Faruk KILIMAN
Ekonomik Sorunlar Toplumsal Buhranlar
Ekonomik olarak insanların çektiği bazı zorlukların, manevi boyutun zayıflığı ile bireysel ve toplumsal agresifliklere ve sorunlara dönüştüğüne acıyla şahit oluyoruz.
Evin geçim yükünü kaldırmakta zorlanan ve evlatlarının isteklerine gereği gibi cevap veremeyen bir babanın, evlatlarının gözlerine bakarken nasıl eridiğini düşünmek bile insanı ürkütüyor. Kıt kanaat evine bir şeyler götüren tamam da ya hiç götüremeyen veya aybaşını hep eksiyle tamamlayıp borç üstüne borç bindirip sonra o borcun altında gece gündüz kıvranan!
Cinnet hallerine acıyla şahit oluyoruz değil mi? Haberlerde, gazetelerde veya yan komşumuzda… Bebeğine varana kadar bir ailenin yok oluşuna şahit olmak ne kadar da kahredici!
Dünyada ülkemizde ekonomi büyüyor, büyüyecek de. Kapitalist ağaların, şirketlerin insanların kanına kadar emdiği bir sistemde, ekonomik sistemin ağababalarının göbekleri ile beraber ekonomileri de büyüyecek tabi. Yalnız kanlarını emdikleri halkın zayıflığından ve halinden kaç kişinin haberi var, orası bilinmez. Ama olsun büyüyoruz ve büyümeye devam edelim!
Her taraf ateş pahası, esnaf pandeminin faturasını halka kesmiş, elektrik ve doğalgaz şirketleri zam verme hızı ile Elvana Abeylegesse ile yarışıyor. Yetişene aşkolsun. Kiralar hakeza uçmuş... Asgari ücretli vatandaşı geçtim üzerinde gelir elde eden vatandaşlar bile şaşkın durumda.
Vatandaş zamlara ve artan fiyatlara yetişemiyor. Ama kapitalist ağababaları çalıştırdıkça çalıştırıyor, kazandıkça kazanıyor, kasaları doldurdukça dolduruyor. Gündüz çalıştırıyor, gece çalıştırıyor… Fabrikalar bir dakika bile durmuyor. Pardon yanlış olmasın, yemek araları işçilerin biraz gücünü toplaması ve daha iyi üretim sağlamaları için beslenme saatinde biraz ara veriliyor. Gariban vatandaş ne yapsın, ya eve ekmek götürecek ya da bir cinnet hali daha Allah muhafaza.
Çağdaş kölelik sistemi! Acaba ilk sanayi devriminden ne farkı var? Kapitalist ağababalarına çalışacak eleman lazım. İnsan köle ticareti ve pazarları tarihe aşağılık bir leke olarak kazandı. Peki bugün çok mu farksız? Bence sadece adı değişti, bazı şeylerin. Kapitalist düzenlerin çağdaş maskeler altında kendilerine mahkum ettiği bireylerin, aile hayatından tutun da toplumdaki birçok sosyal durumuna kadar dibe vurmuş durumda. Faturalar, kiralar, pahalılıklar da cabası.
Birileri de etrafa din ve inanç saçıp duruyor. Yapacak elbet! Ama böyle değil. Var olan adaletsizliklere itiraz etmek, onları konuşmak ve gidermek yerine; var olan şartları kabullenmeye yönelik sabır ve teslimiyet telkini dinin emri olmasa gerek. Örneğin; Bir ağababası düşünün. Çalışanlarını zorladıkça zorluyor, az yemek ve ücret veriyor ve birçok haktan mahrum ediyorsa; buna mukabil ağababası kocaman olmuş o ekonomik(!) göbeğini dayayacak bir yer bulamıyorsa, dindarlığımızla öncelikle burada var olan çarpıklığı ve adaletsizliği kınamak ve gidermek yerine; çalışanlara yapacağımız her sabır, tevekkül ve teslimiyet telkini hangi dine hizmet eder acaba? İyi düşünmek lazım. Din adalettir. Adaletin olmadığı bir telkin de din olamaz.
İslam’ın öncelikli görevi yanlışlığa ret çekmektir. Bunla beraber sabrı tavsiyedir. İlk inen ayet ve surelerde Mekke’nin kapitalistlerine karşı ekonomik yükün altında ezilen halk düşünülmüş ve öncelenmiştir. Bundan dolayı var olan ekonomik çarpıklıklar topa tutulmuştur. Maun süresi ve Müzzemmil sürelerinde bu halkların ezilmişliğine karşı Müslümanlar ve insanlar göreve davet edilmiştir. Bu tavır ezilen halkın gönlünde bir İslamiyet ışığına dönüşmüştür.
Bu yüzden yanlışlığa “La” demeden yapılan her sabır ve teslimiyet telkini, haksızlık putunu destekleyen bir onaydan başka bir şey değildir. Hem bu hem de sistemsel çarpıklığa rağmen halkın sorunlarını görmezden gelen söz, tavır ve davranışlar hilaf ı vicdan bir vaka olduğu için gönüllerde öfkeden başka bir şeye dönüşmez.
Selam ve dua ile
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.