Erbaş: "İslam tarihi boyunca mabed ile mektep, cami ile üniversite hep içi içe olmuştur"
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen 2020 Yılı 'Camiler ve Din Görevlileri Haftası' Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi avlusunda düzenlenen açılış programıyla başladı.
Camiler ve Din Görevlileri Haftası açılış programında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, "İslam tarihi boyunca mabed ile mektep, cami ile üniversite hep içi içe olmuştur. İnancın ilimle, sanatın hikmetle birlikte yükseldiği tüm İslam şehirleri de bu gerçeğin şahitleridir." dedi.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün her yıl 1-7 Ekim tarihlerinde belirli bir tema çerçevesinde düzenlediği haftanın açılışında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, hafta münasebetiyle "Cami ve İlim" konusunu gündeme taşıdıklarını ifade ederek, "Cami ve ilim ekseninde gerçekleştireceğimiz programlarla mabetlerimizin söz konusu işlevlerini daha etkin kılmanın imkânlarını ve kadim medeniyetimizin örnekliğinde camilerimizin ilim merkezi hüviyetlerini en ideal düzeye taşımanın yolarını arayacağız." ifadesini kullandı.
Erbaş, camilerin, bilgiyi hayata, ibadeti ahlaka dönüştüren ve varlık âlemine hakikat penceresinden bakmayı öğreten kadim mektepler olduğunu belirtti.
Erbaş, "İşte burada altında huzurla toplandığımız şu kubbeler, bizlere bu hakikati anlatmaktadır. Şehirlerimizin siluetini oluşturan şu minareler, tüm dünyaya bu gerçeği haykırmaktadır. Minarelerden yükselen ezanlar, bu kimliğin en gür sedası olarak semalarımızda yankılanmaktadır. İnşallah kıyamete kadar da yankılanmaya devam edecektir." diye konuştu.
Kur'an-ı Kerim'de, "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" ayetiyle hakkın ve hakikatin bilgisine ulaşmanın, okumanın, anlamanın, düşünmenin bir üstünlük vesilesi olduğuna işaret edildiğini hatırlatan Erbaş, şunları söyledi:
"Kendisini bir muallim/öğretmen olarak niteleyen Sevgili Peygamberimiz ise 'Alimler, Peygamberlerin varisleridir.' buyurarak ilme ve bilgiye en büyük payeyi vermiştir. İlim ve hikmeti müminin yitiği kabul eden Allah Resulü, 'İlim, kadın erkek bütün Müslümanlara farzdır.' buyurarak bütün Müslümanlara bir ufuk çizmiş ve sorumluluk yüklemiştir. İşte bu inanç ve anlayışla hareket eden Müslümanlar, dinimizin ahlaklı insan, erdemli toplum ve adaletli dünya ideali doğrultusunda insan yetiştirmeyi ve insanlığa hizmet etmeyi kendileri için vazgeçilmez bir görev addetmişler. Bu kutlu görevin ifasında ise tıpkı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesselem) gibi camileri birer ilim merkezine dönüştürmüşlerdir."
"İnancı ilimden, dini bilimden ayrı gören bir zihniyetin, hakikat bilinciyle varlığı kuşatması ve hayata huzur getirmesi mümkün değildir"
Erbaş, İslam medeniyetinde bilgi ve bilimin nihai amacının, insanın kendisiyle, çevresiyle ve Rabbiyle ilişkilerini merhamet, adalet ve hakikat ekseninde sürdürebilmesini temin etmek olduğunun altını çizerek, "Eğitim ve öğretimde en temel gaye, ilmin salih amele ve güzel ahlaka dönüşmesini sağlamaktır. Bunun için İslam medeniyetinin hiçbir döneminde bilgi dini olan veya olmayan şeklinde bir ayrıma hiçbir zaman tabi tutulmamıştır. İnancı ilimden, dini bilimden ayrı gören bir zihniyetin, hakikat bilinciyle varlığı kuşatması ve hayata huzur getirmesi mümkün değildir." ifadelerini kullandı.
