Eğitimin evreleri hassasiyet ister

Ülkemizde yapılan eğitimi dikkate aldığımızda eğitimin iki evreden oluştuğunu söyleyebiliriz: Birinci evresinde sınıfa uyum, öğretmene uyum, akranlarla uyum olarak yorumladığımız gibi dersleri tanıma, konulara hazırlık, konularla ilgili yeterli soru çözme faktörlerini dikkate alarak yapılacak çıkarımın sağlıklı olacağını söylemek daha mantıklı olacaktır.

Bu evreyi ve kriteri dikkate alıp önceki süreçten ders çıkaracak öğrencilerin daha güzel sonuçlar alacağını düşünüyorum. Bu süreçte verilen programa uyan, geçmişte çıkmış soruları çözen, ales sınavında çıkmış yorum sorularını dikkate alan öğrencilerin gerçek sınavda zorlanmayacağını düşünüyorum.

Bu süreci fırsata dönüştürmeyip mantıklı bahaneler uydurarak süreci baltalayıp krize dönüştürmeye çalışan öğrenci kitlesini iyi kontrol edip velilerle diyaloğu güçlendirmek hem okul hem öğretmen hem veli hem de öğrenci açısından daha faydalı olacaktır.

Öğrencilere bahane bırakmamak, onların moral ve motivasyonlarını iyi tutarak göstereceğimiz yaklaşımlar, onları köşeye sıkıştırarak çalışmalarını sağlayabilir. Bu çalışma şekli başarıyı getirmez diye düşünsek de basite alınamayacak kadar önemlidir. Sorunu erken fark etmek, bilgi boyutunu hazırlamak, ona göre adımlar atmak, sorunların çözümünü kolaylaştıracak, başarıyı artıracaktır. Başarı derken başarıyı etkileyen faktörleri unutmamak lazım.

Başarıyı sağlayan özelliklere baktığımızda en önemli faktör kişinin kendi özelliklerinin farkına varıp buna göre bir hedef belirlenmesidir. Hedefe giden yolda uygun program hazırlayıp ısrarcı olmasıdır. Kendi özelliklerini bilip ona göre çalışanlar her zaman zeki insanları şaşırtmışlardır.

Nasıl mı? Yıllar önce dersine girdiğim bir sınıfta iyi öğrenciler, sınıfın en saf öğrencisine takılıp sen boşuna çalışma zaten kazanamazsın deyip alay ediyorlardı. Çocuk, gariban olduğu için bir şey diyemeyip hep içine atıyordu. Annesi de gelip “hocam, ne olursunuz bir çocuğumdur bir yerler kazanırsa size minnettar kalırım” diyordu. Ben de abla görüyorsun elimizden geleni yapıyoruz, Rabbim inşallah nasip eder deyip ablamıza moral veriyordum.

Bu öğrenci, zaruri ihtiyaçları dışında hep çalışıyordu ve o kadar çok soru soruyordu ki öğretmenler onu gördüğünde saklanacak yer arıyorlardı. Öyle hatırlıyorum bazı öğretmenler, onu gördüğünde esprisine masanın altına girip saklanıyordu. Söylenen sözlerden dolayı o kadar çok etkilenmişti ki eğilip öğretmeni masanın altından çıkarıp soru çözdürüyordu, bu güzel azminden dolayı öğretmenlerin neşesi olmuştu.

Öğretmenler “Artık yeter değil mi?” deyince o da nasıl yeter paramızı verip gelmişiz çözmek zorundasınız. O kadar çok soru çözdü o kadar çok soru çözdürdü ki alay edilen öğrenci kazandı, kendini zeki görenler kaybetti. Ben o gün anladım ki başarı sadece zekâ işi değil hele ki girilen üniversite sınavlarının daha çok ısrar etme ve mütevazılık isteyen bir iş olduğunu anladım.

Başarıda diğer faktör ise bireyi etkileyen ailedir. Ailenin de gerçekten inanması lazım. İdeal bir aile her zaman çocuğuna inanır, onun başarması için elinden geleni yapar. Çocuğun başarması için ısrar ettiği gibi kendisi de çocuğun durumunu öğrenmek için çocuğun sürekli gittiği kurumu ziyaret eder. Rahatsızlığı olan hasta gibi bütün tahlil sonuçlarını merak eder, şifa bulması için her türlü ısrarı gösterir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Karşılıklı yapılacak ısrarlar insanı harekete geçirdiği gibi, başarıyı da kolaylaştırır.

Selam ve dua ile...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.