Hasan YILMAZ
Eğitim ahlâk başaklarıyla düzelebilir
Eğitim, her ülkenin her toplumun değer verdiği bir kavram, hayatımızın her aşamasında kaçınılmaz bir kriterdir. Havada, karada birçok âlemin, ademin yetiştirilmesi için ihtiyaç duyduğumuz bir ana unsur. Dünyadaki eğitim oranına bakıldığında eğitimi etkileyen birçok etkenin olduğuna şahit oluyoruz. Bu etkenler genelde ekonomi ve iklim olarak yorumlanır.
Aklımıza şu gelebilir: Eğitimi etkileyen gerçekten ekonomi mi yoksa iklim mi?
Konuyu ülkeler bazında araştırdığımızda karşımıza şu olgu çıkar. Bazı ülkeler aynı coğrafyada olmasına rağmen refah seviyeleri ve eğitim seviyeleri farklı. Bu bağlamda aynı coğrafyanın eğitim seviyesini ve ekonomisini bir ailenin çocuklarına benzetebiliriz. Kimi eğitim noktasında çok gayretliyken kimi eğitime değer vermeyebiliyor. Bu anlayışın arka planına baktığımızda insanların hayata nasıl baktığı ortaya çıkar.
Geçmişten günümüze doğru yol aldığımızda ülkemizde eğitim her zaman sorunlu olmuştur. Daha önce katsayı mağdurları, birçok okulun başka okullarla birlikte mağdur edilmesi ya da insanımızın zorluklarla çelişkilerle karşı karşıya kalıp yorum yapmakta zorlanması, dayatılan anlayışa bakıldığında daha iyi görebiliriz. Daha önceki anlayış, eğitimi önceleyip değerleri ikinci plana ya da arka plana atıyordu. Başörtüsü ile okuma arasında bir yaklaşma –kaçınma psikolojiyle karşı karşıya bıraktırıyordu. Yani insanımızın sevdiği iki durumdan birini seçmesini ya da iki farzdan birinin seçilmesi isteniliyordu. O dönemde bazı ilim sahibi hocalarımız hep ilmin farziyetindan cesurca bahsederken kimse inanan insanların örtüsünün farz olduğunu dile getiremiyordu.
Çoğu programda Diyanet İşleri Başkanına sorarlardı hocam örtü farz mı değil mi? Sorunun cevabı o kadar kısır döngüye dönerdi ki bir türlü istenen cevap verilemezdi. Başkanın farz demesi dünyanın ortaçağda yuvarlak olmasını savunmak gibi bir şeydi. Herkes hoca niye söylemiyor diye sitem ederken hoca gerçeği söylese sonucun neler getireceğini iyi biliyordu. Bu anlamda yıllarca kendi kültürümüze uymayan eğitim sistemlerini savunduk, denedik bir türlü olmadı. Hep insanımızı ikilem arasında bıraktık.
Bu ikilemin yaşanmaması için kendi inancımızı değerlerimizi kültürümüzü ve benliğimizi dikkate almalıyız. Herkes inandığı kutsalları benimsemeli kutsallarını gözeterek kimseyi mağdur etmemeli. Bu konuda dünyadaki eğitim seviyesi yüksek olan Singapur'a baktığımızda eğitim genç-yaşlı herkesin öncellikleri arsında yer almaktadır. Araştırmalara bakıldığında rekabetin sadece çocuklar arasında değil aynı zamanda aileler arasında da yaşandığını belirtmekte fayda vardır.
Bu anlayışa sahip Singapur'da bilim ve matematikte dünyanın en iyi sonuçlarına sahip öğrenciler her yıl Singapur'dan çıkmaktadır. Her toplum, kendi inancını geleneğini eğitimle yoğururken bizler yine kısır döngülere başladık önce özel okulları teşvik ettik şimdi de öğrencilere yüksek not veren okulların peşine düşüp cezalandırmaya çalışıyoruz. Oysaki nottan önce değişmesi gereken ahlâki değerlerdir. Ahlâksız insanlar, ancak güzel ahlâk aracılığıyla bir şeyler öğrenebilir ve içselleştirebilir.
Unutmayalım ki inandığımız dinimiz güzel ahlâkla filizlenip yeşermiş, eğitim de bu ahlâk başaklarında mana kazanmıştır.
Selam ve dua ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.