Elibüyük, 6-8 Ekim olaylarına ilişkin yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi
Gazeteci Âdem Özköse'nin Youtube kanalında gerçekleştirdiği "Sınırsız" isimli programa konuk olan HÜDA PAR İstanbul İl Başkanı Erdal Elibüyük, 6-8 Ekim olaylarına ilişkin yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi.
HÜDA PAR İstanbul İl Başkanı Erdal Elibüyük, Gazeteci Âdem Özköse'nin Youtube kanalında gerçekleştirdiği "Sınırsız" isimli programa katıldı.
6-8 Ekim olaylarından 6 yıl sonra son günlerde HDP'ye yönelik gerçekleştirilen gözaltılar, 6-8 Ekim sürecinde yaşanan olayları değerlendiren Elibüyük, doğuda gerçekleşen kayyum atamaları ve yine son dönemde gündeme düşen 'ders kitaplarından Kürtlerle ilgili bölümlerin çıkartılması' meselesi ile ilgili Özköse'nin sorularını cevapladı.
"6-8 Ekim olaylarından hemen önce Kobani'de yaşanan olaylar aslında bölgedeki muhafazakâr insanlar hedef alındı"
6-8 Ekim olayları öncesi adım adım gelen bir sürecin olduğuna dikkat çeken Elibüyük, "Kobani olayları bahane edilerek hedef gösterilen, saldırılacak yerlerin adeta adreslerinin ortaya konulması, özellikle çözüm sürecinin yanlış yönetilmesi ve yönlendirilmesiyle beraber önce silahlanma, silahlanma ile beraber bölgede bir otorite boşluğu meydana geldi. Bununla beraber adeta silahlı örgütlerin bölgede cirit attığı bir pozisyona geldi. Bu noktada 6-8 olaylarından hemen önce Kobani'de yaşanan olaylar aslında bölgedeki muhafazakâr insanlar hedef alındı. Özellikle partimize yönelik saldırılar gerçekleştirildi." dedi.
"Öcalan, KCK ve HDP'nin çağrılarıyla 6-8 Ekim süreci başladı"
Yaşanan olaylarla asıl amacın bölgedeki İslami kimlikli kişiler ile İslami yapıların hedef gösterilmesi olduğunu belirten Elibüyük, "Zaten sürecin başında Kobani olayları bahane edilerek Abdullah Öcalan'ın Mehmet Öcalan üzerinden dışarı gönderilen bir mesajı vardı. Bu mektupta 'Kobani'de insanlarımız sonuna kadar direnecekler. IŞİD'in olduğu her yerde, Kürtlerin yaşadığı yerlerde, nerede IŞİD varsa sonuna kadar direnilecektir' mesajı verilmişti. Aslında 6-8 Ekim olaylarının şifrelerinin bir kısmı bu mesajda yatıyor. Çünkü özellikle bölgedeki Müslümanlar IŞİD'çi diye tanımlayarak saldırılarına meşruiyet kazandırmak istiyorlardı. Böylelikle İslami yapılar hedef gösteriliyordu. Bununla da yetinilmedi. Hemen peşinden KCK'nın 'IŞİD ve uzantılarına hiçbir yerde yaşam şansı tanınmamalı' açıklaması geldi. Yine dönemin HDP Diyarbakır İl Başkanı Zübeyde Zümrüt, 'Burada 500 tane IŞİD derneği var' açıklamasıyla hedef göstermesi var. Diğer tarafta yargılamanın devam ettiği ve bugün üzerlerine operasyonlar yapılan HDP'li yöneticilerin de orada yapılan toplantıdan sonra sokak çağrılar yapması işin tuzu biberi oldu. Adım adım gelen bir 6-8 Ekim olayları vardı. Nihayetinde 9 kardeşimiz kurban eti dağıtırken canice katledildiler. Bunun yanı sıra hiçbir suçu günahı olmayan ve evine ekmek götürme derdinde olan, sadece sakallı oldukları gerekçesiyle katledilen birçok insan oldu. 6-8 Ekim olaylarının aslında bu boyutuyla ele alınmalıdır." diye konuştu.