Bugün Müslüman toplumların en temel sorunlarından birisinin de bilgi kaynaklarını ve bilgi üreten mekanizmalarını ihmal etmeleri olduğuna dikkat çeken Erbaş, "Şunu açıkça ifade etmeliyim ki, bugün en az küresel boyutta yürütülen İslam düşmanlığı kadar, bilgi ve hikmetten yoksun din anlayışı da millet birliğimizi, geleceğimizi ve medeniyet değerlerimizi tehdit etmektedir. Bu anlamda hassasiyetle üzerinde durmamız gereken üç sosyal gerçekliğe dikkatlerinizi çekmek isterim. Bunlardan birincisi, yanlış dini bilgiyle şekillenen bozuk bir din tasavvurudur. Bu da bir nevi öğrenilmiş cehalettir. Bu durum, İslam coğrafyasının son asırlarda doğru bilgi üreten mekanizmalarını güncelleyip geliştiremediği için ortaya çıkmış bir tehlikedir. Öğrenilmiş cehaletle mücadele etmek, salt bilgisizlikle mücadele etmekten çok daha büyük bir emek ve özveri gerektirmektedir. İkincisi, insanların cehaletinden ve dinî bilgi yetersizliğinden nemalanmak suretiyle dini kavramları bağlamından kopararak kendi menfaat ve emelleri doğrultusunda kullanan din istismarcılarıdır. Maalesef bugün bazı şahıs ve gruplar tarafından İslam'la, ilimle ve hakikatle hiçbir alakası bulunmayan birtakım işler, rüyalar, saçmalıklar, sahte kişilikler ve gizemli söylemlerle insanların duyguları sömürülmekte; inançları istismar edilmektedir. Hatta zaman zaman yüce dinimiz İslam, kimi art niyetli ve sapkın kişilerce aşağılık davranışlara alet edilebilmektedir. Bu kimseler hak ettiği cezayı mutlaka görmeli, bilhassa dini duyguları ve değerleri istismar etmenin önüne geçmek için caydırıcı cezalar ve müeyyideler olmalıdır. Üçüncüsü ise son asırlarda din-devlet-toplum arasında yaşanan gerilimlerin neden olduğu kaos ve sözü edilen ihmal ve boşlukları fırsata çeviren FETÖ, DEAŞ ve PKK, şiddet ve tekfir diliyle sürekli Müslümanları tehdit eden sözde selefi gruplar gibi dış güdümlü marjinal yapılar, kendilerini göstermektedir. Önemle ifade etmeliyim ki, bahsettiğim her üç hususta da İslam coğrafyasının doğru bilgiyi denetleyen mekanizmalara sahip olmayışının etkisi büyüktür. Dolayısıyla Müslüman toplumlar acilen doğru dini bilgiyi üreten kurumlarını geliştirmek zorundadır. Doğru dini bilgiyi koruyan ve güvence altına alan sistemler kurmak zorundadır, aynı zamanda İslam dünyası. Zira yaşanan bağnazlıkların, istismarların, ahlaksız ve insafsız tabloların arkasında yatan en önemli sebeplerden birisinin de denetimsizlik ve hukuki boşluk olduğu açıktır." dedi.
Doğru bilgin kaynağı dinin özüdür
Erbaş, gençleri ve tüm vatandaşları din ve değerler konusunda daha hassas ve duyarlı olmalarını isteyerek, şu hususlara dikkat çekti:
"Eğer bir yerde masum ve hatasız kabul edilen kişiler varsa, doğru bilginin kaynağı şahıslar, rüyalar gibi sübjektif şeylerse birtakım kitaplar İslam'ın temel kaynaklarından daha çok itibar görüyorsa hakikat tekelciliği yapılıyorsa akıl, mantık ilkelerine ve ahlak değerlerine aykırı söylem ve davranışlar varsa eleştirel düşünce kötüleniyor, sorgusuz teslimiyet isteniyorsa biliniz ki orada İslam'dan başka bir inanç, başka bir anlayış egemendir. Eğer bir yerde kendi mensuplarını aşırı yücelten seçkinci bir anlayış; birlik, beraberlik ve kardeşlik ilişkilerini zedeleyen bir tutum varsa din anlatırken kendini pazarlama ve reyting kaygısı söz konusuysa ticari gaye ve beklentiler ön plana çıkarılıyorsa biliniz ki orada din istismarı vardır. Eğer Bir yerde şiddete davet eden, tekfir ve tehdit eden bir dil, İslam coğrafyasında kavga ve tefrikaya çağıran bir tutum varsa orada Müslümanca bir feraset, basiret, davranış ve ahlak yok demektir."
