Zülküf ER
Emre İtaat Eden Kazanır!
Rivayet olunur ki; Zülkarneyn uzun zamandan beri ordusuyla yoldadır. Yol boyu yapılan cenkler orduyu iyice yormuş takatsiz bırakmıştır. Ordu gece karanlığında dar bir vadiye gelmiştir. Tüm bu yorgunluk yetmezmiş gibi Zülkarneyn’den gelen bir emir orduyu adeta dumura uğratır.
Tellallar ordunun içerisinde dolaşıyor yanan meşaleler ışığında uzanıp kısalan gölgeler eşliğinde Zülkarneyn’in emrini haykırıyorlardı.
“Ayağınıza takılan her şeyi toplayın” diye emir veriyordu Zülkarneyn.
Gelen emir, orduda üç şekilde algılanmıştı.
Birinci grup; Onca yorgunluktan sonra, onca silaha, zırha rağmen bir de bu gece vakti ayağımıza takılan taşı, ağacı toplayıp kendimize yük mü edeceğiz, diyerek hiçbir şey toplamaz.
İkinci grup ise; Şimdi toplamazsak Zülkarneyn’e muhalefet etmiş olacağız. Her ayağımıza takılanı toplarsak da o zaman yükümüz çok ağır olur, diye düşünerek en iyisi biraz toplayalım bu şekilde komutanımızın emrine de karşı gelmemiş oluruz, şeklinde karar vererek öyle davranır.
Üçüncü gruptakiler ise; gelen emri bir saniye bile sorgulamadan, komutanımız emretmişse vardır bir bildiği, diyerek ayaklarına takılan her şeyi toplayıp çantalarına doldururlar.
Hava ışımaya başlayınca nihayet o vadiden çıkmışlardır. Toplayanlar ne topladıklarına bakınca büyük şaşkınlık yaşarlar. Çünkü geçtikleri vadi bir altın madeni imiş. Taş diye topladıkları şeyler aslında altınmış.
Bu durumun yansımaları o üç grupta da farklı farklı olmuş ama ortak duygu elbette ki pişmanlıkmış…
O hiçbir şey toplamayan gruptakiler başlamışlar dizlerini döverek, ah keşke komutanımızın sözünü dinleseydik de biz de altın elde etseydik, hiç olmazsa bari birkaç tane alsaydık, diye yakınmaya
Durumu idare etmeyi seçen ikinci gruptakiler de benzer pişmanlıkla, ne vardı yani şu komutanın sözünü tam olarak yerine getirseydik de daha fazla altın sahibi olsaydık, diye yakınıp durmuşlar.
İtaatkâr grup da büyük bir pişmanlık içerisindedir. Onlar da elde ettikleri kazanca bakarak keşke çantalarımızda olan diğer şeylerin hepsini çıkarıp atsaydık da onun yerine ayağımıza takılan altınları toplayıp doldursaydık, diye hayıflanıyordular.
İşte o altın madeni denilen yer bu dünyadan başka bir yer değildir. Salih ameller ise o ayaklara takılan altın külçeleri gibidir.
Pişmanlık karanlığında keşke keşke deyip dizlerimizi dövmeden önce emre itaat mi etsek acaba?
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.