Mürvet OKUR
Ebediyet İksiri Aşk
“İman edenlerin Allah'ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? Daha önce kendine kitap verilip de üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu fasık kimselerdir.”(Hadid/16)
Kendimize hep sorup dururuz; biz neden böyle tembel ve aksak yaşıyoruz? Neden ameli noktada bu kadar eksiğiz? Neden uhrevi işleri hep geri bırakıyor, dünya işlerine dört elle sarılıyoruz? Neden iki yakamız bir araya gelmiyor, neden potansiyel bir güç oluşturamıyoruz? Neden hayırlı işleri başlatsak bile uzun süre devam ettiremiyoruz? Ve neden bu kadar aşksız ve iştiyaksızız iman ettiğimiz Allah’a ve ona kavuşmaya?
Nedir bizde eksik olan? Bizi Kur’ani yaşantıdan uzaklara düşüren. Kur’an aramızdayken, sünnetiyle Peygamber Efendimiz (s.a.v) aramızda yaşıyorken bizi onlardan uzaklaştıran nedir? Dünya çok mu kıymetlendi gözümüzde, yoksa ahiret mi ucuzladı zihnimizde? Ya da garantiye mi aldık Allah'ın rahmetini? Bize verilen vaat mı uzadı yoksa? Samiriler mi türedi aramızda? Sahi bizim böğüren buzağımız ne? Nedir bizimle Rabbimizin arasındaki engel?
Evet, en mühim hazinemizi kaybettik. Kötü bir alışveriş yaptık. Zarar ettik. Kalplerimizi ve derilerimizi ürperten, gözlerimizden yaşlar akıtan, bize uzun uzun secdeler yaptıran, yüzümüzü aydınlatan, ahlakımıza hilm katan, dünyayı bir pula satmamıza sebep olan, kardeşimizi nefsimize tercih ettiren, hizmetlerde ve fedakarlıklarda bizi yarıştıran, bizi birbirimize kenetleyen o “şey"i kaybettik. Kaybolunca o iksir, daha çok sever olduk dünyayı, göz diker olduk makamlara, dünyalıklara. Postalar olduk hizmet işlerini başkalarına. Emellerimiz tükenmez oldu. Harcar olduk dostlukları, tüketir olduk değerleri. O gizemli iksir bitti biteli bizde, muhabbetin de tadı kaçtı. Cümleler ve heceler anlamını yitirmiş gibi havada asılı kalıyor, varmıyor hedefine.
Bu gidişle sızlanmalarımız hiç bitmeyecek, tadımız tuzumuz kaçacak daha nice kez. Dimağlara tad olan asıl lezzetin kendisini kaybettik çünkü. Bulamazsak eğer boş kütükler gibi yuvarlanıp gideceğiz korkarım.
Namaza başlarken göğsünde kaynar bir kazanın fokurtusu işitilen sahabe efendilerimizi, tüm malını Allah yolunda harcayan Ebubekir (r.a)’yı, gençliğini, güzelliğini, ihtişamını ve zenginliğini bırakıp, şehit olduğunda kendisine kefen bile bulunamayan Musab’ı kayıp mı ettik? Döne döne savaşan, şehadete doğru koşan, şehitlerin efendisi Hz. Hamza'yı ve anam babam, canım ve tüm varlığım sana feda olsun deyip gerçekten feda eden, karşılığında Allah’ın rızasını ve Resulü’nün şefaatini kazan tüm sahabelerin kalbine dolan o mübarek iman aşkını kayıp mı ettik?
Onların,”Rabbiniz'den bir bağışlanmaya ve eni gök ile yerin genişliği kadar olan. Allah ve Resulü’ne inananlar için hazırladığı cennete yarışa koşun. İşte o Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.(Hadid/21) vaadine iştiyak duyduğundan fazla biz dünya nimetlerine gönül bağladık. Onlar cihadı ve şehadeti en büyük gaye edinmiş hak aşığı idiler. Bu aşkın divanesi oldukları için ondan başka gayelere edinmediler. Bu aşktı henüz damat olan ve taze gelin olan eşini bırakıp Rabbinin rahmetine koşan Hanzala(r.a)nın sahip oluğu Bu aşktı Hüseyinleri yollara, çöllere, Kerbelalarda kılıçların önüne koşturan. Bu aşka düşen mesken tutamaz. Nerede hizmet varsa orası vatan olur aşıklara. Ve o öyle bir aşktır ki; tüm güzel yüzlülerden yüz çevirip zindanları mesken tutturur Yusuflara. Masum yüzlü, gayretkeş, zamanın Musab'ı olan Aytaç Baran'ın gözbebeklerinde ve sesinin tınısında o aşk yüküdür görüp duyana. Yasin'i kurban olmak pahasına, kurban dağıtmaya sevk eden, masumiyetin abidesi yüzünün çizgilerine yansıyan o aşkın tesiridir. Ve Furkan Doğan'ı 19’unda siyonist çetesinin kurşunlarına göğsünü siper ettiren o aşktı. Nur yüzlü şehit Cemal'i tüm mal varlığına rağmen bir halının üzerine değil sadece bir kenarına, emaneten oturtan, yarenleriyle birlikte olmayı zillete tercih edip aşağılık insanlara boyun eğdirmeyen hep o aşktı. Ve daha ismini ve fedakarlığını zikretmekten aciz kaldığımız aşk erlerini ve aşk mektebinin mezunlarını ve şehadet mertebesinin ulviliğini anlatmaya gücümüz yetmez. Onlar kazandılar. Şu iki para etmez dünyaya hiç değer vermediler. Gayret ettiler, maşuklarına ve ebedi cennetine kavuştular. Peki ya biz; tüm bağlarımız ve zincirlerimizle birlikte iliklerimize kadar dünyaya bağlanmışız. ”İyi bilin ki dünya hayatı ancak bir oyundan ve eğlenceden, bir süs ve gösterişten, aranızda bir övünmeden, mal ve evlatta çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki, onun bitirdiği ekinler çiftçilerin hoşuna gider. Evet dünya hayatı, aldatıcı bir menfaatten başka bir şey değildir.(Hadid/20)
Bu oyunu ciddiye almayan ve canını Allah'a satan kutlu erlere binlerce selam olsun. Kanları bizim uyanış ve dirilişimize vesile olsun inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.