Düzenleme ileride toplumda ciddi sıkıntılara sebep olacak
Son yayımlanan KHK hakkında değerlendirmelerde bulunan Diyarbakır Baro Başkanı, sivillere yönelik hukuki ve idari sorumsuzluk getiren maddede bir sınırlamanın olmadığını ve düzenlemenin ileride toplumda ciddi sıkıntılara sebep olacağını belirtti.
Diyarbakır Baro Başkanı Ahmet Özmen, son yayımlanan Kanun Hükmünde Kararnameyle cezaevlerinde tek tip kıyafet uygulaması ve sivillere yönelik hukuki ve idari sorumsuzluk getiren düzenleme ile cezaevi doluluk oranlarının yükselmesi hakkında İLKHA'ya değerlendirmelerde bulundu.
Sivillere yönelik hukuki ve idari sorumsuzluk getiren düzenlemenin KHK maddesinde bir sınırlamanın olmadığını ifade eden Diyarbakır Baro Başkanı Özmen, düzenlemenin ileride toplumda ciddi sıkıntılara sebep olacağını belirtti.
Tek tip kıyafetin temel insan haklarına aykırı olduğunu dile getiren Özmen, tek tip kıyafet uygulamasının çok ciddi sakıncalarının olduğunu söyledi.
Kanun Hükmündeki Kararnamelerin OHAL'in sebebine ilişkin olması gerektiğine vurgu yapan Özmen, "OHAL hangi konuda, hangi noktada ilan edilmiş ise o KHK'nın onlarla sınırlı ve ilintili olması gerekiyor. Ama ne yazık ki bildiğiniz üzere sadece bu son KHK'da değil, öncekilerde neredeyse hukuk ve toplumsal düzeyin her alanına dokunabilecek bir şekilde OHAL'in ilan sebebi dışında uygulamalar yapılıyor. Dönemin Başbakanı Sayın Binali Yıldırım, devletin OHAL'i kendisine ilan ettiği şeklinde bir beyanda bulunmuştu. Ama ne yazık ki çıkan KHK'lar ve uygulamalar bu yönlü olmadı. Şimdi OHAL tamamen toplum düzenini ve hukuk düzenini olumsuz bir şekilde etkilemekte. Son KHK'ya ilişkin olarak sivillerin darbeye karşı çıkan veya herhangi bir terör eylemine karşı çıkan sivillerin yapmış olduğu eylemler nedeni ile yargılamadan, tazminattan, idari, mali sorumluluktan muaf tutulmaları gibi bir düzenleme getirildi. Biz bunun hukuksal olarak kabul edilemez olduğunu defaatle dile getirdik, bu uygulamadan derhal vazgeçilmesi, bu KHK'nın geri çekilmesi yönünde görüşlerimizi defaten kamuoyu ile paylaştık." dedi.
"Biz bu düzenlemenin düzeltilmesini değil, tamamen ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz"
Sivillere yönelik hukuki ve idari sorumsuzluk getiren düzenlemede bir sürenin ifade edilmediğini söyleyen Özmen, "Şimdi bu KHK'ya ilişkin olarak Adalet Bakanı ve bazı hükümet yetkilileri, sadece 15 ve 16 Temmuz günlerini kapsayacak şekilde bir uygulama olduğunu dile getirdiler. Ama söz konusu KHK'nın ilgili maddesinin metnine bakıldığı zaman orada bir sınırlama yok, geleceğe de uygulanabilecek gibi duruyor. Dolayısıyla burada toplumun, hukukçuların, ceza hukukçularının, yargının nazara alacağı şey, bir hükümet yetkilisinin yapmış olduğu bir açıklama değil, KHK metninin kendisidir. Biz bu düzenlemenin düzeltilmesini değil, tamamen ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz, çünkü bu ilerde toplumda ciddi sıkıntılara sebep olacak bir uygulamadır. Örneğin, gösteri düzenleyen bir gruba başka bir grup 'siz teröre destek veriyorsunuz, siz terörü öven bir gösteri içerisindesiniz' diye müdahale edebilir. Bu hem bir toplumsal kargaşaya, kamu düzeninin ortadan kalkmasına sebebiyet verebilir, hem de temel hak ve özgürlüklerin kullanımı noktasında sınırlayıcı bir toplumsal ruh haline sebep olabilir." ifadelerini kullandı.
"Hukuksal olarak can ve mal güvenliğimizi sağlayacak olan kamu görevlileridir"
KHK ile getirilen sivillere yönelik muafiyet düzenlemesinin, hukuken kabul edilebilir olmadığını dile getiren Özmen, değerlendirmesine şöyle devam etti:
"Bu devletin polisi, askeri, kamu görevlileri, güvenlik güçleri var. Devletin kendisi vatandaşı koruma gibi bir yükümlülüğü var. Şu açıdan da bakmak gerekiyor: Sivil mi vatandaşı koruyacak? Hukuksal olarak can güvenliğimizi, mal güvenliğimizi sağlayacak olan kamu görevlileridir. Bu görev ile görevlendirilmiş, özel oluşturulmuş birimlerdir. Sivillerin devleti ve kamuoyu koruması gibi yönünde bir görevle görevlendirildikleri durumdan, vazife çıkarma ihtimalleri var. Bu çok sıkıntılı bir durumdur. Toplumsal olarak siyaseten bölünmüş bir Türkiye söz konusudur. Çok uzun zamandır her fırsatta dile getirmeye çalışıyorum. Bu siyaset, bu tarz, Türkiye toplumunun hiçbir kesimine hiçbir şey kazandırmıyor."
