Eğitimcilerden üniversite kazanan öğrencilere tavsiye: Kafe değil kütüphane kültürünü tercih edin
Eğitimci-Yazar Erkan Haras, üniversite eğitimi için bulundukları şehirden farklı bir şehre gidecek olan öğrencilerin başarılı olmaları ve maneviyatlarını korumaları için kafe değil kütüphane kültürü edinmeleri gerektiğini söyledi.
2 Ekim'de başlayacak olan üniversite eğitimi için milyonlarca öğrenci bulundukları şehirden farklı bir şehre taşınmak zorunda kalacak. Özellikle İstanbul gibi kalabalık şehirlerde ciddi bir keşmekeşin içerisine giren öğrenciler, çok farklı ortamlarla da karşılaşabiliyorlar.
Başarılı bir eğitim hayatı geçirmeleri ve maneviyatlarını korumaları için öğrencilere tavsiyelerde bulanan Eğitimci-Yazar Erkan Haras, İLKHA muhabirine önemli açıklamalarda bulundu.
Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde üniversite kazanan öğrencilerin şehrin kalabalığından uzaklaşarak manevi ortamlara sığınmaları, kafe değil kütüphane kültürü edinmeleri gerektiğini aktaran Haras, ailelere de çocuklarını otokontrolde tutmaları, zaman zaman ziyaret etmeleri tavsiyesinde bulundu.
"Aileler, çocuklarını üniversiteye gönderdikleri zaman otokontrollerini sağlamaları gerekir"
Üniversite kazanan öğrencilere başarı dileyerek konuşmasına başlayan Haras, "Öğrencilerin ailelerinden uzak olmaları bir anlamda iyi bir anlamda kötü. Olumlu ve olumsuz yönleri var. Öğrenciler, ailelerinden uzaklaşıp başka illere gitmeyi kendileri için özgürlük olarak görüyorlar ama bu çok da özgürlük sayılmaz. Ailelerinden uzak kaldıkları süre içerisinde aile içerisindeki rahatlığı, huzuru bulamayacaklarını anlayacaklar. İster istemez manevi bir boşluğa düşecekler. Aileler, çocuklarını üniversiteye gönderdikleri zaman otokontrollerini sağlamaları gerekir. Çocuğu yanındayken otokontrolünü nasıl sağlıyorsa, onları nasıl muhafaza ediyorlarsa uzakta olduklarında da aynı otokontrolü ve muhafazayı yapmaları gerekir." dedi.
"Kafe değil kütüphane kültürü tercih edilmeli"
Öncelikli olarak öğrencilerin kendilerini muhafaza etmek için gayret göstermeleri gerektiğini belirten Haras, "Belli bir süre sonra derslerin yoğunluğu, şehrin gürültüsü öğrencileri manevi bir bunalıma sokacaktır. Çağımızın en büyük hastalığı olan yalnızlık hastalığına bürüneceklerdir. Yalnız kalan öğrencilerin bazıları ister istemez yanlış yollara sapabiliyorlar. Bunun önüne geçebilmek için öğrencilerin manevi boşluklarını kitap ile kıraathaneler (okuma evi) ile doldurmaları gerekiyor. Zamanlarının büyük çoğunluğunu kütüphanelerde geçirmeleri, araştırmaları gerekiyor. Ders derste öğrenilir ama üzerine ek yapılır. Öğrendiklerinin üzerine daha fazlasını koymak için makaleler, denemeler ve araştırma kitapları için kütüphanelere gitmeleri gerekiyor. Kafe kültüründen çok kütüphane kültürünü tercih etmeleri gerekiyor." diye konuştu.
"Öğrenci ilgi alanının bulup ona göre bir atmosferde bulunmalı"
Öğrencilerin gittiği şehrin manevi büyüklerini, manevi atmosferini taşıyan yerleri ziyaret etmeleri gerektiğini aktaran Haras, "Mesela; İstanbul'da Merkezefendi gibi şehrin gürültüsünden uzak, huzur ve sade bir atmosferin içerisine girmeleri gerekir. Aksi takdirde yanlış çevrelerde gezindiklerinde, yanlış kişiler ile tanıştıklarında bir anda kendilerini bambaşka bir ortamda bulabilirler. Bunun önüne geçebilmek için öğrencinin ilgi alanının bulup ona göre bir atmosferde bulunması gerekir. Çünkü ilgi alanı çok iyi olan öğrenci üniversitede bozulabiliyor, başka alanlara kayabiliyorlar. İkinci olarak da ailenin onu otokontrolde tutması, sorması, araması, gerekirse arada ziyaret etmesi gerekiyor." şeklinde konuştu.
"Şehrin manevi büyükleri ziyaret edilmeli"
Haras, "Bugün fastfood dedikleri bir kültür var. Hem mideyi, hem beyni hem de hayatı yakıyor. Gece hayatı denilen bir kavram var. Bizim de gece hayatımız var. Biz geceleri şehrin büyüklerini, maneviyatını şehre yansıtan kişilerin yanlarına giderek geçiriyoruz. Geceleri onlardan feyz almak, fikirlerinden faydalanmak için yanlarına gidiyoruz. Bu da bizim gece hayatımız oluyor. Özellikle İstanbul'a gelen öğrencilere bunu tavsiye ediyorum. Akşamları illa da çıkacaklarsa şehrin sahibi olanların ziyaretine gitmeliler. Mesela Eyüp el Ensari Hazretleri şehrin sahibidir. Oraya gidip manevi atmosferi yaşayabilirler. Oraya gidip hem kendileri hem aileleri hem de insanlık için dua edebilirler. Bunu yaparken de orada birkaç kitap sayfası aralayıp huzurun üzerine bir huzur daha ekleyebilirler. Hangi şehirdelerse o şehrin manevi atmosferinden bu şekilde faydalanabilirler." ifadelerini kullandı. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.