Ebeveynin Bebeğe Karşı Sorumlulukları

Ebeveynin Bebeğe Karşı Sorumlulukları

Daha önceki sayıda Hz. Resülullah'ın aşama aşama çocuklara yönelik uygulamalarını ve bizim için bu konuda bırakmış olduğu sireti incelemeye başlamıştık. Konumuza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Daha önceki sayıda Hz. Resülullah'ın aşama aşama çocuklara yönelik uygulamalarını ve bizim için bu konuda bırakmış olduğu sireti incelemeye başlamıştık. Konumuza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

İslam, tüm insanların özelde Müslümanların hayatlarının her alanını düzenleyen prensipler içermektedir. Bu prensiplerin her birinin bir sebebi ve hikmeti vardır. Bu hikmetler toplumsal veya özeldirler. İnsan hayatının henüz yeni oluşacağı anda anne-babanın izleyeceği yollardan tutun da kişinin mezara girişine değin tüm dönemleri düzenlenmiştir. O halde diyebiliriz ki, çocuk yetiştirme süreci anne babanın kendilerini yetiştirmeleri ile direk alakalıdır. İstisnalar hariç İslami bir ahlakla yetişen annebabanın çocuğu da İslami bir ahlaka bürünür.

Tefsir ve fıkıh kitaplarında detayları olmakla beraber kısaca şuna değinelim: Bir çocuğun oluşması için atılacak ilk adımların tüm detayları vardır. Abdest almak, besmele çekmek, şeytandan muhafaza için okunacak dualar bizce çocuk için temel yapı taşlarıdır. Bununla beraber çocuk anne karnındayken geçirdiği dönemlerin çocuk üzerindeki tesirlerini de uzmanlar gözetlemişlerdir. İbadetlerini gereği gibi yerine getiren bir annenin karnındaki çocuğun tepkileri de farklı olmaktadır. Çocuğun anne ile irtibatı göbek bağı sayesindedir. Huzurlu olmayan annenin yiyeceği yemeğin onun üzerinde nasıl etkisi varsa bu dolaylı olarak çocuğa yansımaktadır.

Tüm bu ön etkileşimlerle beraber çocuktaki ruhi şekillenme esas olarak doğumdan itibaren başlamaktadır. Dolayısıyla eğitim ve yetiştirmeye yönelik hassasiyet doğum ile birlikte başlamalıdır. Resulullah (sav)'in yeni doğan çocuklara dua edip tahnikte bulunması da aynı hassasiyete matuftur. Peygamberimizin bu hassasiyeti, uygulamaları yaygınlaşan benzeri sünnetler rasgele konulmuş şeyler değildir.

Buna göre;

Şeytan çocuğun doğmasını bekleyerek ona vesveselerini duyurmak, aktarmak ister. Bunu önlemek için çocuğun kulağına ilk olarak Allah Teala'nın varlığı, büyüklüğü duyurulmalıdır. Çocuğun kulağına ezan okunarak bu, gerçekleştirilmiş olur. Şeytanın ise ezanın sözlerinden rahatsızlık duyarak zarar vermesi önlenmiş olur.[1]  Çocuğun kulağına ezan okunarak yapılan bu ilk telkin onun kalbine tesir eder ve orada yerleşir.[2] Bu ezan, çocuğun şuur altına, bir diğer ifade ile zaten fıtratında var olan inanç duygusunun harekete geçmesine yardımcı olur. Bu nedenle yeni doğan bebekler Hz. Resulullah (sav)'a getirilir, O da kulaklarına ezan okurdu. Ebu Rafi der ki; “Hz. Fatıma, Hasan'ı doğurunca Resul-i Ekrem (sav) torunun kulağına ezan okudu.”[3]

Konulan isimlerin de çocuk üzerinde büyük etkisi vardır. İsmin özelliğinin, manasının, yeni gelişen şahsiyetle birebir ilişkisi vardır. Bu nedenle Allah Resulü de bu konuya titizlikle eğilmiş, büyük bir hassasiyet göstermiştir. Sürekli en güzel isimleri verir, kötü isimleri de değiştirirdi. Hadis-i şerifte; “Peygamberlerin isimleri ile isimlenin. Aziz ve Celil olan Allah (cc)'a isimlerin en sevimlisi; Abdullah ve Abdurrahman'dır. İsimlerin en doğrusu Haris ve Humani'dir. En çirkini de Harb ve Mürredir” buyurmaktadır.[4]

Resulullah (sav) insanın kişilik ve davranışlarına olumsuz etki yapabilecek isimleri tasvip etmezdi. Kendi döneminde bu konuyu ihmal etmemiş, tahnikte bulunması için yeni doğan çocuklar kendisine getirildiğinde onları kucağına alır, tahnikte bulunur, dua eder ve isim koyardı.