"Gayr-i meşru ilişkileri ekranlara taşıyarak meşrulaştırmak, nesillerimize karşı işlenen büyük bir suçtur"
Erbaş, gayr-i meşru ilişkilerin ekranlara taşınarak meşrulaştırılmasının nesillere ve geleceğe karşı işlenen bir suç olduğuna vurgu yaparak, "Reyting adına, bütün aile, gelenek, ahlak ve inanç değerlerini hiçe sayarak çirkinlikleri ekranlara taşımak, gayr-i meşru ilişkileri sıradanlaştıran, şiddeti ve istismarı teşvik eden yayınlar yapmak milletimize, medeniyetimize, nesillerimize ve geleceğimize karşı işlenen büyük bir suçtur, pervasızlıktır, sorumsuzluktur." ifadelerini kullandı.
Din görevlilerinin "Camiler ve Din Görevlileri Haftası"nı tebrik eden Erbaş sözlerini şu cümlelerle tamamladı:
"Değerli din görevlisi hocalarım, kıymetli meslektaşlarım; milletimizin geleceği olan çocuklarımızın ve gençlerimizin doğru dini bilgiyle buluşması, İslam'ın evrensel ilkeleriyle tanışması ve güzel ahlakla donanması hususunda sizlere büyük sorumluluklar düşmektedir. Sizler, Peygamber mirasını omuzlamış, hakikatin sorumluluğunu yüklenmiş gönül insanlarsınız. O yüzden din gönüllüleri diyoruz. Zira görev yaptığımız mihraplar, minberler, kürsüler Peygamber makamıdır. Bu şuur ve azimle İslam'a ve insanlığa hizmet için çalışmak büyük bir nimet ve onurlu bir görevdir. Bunun için özellikle hizmet ettiğimiz bölgeyi, mahalleyi, görev yerimizi ve muhatap kitlemizi bütün özellikleriyle tanımak ve ona göre rehberlik yapmak durumundayız. Cemaatimizle, öğrencilerimizle iletişimimizi güçlü tutmak, camiye gelen gelmeyen, toplumun her kesimine nebevi yöntemle ulaşmak zorundayız. Hiçbir ayrım yapmadan toplumun her kesimi ile iletişim içinde olmak ve İslam'ın hakikatini temsil eden bir hayatla onlara örnek olmak zorundayız. Bu bizim iman ve kulluk görevimizdir. Aynı zamanda toplumu din konusunda aydınlatmak ve insanımızı sahih dini bilgiyle buluşturmak, bizim yasal sorumluluğumuzdur. Bu sebeple asla öğrendiklerimizle yetinmeyip, her daim kendimizi yenilemeye ve çevremizi irşat ve ihya etme azmimizi ve heyecanımızı diri tutmaya mecburuz. Aksi halde bu yolda muvaffak olamayacağımızı bilmeliyiz. Bu inanç ve ideal ile gece gündüz demeden gayret eden, özellikle bu salgın döneminde vefa destek grupları başta olmak üzere, milletimizin her türlü ihtiyacına koşan hocalarıma en kalbi şükranlarımı sunuyorum."
Covid-19 salgını nedeniyle sınırlı sayıda katılımla düzenlenen programa, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Yayınlar Genel Müdürü Doçent Doktor Fatih Kurt, Yönetim Hizmetleri Genel Müdürü Mehmet Bilgin, Rehberlik ve Teftiş Başkanı Fatih Mehmet Karaca, Birinci Hukuk Müşaviri Selami Açan, ve İstanbul İl Müftüsü Mehmet Emin Maşalı katıldı.
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.