"Adaletin yerini bulması için neden 6 yıl beklendi?"
Sorumlulara yönelik yapılan operasyonlar için niçin 6 yıl beklendiğine ilişkin soruyu cevaplayan Elibüyük, "Neden 6 yıl sonra bu operasyonlar gerçekleştiriliyor? Adalet ne zaman gelirse gelsin gecikmiş adalet, adalet değildir! İlkesinden yola çıkarak en nihayetinde adalet yerini bulduysa biz buna itiraz etmeyiz. Ancak neden 6 yıl beklendi? Neden 6-8 Ekim olaylarından hemen sonra bu işi sorumluları noktasında hesap sorulmadığı noktasında soru işaretleri de yerini koruyor. Biz kendi içimizde bunun tartışmasını yapıyoruz. 6 yıl sonra bu meselelerin konuşulması gecikmiştir. Şu anda gözaltına alınanların hepsi suçlu mu, değil mi bilmiyoruz. 6-8 Ekim olaylarında sokak çağrıları yapanlar, buna göz yumanlar, bölgeyi onlara teslim edenler, emniyeti ile jandarması ile devlet hâkimiyetinin 3 gün kaybolduğu, insanların kendi savunmalarını, kendi can güvenliklerini sağlama zorunda bırakılmışlardır. Bölgedeki yerel yetkililere de bu noktada hesap sorulması gerektiğini defalarca söyledik. O gün emniyet neredeydi? 6-8 Ekim olaylarında insanları katletmeye inandırılmış silahlı kitleler sokaktaki insanları ya kurban eti dağıtırken veya evlerinde ya da dernek ve partilere saldırı gerçekleştirdiler. Son zamanlarda bir gazetenin köşe yazarı HDP'ye yönelik yapılan baskınlar sonrasında 'neden HÜDA PAR'a da baskın yapılmıyor?' diyerek hedef göstermiştir." şeklinde konuştu.
"14 gün boyunca kardeşlerimize, partimize çok sayıda saldırı yapan HDP, mağdur olduklarına ilişkin iddialarına kimseyi inandıramaz"
Elibüyük, gazeteci Özköse'nin, "HDP'lilerin gerçek mağdurlar olduğuna ilişkin açıklama yaptılar. Devlet, Yasin Börü'yü kendisi için kullanıyor. Partimizden insanlar ölmesine rağmen bir soruşturma yapılmıyor." şeklinde iddialarda bulunuyor. Bu konu hakkında ne söylemek istesiniz? Sorusuna ise şu cevabı verdi:
"İşin içerisinden çıkamadığınız bir yerde karşı tarafı sözde düşmanlaştırma veya hedefi saptırma adına eskiden beri gelen bir dil var. Tabiri caizse kontrgerilla veya bir takım tanımlamalar üzerinden aslıda hedef saptırılmaya yöneliktir. İlk saldırı 28 Eylül 2014'te Mersin'de bize yakın olan Mustazaflar Cemiyeti'ne yönelik yapıldı. Peşinden Hilvan'da partimize yönelik saldırı yapılıyor. 2 Ekim'de Diyarbakır'da Yusufi-Der'e saldırı oluyor. 4 Ekim'de Mersin Tarsus'ta saldırı oluyor. Bunları tek tek okumakla vakit geçmez. Partimize, kardeşlerimize yönelik saldırılar 14 gün boyunca sürdü. Belli başlı saldırı sayısı 72, birebir bizimle irtibatı olanlardan hayatını kaybedenlerin sayısı 9, onlarca da yaralı var. Saldırıya uğrayan parti teşkilatımız 21. Bize yakın olan ve saldırıya uğrayan dernek sayısı 14. En az 30 iş
yeri saldırıya uğradı. Saldırıya uğrayan ev sayısı 12. Kundaklanan araç sayısı 8. O yüzden bugün bölgede hangi kapıyı çalarsanız çalın, hangi kahvehaneye giderseniz gidin bu coğrafyada en mazlumane katledilenler kim? diye sorsanız Yasin Börü diyeceklerdir. O gün herkes bayram yaparken, kurban etlerini kesip yerken bu kardeşlerimiz ellerinde kurban poşetleriyle daha kendileri yemeden Müslümanlar kurban eti dağıtmak için yardım etmek gayretindeydiler. O yüzden bunlar söyledikleri iddialara kimseyi inandıramazlar. 6-8 Ekim olaylarıyla herkesin yüzleşmesi lazım. Bizim çağrımız da bu yöndedir. Bu yönde çağrı yaptığım için ben ve bazı arkadaşlarım mahkemeye verildik. Ardından mahkemede ifade vermek zorunda kaldık."
