Erdoğan'ın 'dindar gençlik' ve 'güçlü aile' söylemi politikalara dönüşmeli
HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'dindar gençlik' ve 'güçlü aile' söyleminin fiilen uygulanan politikalara dönüşmesi gerektiğini söyledi.
HÜDA PAR Genel Başkanı Sağlam, Erdoğan'ın İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi'nde dile getirdiği "Güçlü aile yapısının güçlü toplum demek olduğunu tekrar tekrar hatırlamalıyız." sözüne atıfta bulunarak "dindar gençlik ve güçlü aile söyleminin politikaya dönüşmesi gerektiğini" ifade etti.
İstanbul Sözleşmesi'nin ve 6284 Sayılı Yasa'nın ailede ve toplumda meydana getirdiği tahribatlara değinen Sağlam, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın söylemleriyle iktidarın eylemleri arasında ciddi bir çelişki olduğuna dikkat çekti.
HÜDA PAR Genel Başkanı Sağlam, yaptığı haftalık iç gündem değerlendirmesinde ayrıca; güvenlik soruşturmalarına dair kanun hazırlığı, Diyanet İşleri Başkanlığının KYK yurtlarında manevi danışmanlık hizmeti sunmasıyla ilgili imzalanan protokol ve Merkez Bankasının faiz indirim kararıyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
"Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmelidir"
Gündem değerlendirmesinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "aile kurumu ve neslin korunması" ile ilgili dile getirdiği sözleri hatırlatan Sağlam, "Sayın Cumhurbaşkanı'nın 'İslam ülkeleri olarak aile kurumuna ne kadar sahip çıkarsak geleceğimize o kadar güvenle bakabiliriz. Güçlü aile yapısının güçlü toplum demek olduğunu tekrar tekrar hatırlamalıyız.' şeklindeki tespitinin, 7. Aile Şurasında; 'Devletin beş temel vazifesinden birisi neslin korunmasıdır.' şeklindeki ifadesinin ve geçmişte dile getirdiği 'dindar gençlik' söyleminin artık tekrarlanan vaat ve sözlerden çok, fiilen uygulanan politikalara dönüşmesi kamuoyunun beklentisidir. Türkiye'de uygulamaların aksi yönde olduğuna üzüntüyle şahitlik etmekteyiz. İstanbul Sözleşmesi'nin ve 6284 Sayılı Yasa'nın meydana getirdiği tahribatların yeni yeni gün yüzüne çıktığı bugünlerde, iktidar eliyle yürütülen ve aile kurumuna ciddi zarar veren uygulamalardan destek alan bazı sivil toplum kuruluşları ve özel teşebbüs sahiplerinin aile yapımızı ortadan kaldırmak için sinsi faaliyetlerine hız verdiği görülmektedir. Bakanlıkların İstanbul Sözleşmesi'ne dayalı uygulamalarında skandallar bitmemektedir. İktidar partisine mensup vekillerin İstanbul Sözleşmesi'ni savunan açıklamalarını kadına yönelik şiddeti önlemek gibi haklı bir gerekçe ile izah etmek mümkün değildir. Diğer yandan özel teşebbüs sahiplerinin İstanbul Sözleşmesi'nin 'cinsiyetsiz toplum' projesini hayata geçirmek için geleceğimiz olan bebeklere dahi el atacak kadar pervasızlaştıkları görülmektedir." ifadelerini kullandı.
"Sayın Cumhurbaşkanı'nın söylemleriyle iktidarın eylemleri arasında ciddi bir çelişki olduğu görülmektedir." diyen Sağlam, "Cumhurbaşkanı'nın ifade ettiği gibi aile kurumuna gerçekten sahip çıkılmak isteniyorsa Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmelidir. Bu anlamda; Sayın Cumhurbaşkanının hassasiyetinin hükümet politikasına dönüşerek hem Devlet hem özel teşebbüse ait basın-medya organları üzerinden yapılan ve hem de sivil toplum kuruluşları eliyle icra edilen program ve faaliyetlerin ivedilikle durdurulması, bunların yerine aileyi koruyup güçlendiren düzenlemelerin ikame edilmesinden başka çözüm yolu kalmamıştır." dedi.
Güvenlik soruşturmalarına dair kanun hazırlığı
Güvenlik soruşturmalarının kanuni hale getirileceği yönündeki söylemlerin kaygı verici olduğunu ifade eden Sağlam, "Anayasa Mahkemesinin, Devlet Memurları Kanunu'nun güvenlik soruşturması yapılmasını öngören maddesini iptal etmesine hükümet cenahından gelen tepkiler ve güvenlik soruşturmasının kanuni hale getirilmesini sağlayacak yeni bir düzenlemenin yapılacağının söylenmesi kaygı vericidir. Suçun şahsiliği ilkesini, masumiyet karinesini, kamu görevinde bulunma hakkını, özel hayata saygı ve gerek evrensel hukuk kurallarından gerekse anayasadan kaynaklanan birçok temel hakkı adeta yok sayan bir uygulamanın sahiplenilmesi; hukuk devleti ilkesi ve adaletle bağdaşmamaktadır." dedi.
Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği kanun maddesi yerine yeni bir düzenlemenin yapılmasına ihtiyaç olmadığını vurgulayan Sağlam, "Mevcut mevzuatta hangi vasıflara sahip kişilerin devlet memuru olabileceği veya hangi suçları işleyen kimselerin devlet memuru olamayacağı açıkça belirtilmiştir. Buna ek olarak güvenlik soruşturması yapılmasına gerek olmadığı gibi, böyle bir düzenleme ile kamu görevinde bulunacak kişilere siyasi iklimin de etkisiyle ideolojik yaklaşılacak ve her iktidar tarafından kadrolaşmanın ve suiistimalin önünü açacaktır. Oysa objektif ölçüler ve görevin gerektirdiği nitelikler, kamu görevlisini seçmek için başlı başına yeterlidir. Kamu görevini suistimal eden kişiler hakkında soruşturma ve kovuşturma yolu açıktır. Bu anlamda, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği kanun maddesi yerine yeni bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç yoktur." ifadelerini kullandı.
DİB, KYK yurtlarında manevi danışmanlık hizmeti sunacak
Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan, "Manevi Danışmanlık Ve Din Hizmeti" protokolüne değinen Sağlam, "Diyanet İşleri Başkanlığı personeli tarafından Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde yer alan yurt, spor tesisleri, kamp ve gençlik merkezleri gibi kurumlarda çocuklara, gençlere ve çalışanlara manevi danışmanlık ve din hizmeti sunulacak." bilgisini paylaştı.
Diyanet İşleri Başkanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında imzalanan protokolün olumlu bir adım olduğunu ifade eden Sağlam şöyle konuştu:
"Toplumların tarihini, kültürünü ve her türlü medeniyet mirasını geleceğe gençlik taşır. Geleceğe yönelik hesap yapan bütün toplumlar en büyük yatırımı gençliğin eğitimine yapmalıdır. İnsana yapılan yatırım, geleceğe yapılan yatırımdır. Bu nedenle gençliğin maddi ve manevi değerlerle birlikte yetiştirilmesi çok önemlidir. Sekülerleşme, deizm, ahlaksızlık ve eğlence kültürünün hâkim olduğu, kültür emperyalizminin her tarafı kuşattığı bu dönemde DİB ile Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında imzalanan bu protokol olumlu ve güzel bir adımdır. Bu projenin kâğıt üzerinde kalmayarak etkin bir şekilde uygulanması ve diğer kurumlara da yaygınlaştırılması, maksimum istifade elde edilebilmesi için büyük önem taşımaktadır."
Merkez Bankasının faiz indirim kararı
Merkez Bankasının bu yılın son toplantısında politika faizini 200 baz puan daha düşürerek yüzde 12'ye indirmesini değerlendiren Sağlam, "Böylece son bir yıl içinde faizdeki düşüş yüzde 12'ye ulaştı. Piyasadaki beklentiler doğrultusunda yapılan bu indirim, olumlu bir karar olmuştur. Ancak yeterli değildir. Piyasanın kur, faiz ve enflasyon sarmalına mahkûm edildiği bir çıkmazla karşı karşıyayız. Uzun süreden beridir yüksek bir seyir izleyen faiz ve enflasyon, ekonomiyi çok olumsuz etkileyerek halkın ciddi geçim sıkıntısı yaşamasına neden oldu olmuş, birçok iktisadi kazanımı yok etmiştir. Bu açıdan faiz ve enflasyon rakamlarının düşme eğilimine girmesi, ekonominin düzlüğe çıkması açısından önemlidir." dedi.
Sağlam, yaptığı haftalık gündem değerlendirmesinde son olarak, "Yılın ilk üç çeyreğinde yatırım harcamalarındaki azalmanın ortalama yüzde 15'lerde olduğu, son birkaç yılda 10'a yakın istihdam teşvik paketi ve seferberliğinin sonuç vermediği, işsizliğin Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamlarına ulaştığı düşünüldüğünde ekonomi yönetiminin sorunlarla mücadele etme noktasında yetersiz kaldığı görülmektedir. Hükümet, ülkeyi enflasyon ve faiz açmazından kurtararak, istihdam alanlarını oluşturacak yatırımlara yönelmeli, bunun için kaynaklar temin edilmelidir." şeklinde konuştu.
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.