"Hüküm verilinceye kadar herkes masumdur"
Mahkûmlara tek tip elbise uygulamasını da değerlendiren Özmen, insan haklarına dikkat çekerek, "Temel insan haklarına aykırı olduğunu düşünüyorum. Tek tip kıyafet uygulamasının çok ciddi sakıncaları var. Bunlar biri, masumiyet karinesinin ihlalidir. Yargılama neticesinde hüküm verilinceye kadar herkes masumdur. Bunun ihlali söz konusudur. Böyle bir uygulama, insanın doğuştan sahip olduğu kişilik haklarına bir ihlal sonucu doğuruyor. İnsan onurunu zedeleyen ve kıran bir tarzdadır. Cezaevlerinde yaşanabilecek ciddi sıkıntılarda ön açmak ve davetiye çıkarmak anlamına geliyor. Bu elbiseyi giymek istemeyen mahkûmların duruşmaya getirilmeyeceği sonucu da çıkıyor burada. Bu yargılamaların duracağı, belki de bu elbiseyi giymemeleri sonucu duruşmaya getirilmeme sebebiyle sanıkların olmadığı yargılanmalar göreceğiz. Bu da adil yargılanma hakkı ve savunma hakkını ihlali olacaktır. Bu KHK'nın anayasayla çelişen, hukuka aykırı olan iptalini talep ediyoruz. O kıyafetlerin reddi, giyilmemesi konusunda muhtemelen cezaevi idaresi tarafından idari bir disiplin uygulanacak. Bu idari disiplin cezaları, görüşe, belirli bir süre aile görüşüne veya başka avukat görüşlerine çıkarılmaması gibi bir sonuç doğuracaktır. Aldıkları cezalar veya cezaevindeki sosyal etkinliklere katılmama ve benzeri gibi uygulamalara sebebiyet verecektir. Getirilen uygulama, tutuklu ve hükümlü cezaevi dışına çıkarıldığı anda geçerlidir. Cezaevi içerisinde bu kıyafetleri giyecekleri gibi bir düzenleme yoktur." diye konuştu.
"Bu tarz uygulamaların da Türkiye'nin geleceğine zarar verdiğini düşünüyorum"
Bir hukuk devletinde kanun yapıcıların temel hukuk normları ve insan hakları standartlarıyla hareket etmek durumunda olduğunun altını çizen Özmen, "Bunun dışına çıkılmasını ben doğru bulmuyorum. Toplumun dinamiklerinin ne düzeyde olduğunu bir sosyal alan araştırılması, bir anket veya benzeri bir çalışmayla toplumun dinamiklerinin ne düzeyde olduğu arz ve taleplerinin ne düzeyde olduğu somut bir veriyle ortaya koymak mümkün değildir." diyerek, bu tarz uygulamaların Türkiye'nin geleceğine, Türkiye toplumunun birlikteliğine, bir arada yaşama arzusuna zarar vereceğini ifade etti.
Cezaevlerindeki doluluk oranını da değerlendiren Özmen, birini mahkemeye götürüp yargılayıp cezaevine atmakla suç işleme oranının düşürülmeyeceğini söyledi.
Ülkenin toplumsal ve siyasal meselelerinin çözülmesiyle suç oranının düşeceğini dile getiren Özmen, "Bildiğiniz üzere yaşanan darbe girişimi neticesinde birçok tutuklama gerçekleşti. Toplumda adli suç oranında artığını da bizim nazara almamız lazım. Bu hususların artışıyla cezaevlerinde tutukluk oranı arttı. Denetimli serbestlik veya adli suçlar açısından bazı düzenlemelerle açık cezaevine belirli bir ceza sınırına kadar direk geçiş gibi uygulamalarla cezaevlerinde bir yer açma veya tutuklu sayısının azaltma yönünde girişimleri oldu hükümetin, ama biz hukukçular olarak hep şunu söyleriz: Cezaevindeki kişi sayısının azaltılmasının bir ülkenin toplumsal ve siyasal meselelerin çözülmesiyle ilgili olabilir. Bu ancak böyle sağlanabilir. Onlarca yıldır çözülmeyen toplumsal ve siyasal meselelerin yargıya havalesi ancak böyle bir netice doğurabilir. Siyaset yoluyla, sosyal politikalarla, toplumsal yapı içerisinde yapılacak barışla bu cezaevlerindeki doluluk veya adliyedeki yargılama oranları düşürülebilir." ifadelerini kullandı.
"Suça sürüklenmelerinin engellenmesi yönünde sosyal politikaların geliştirilmesi gerekiyor"
"Bu işin çaresi aslında herkesçe biliniyor" diyen Özmen, "Suç işleme oranın düşürülmesi eğitimden tutun, aileye kadar çok geniş bir yelpazeye sahiptir. Suç oranı, suç işlendikten sonra birini mahkemeye götürüp, yargıladıktan sonra cezaevine atmakla düşürülemez. Bunu, sosyal politikalarla bireyi ilk eğitim çağlarından ailede başlamak suretiyle bu şekilde yetiştirmekle mümkün kılabilirsiniz. Özellikle Türkiye'de çocuklarda suçluluk oranına baktığımız zaman ne yazık ki çok yüksek. Bu çocukların eğitimi, meditasyonu ve suça sürüklenmelerinin engellenmesi yönünde sosyal politikaların geliştirilmesi gerekiyor." dedi.
Hükümetin veya siyasal iktidarın bir af çalışmasının da olmadığına işaret eden Özmen, "Af, parlamento tarafından çıkarılan bir uygulama, bunun için de gerekli toplumsal veya siyasi koşulların oluşması gerekiyor. Hükümetin, ne böyle bir beyanı ne de hazırlığı var. Kısa vadede böyle bir görüntü söz konusu değildir." değerlendirmesinde bulundu.
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.