"Kayyum atamalarında hukukun dışına çıkılması doğru değildir"
Elibüyük, Doğu ve Güneydoğu'da yapılan kayyum atamalarına ilişkin sorulan soruya ise, "Biz olaylara ilkesel bakıyoruz. Eğer karşımızda bize düşmanlık edenler olsa bile bir haksızlık varsa, adil şahitlik yapmamız gerekiyorsa hiç kimsenin tesiri altında kalmadan inandığımız değerler doğrultusunda ilkelerimizden taviz vermeden inandığımız şeyleri söyleriz. HÜDA PAR'ı belki de diğer siyasi partilerden ayıran en önemli özelliklerinden bir tanesi de budur. Aynı yürekliliği onların göstermeyeceğini bile bile bu ilke ve değerlerimiz etrafında eğer ortada bir suç varsa şahsidir. Hukuk önünde suça yönelik bir delil varsa yargılanmalı. Yargılanma neticesinde de mahkemenin aldığı karara göre hareket edilmelidir. Ancak kayyumlarda hukuk dışına çıkılması doğru değildir." şeklinde cevap verdi.
"Türk milliyetçiliğini beslerseniz, buna yönelik adımlar atarsanız buna refleks olarak Kürt milliyetçiliği gelişir"
Ders kitaplarında Kürtlerle ilgili bölümlerin kaldırılmasına yönelik sorulan soruya da cevap veren Elibüyük, son olarak şu ifadeleri kullandı:
"Benim kimliğim inancımdır. Müslüman bir Türk olarak söylüyorum. Buna öncelikli olarak karşı çıkması gerekenler Türklerdir. Allah aşkına tarihte önce Kürtler Müslüman olsa veya Türkler Müslüman olsa ne olur. Bu bizim dindarlığımızı, insanlığımızı daha mı pekiştirir? Peygamberler Arap'tı. Ben korkuyorum ki, 'Hazreti Muhammed'de (Sallalahu Aleyhi Vesellem) Türk'tü' diye bir tartışma başlasın. Böyle bir tartışma başlarsa şaşmayın. Bunun üzerinden ayrışmak, bunun üzerinden kutuplaşmaya sebep olanlar toplumun vicdanında nasıl mahkûm olacaklarını görmüyorlar mı? Bu bir kere bilimsel değil. Kimin ne zaman Müslüman olduğunun hiçbir kıymeti yok. Biz bugünü konuşmalıyız. Batıda yükselen Türk milliyetçiliği ile doğudaki Kürt milliyetçiliği görmüyorlar mı? 10-15 yıl önce böyle bir refleks yoktu. Ama siz burada Türk milliyetçiliğini beslerseniz, buna yönelik adımlar atarsanız buna refleks olarak Kürt milliyetçiliği gelişir. Hatta bunun üzerinden toplum ayrışmaya, duygusal kopmaya gider. O yüzden siyasileri dada bilinçli hareket etmesi lazım. Bu MHP'nin 2019'da mahkemeye başvurup Kürt ifadesinin çıkarılmasını istemesiyle alakalıdır. Sonuç itibarıyla bu meseleyi kim alkışladı? Ben şahsen bu meseleden çok rahatsız oldum. Benim gibi milyonlarca Türk'ün, hatta milliyetçiyim diyenlerin rahatsız olduğunu gördüm."
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.