Edip AKAR
Egemenler kölelerini beslemek zorundadır
Coğrafyasının farklı bölgelerine baktığımızda bizi üzen, hatta kahreden belki kimi zaman ümitsizliğe sevk eden durumlara şahit oluyoruz. Oysa birkaç yıl önce durum çok farklıydı. Tahakküm ettikleri Müslümanlara on yıllarca nefes aldırmayan diktatörlerin bir kısmı alaşağı edilmiş, bir kısmının da nefesi kesilecek hale gelmişti. Ümmetin derdi ile dertlenenler olarak süruru ile de mesrur oluyorduk.
Ancak maalesef emperyalist güçler engel olamadıkları bu dalgayı türlü dolaplarla lehlerine çevirmeyi başardılar. Demokrasiden meşru yönetime, insan haklarından Batı'nın “değerlerimiz” deyip pompaladığı her ilkeye kadar, hepsini çiğnediler. Zaten yüzyıllardır İslam memleketlerini “parçalanıp yutulması gereken düşman” olarak gören leş kargalarından başka bir tavır beklenemezdi. Bekleyenler, en azından yanıldıklarının farkına varsa; ders çıkarmak açısından önemlidir.
Gelinen noktada şuurlu Müslümanlar Batıdan süslü sözcüklerle gelen her şeyin aslında birer aldatmaca olduğunun farkına varmıştır. Ancak gönüllü uşaklık arzusunda olanlar ile egemen güçlerin güdümündeki medya tarafından güdülen toplumlar hala Batı'yı kurtarıcı olarak görmektedir. Aynı tarih ve kültürü paylaştığı komşu toplumları dost edinmesi, sırtını halka dayaması gereken nice liderler -söylemlerindeki halkçılığa rağmen- hala sırtlarını emperyalistlere dayamaktadır. Onlardan aldıkları destekle hizmet götürmesi gereken halka şiddet götürmeyi ilk görev olarak görmektedirler.
Batılı efendilerinin diğer işi bitmiş uşakları nasıl çer çöp gibi fırlattığını göremeyen Sisi ve avenesi emre amade bir köle gibi Müslümanları ezmektedir. Bini aşkın idam kararı, binlerce şehit ve on binlerce tutuklama ile zulüm düzenini sağlama almaya çalışmaktadır. Oysa Sisi ve yardımcı uşakları şunu görmeli ve bilmelidir ki gün gelecek kendisini sopa olarak kullanan Batı yine sözde halkı o diktatörden kurtarmak için kendi kafasını da ezecektir. Saddam, uşaklıkta sınırın olmadığının acı bir göstergesidir.
Yıllardır Irak'ta kanıksamış olduğumuz cami bombalamaları Yemen'e sıçramış durumda. “Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir” ilkesine sahip İslam dininin mensupları nasıl oluyor da din kardeşini öldürebiliyor. Kiliselerde ibadetle meşgul Hıristiyanları bile öldürmekten men eden bir dinin mensupları, camilerde Allah'a ibadet için toplanmışken katlediliyorsa; ümmetin âlimlerine çok iş düşüyor demektir.
Batı'nın İslam Coğrafyası için uygun gördüğü “Kontrollü İstikrarsızlık Modeli” Suriye'de kusursuz bir şekilde işliyor. Bölgedeki hiçbir kesimin kazanmadığı; zaliminden mazlumuna herkesin kaybettiği Suriye'de acı devam ediyor.
Beri tarafta ABD eğitilip donatılmış bir güç olan PYD'yi Suriye'nin kuzeyinde jandarma olarak kullanmaktadır. PYD, ülkede iç savaş başladığında Sosyalist Baas rejimi tarafından kendilerine emanet edilen bölgelerde güç toplamaktadır. Özündeki tek tipçi zihniyet sebebiyle kendisine boyun eğmeyen her grubu ve kesimi tasfiye etmektedirler. Yerleşmek istedikleri yerleri önce efendileri ABD bombalıyor, boşalan yerlere de kendileri yerleşiyorlar. Ardından da tıpkı “Rojava'da Devrim” yalanı gibi “şurası-burası kurtarıldı” propagandası yapıyorlar. Bombardımandan kaçan veya bombardıman tehdidiyle korkutulup göçe zorlanan halk ise perişan bir şekilde Türkiye'ye geçiyor.
ABD'nin Kuzey Suriye Bölge Komutanlığı (PYD) ve aveneleri edindikleri her silahı kullandıkları gibi ellerine geçen her propagandayı da vaveyla ile işlemektedir. Kendilerine en ufak bir köy teslim edildiğinde zafer naraları atan etekli agitler, başları sıkışınca avaz avaz bağırmaktadır.
Kısa yoldan devlet kurduğunu sanan herkes şunu bilmeli ki; dış güçlerin destek ve yönlendirmesiyle elde edilen hiçbir özgürlük, özgürlük değildir. Egemen güçler sadece kölelerini besliyorlar ve verdikleri her desteğin karşılığını da mutlaka tahsil edecekler. Bu şekilde kurulan devletlerin hiç bir halka huzur getirmeyeceğini sanırım sürü sürü Arap devletçikleri göstermektedir.
Toparlarsak; Uzak Doğu'nun gözden uzaklığında katledilen Arakanlı Müslümanları ve birkaç ayda bir âlimleri idam edilen Bangladeş'i de hatırlatarak söyleyebiliriz ki; günümüzdeki tablo dün yeterince çalışmadığımızın bir sonucudur. Bu şartlar da değişecek ve oluşacak yeni şartlar bir önceki imkânları doğru ve etkili kullananların lehine olacaktır.
Asla ümitsiz olmamalıyız. Bu ümmet Haçlı Seferleri sırasında birbiriyle uğraşan beyleri gördü; Moğol saldırılarında ümitsizlikten kılıcını yere bıraktı. Ancak küfür devam etse de zulüm devam etmeyecek. Biz Allah'ın yardımına layık olduğumuzda, Allah bizim vesilemizle nurunu tamamlayacaktır inşaallah. Mübarek Ramazan'ın buna vesile olması dileğiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.