Hz. Enes anlatır;

“Annem doğum yapınca bana;

-Çocuğu kimse emzirmeden onu Resulullah (sav)'a götür. İlk gıdayı o versin, dedi. Sabah olunca çocuğu kucaklayıp Resul-i Ekrem (sav)'e getirdim. Nebi (sav) çocuğu kucağımda görünce;

-Bunu Ümmü Süleym mi doğurdu? dedi. Ben de 'evet' diyerek çocuğu kucağına verdim. daha sonra Medine hurması getirerek ağzında iyice çiğnedi. Çiğnediğini ağzından çıkararak çocuğun ağzına koydu. Çocuk ağzına konulan bu çiğnemiş hurmayı yutkunmaya başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber;

-Bakın Ensar hurmayı nasıl seviyor! buyurarak çocuğun yüzünü sıvazladı. Ona Abdullah ismini koydu.”[5]

Başka bir rivayette Ebu Musa der ki;

“Benim bir çocuğum oldu. Onu Resulullah(sav)'a götürdüm. Nebi (sav) çocuğa İbrahim ismini koydu. Hurma ile tahnikte bulundu. Ona dua etti. Daha sonra çocuğu bana verdi.”[6]

Resul-i Ekrem, çocuklara  isim  koymakla  yetinmeyerek, daha önce konulan uygunsuz isimleri de değiştirirdi.  Örneğin  Münzir  b. Usayd'ın daha önceki kötü ismini değiştirerek kendisine Münzir ismini koymuştur.[7]

Görüldüğü gibi isim, bir sembolden, sırf insanlar arasında tanınmasına vesile olacak bir kimlikten çok daha büyük manalar içermektedir. Bilinen bir hakikattir ki eşyanın isimlendirilmesinde uyum ve mutabakat aranmaktadır. Yani konulan isim, isimlendirilen şeyin maddi veya manevi kimi özelliklerini yansıtmalıdır. İnsanlarda bu durum biraz farklılık arz etmektedir. İsimlendirme, kültür, inanç, kişilik ve ideal tespitinde neredeyse şaşmaz bir kıstastır. Dolayısıyla herkes kendi kültürü, idealleri doğrultusunda çocuklarına isim koymaktadır. Yani çocuğunun nasıl yetişmesini istiyorsa, hayallerinde nasıl bir evlat tasavvur ediyorsa ona uygun isimlendirme yapmaktadır. Eğitim aşamalarında da isimlerin manasına mutabık motifler kullanıldığı takdirde, isimlerin kişilik üzerinde birer saik olduğu rahatlıkla müşahede edilecektir Örneğin; çocuğuna İbrahim ismini koyan bir ebeveyn mümeyyizlik ve raşidlik evrelerinde de Hz. İbrahim'in kişiliğini, şirke karşı mücadelesini, Allah'a olan dostluğunu… devamlı işler, onun misyonunu över, bunu çocuğuna da özellikle hissettirirse çocukta da İbrahim (as) ve misyonuna bir hayranlık, derin bir sevgi yerleşir. Hz. Resulullah (sav)'ın da belirttiği gibi bir kişi sevdiği ile beraber olduğundan çocuk, sevdiği, hayranlık duyduğu kişilere, kişilerin şahsında mevcut, ideallere benzemeye gayet edecektir.

Bu konuda örnekler çoğaltılabilir. Aynı şekilde bu durum tersi için de söz konusudur. Dolayısıyla İslami hassasiyet sahibi Müslümanlar açısından isimlendirme önemli bir konudur. Kültürümüzü, inancımızı, anlayışımızı, bunların dışında da fıkhi ölçüleri göz önünde tutarak çocuklarımızı isimlendirmeliyiz. Fıkhi ölçüler diyoruz çünkü caiz olmayan, hatta haram olan birçok isim de artık toplumumuzda sık rastlanan vakalardandır. Müslüman olmak, İslamı yaşamak, önemli önemsiz hayatın her boyutunda kendini göstermelidir.

İnzar Dergisi
[1] Azim abadi, Avnu'l Mabud XIV, 9.

[2] İ. Kayyım, Tuhfetul Mevdud s. 21. dehlevi, Huccetullahil  Baliğa  II  144. Hamidullah, İslam Peygamberi II, 283, Ulvan, Terbiyetül evlad I, 76

[3] Tirmizi,  Udhiye  15,  E. Davud, Edep: 115

[4] Ahmet bin Hanbel, Müsned IV 345

[5] Buhari Libas: 24, Müslim Adap 22, E. Davud Edep 68

[6] Buhari Akika, 1

[7] Buhari, Edep 108Müslim Adap 29

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.