Erken seçim

Mehmet Barlas (Sabah):

“Türkiye vatandaşı Kürtlerin tümünün HDP'nin seçmeni olmadıkları kesindir. Ancak Batının büyük kentlerinde yaşayan Kürt seçmenlerle, Doğu ve Güneydoğulular seçim sandığına farklı siyasi eğilimleri yansıtırlar. Mesela İstanbul'da yerel seçimde AK Parti adayına oy verenler, genel seçimde HDP'ye oy kullanabilirler. Ama mesela Diyarbakır'da yerel seçimde de HDP adayı oyları toplar.

Bu seçimlerin öncesinde "Açılım Süreci" sonrasında olup bitenler yeniden değerlendirilmelidir. Örneğin PKK'ya da PYD'ye de karşı olan Kuzey Irak Kürtlerinin lideri Barzani ile onların referandum sürecinde atılan aramızdaki köprülerin onarılması, herhalde gündeme gelmelidir. Böylece sorunun "Kürt sorunu" değil "Terör sorunu" olduğu yeniden vurgulanmalıdır.

AK Parti ile MHP'nin ortak çizgileri olan "Milliyetçilik" ile "Çok renklilik" bu şekilde bağdaştırılabilir.”

Mehmet Barlas'ın “Türk vatandaşı” değil de “Türkiye vatandaşı” demesi bile önemli, çünkü halihazırdaki hava böyle bir ifadeyi bile “ihanet” ile suçlayacak bir yüzeysellik ve hamasete sahip.

Barzani ve referandum konusundaki dilin meydana getirdiği tahribatın herkes farkında; ama kimsede bozarken ki cesareti tamir noktasında göremiyoruz.

Bir de işin seçim sonuçlarına duyulan kaygıyla alakalı kısmı var.

Eğer kazanma “garanti” olsaydı ne Erdoğan ne de Barlas “Kürt oyları” diye bir kaygı taşımazdı. Yani meselenin maalesef “adalet” ile bir alakası yok.

İşte tam da bu esnada HÜDA PAR'ın “Adil çözüm” önerisi herkesi insani, ahlaki ve vicdani değerlere davet ettiği için önemlidir.

 

Fatih Altaylı (Habertürk):

“Kemal Bey seçimle ilgili sorulara kaçamak yanıtlar verirken şöyle bir cümle kurdu:

 “Haziran güzel bir aydır. ‘İyi'lerin kazandığı, kötülerin kaybettiği bir aydır.”

Ben bu cümleyi çok manidar buldum.

 “İyi'lerin kazandığı” derken ister istemez bir İYİ Parti çağrışımı oluştu.

Bu bir ittifak mesajı mıydı ya da CHP'nin adayının Meral Akşener olma ihtimali miydi çözemedim.”

Fatih Altaylı, bir detektif gibi “denklem”i çözdüğünü düşünüyor; ama önemli bir mantık hatası yapıyor. “Haziran iyilerin kazandığı, kötülerin kaybettiği bir aydır” sözünü deşifre edebilmek için bir defa geçmişte olmuş olaylara bakmak gerekir. İyi Parti şimdiye kadar ne Haziran'da ne de Temmuz'da seçime girmemiş ve bundan dolayı hiç kazanmamıştır.

CHP için de “hiç seçim kazanmadığı”ndan dolayı “Haziran”ın bir anlamı yoktur.

Aklıma CHP genel başkan yardımcısı Öztürk Yılmaz'ın 11 Haziran'da DEAŞ tarafından rehin alınması geliyor, başka bir şey değil.

Bu arada Öztürk Yılmaz'ın “Cumhurbaşkanlığına aday olduğunu” açıklaması da “manidar”dır.  

 

Mehmet Tezkan (Milliyet):

“Adına ne derseniz deyin, erken seçim deyin, baskın seçim deyin, yıldırım seçim deyin, oldubitti seçimi deyin, fark etmez..

Yeni rejime karşı olup olmamanın önemi yok..

Karşı olsanız da olmasanız da sonuçta iki ay sonra ülkeyi tek başına yönetecek kişiyi seçeceğiz..

Türk usulü başkanlık modeli resmen hayata geçecek.

Resmen diyorum çünkü fiilen zaten uygulanıyor..

Cumhurbaşkanı'nın partili olmasıyla biz zaten yeni rejime geçtik..

Farkı şu olacak..

O koltuğa oturacak kişi daha fazla yetkilere sahip olacak..

Neyse, konumuz bu değil..

Gelelim konumuza.. Dün bana en çok yöneltilen sorulardan biri de şuydu..

Kılıçdaroğlu aday olacak mı?

Bilmiyorum dedim..

Şöyle izah ettim..

Telefon etsem.. Varsayalım ki telefonuma çıksa.. Aday olacak mısınız diye sorsam.. Evet veya hayır der mi? Demez..

Kılıçdaroğlu aday olacak mı olmayacak mı gerçekten bilmiyorum..

Ama bu konuda çok yazı kaleme aldım.. Birçok televizyon programında söyledim..

CHP lideri aday olmalı..”

Görünen o ki Mehmet Tezkan da Kılıçdaroğlu'ndan bıkmış, artık gitmesini istiyor.

“Bunu da nereden çıkarıyorsun?” diyorsunuz tabii.

Efendim, yasal düzenlemeye göre Cumhurbaşkanlığına aday olan milletvekilliğine aday olamıyor.

Yani hasbelkader Kemal Bey aday olsa ve “Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan da olsa” çok kişi sevinir herhalde.

Yani hem cumhurbaşkanlığını hem de milletvekilliğini kaybeden bir Kılıçdaroğlu herhalde CHP'nin de başında duramaz.

Anlatmak istediğim işte bu!

 

Güneri Civaoğlu (Milliyet):

“CHP öyle bir aday çıkarmalı ki hem partili olsun, hem “AK Parti-MHP ittifakı” dışındaki partilerin tabanları tarafından “ötekileştirilmesin.”

Böyle biri var mı?

Siyaset çevrelerinde epeydir nabız tutuyorum.

Farklı kesimlerden görüşlerin kesiştiği isim “İlhan Kesici...”

Bakın nasıl?

- İlhan Kesici CHP milletvekili. Partililere ters olmaz.

- Demirellerin damadı Bayar-Menderes DP'si ve onun uzantısı AP ve Doğru Yol'un yani ana akım orta sağın geleneksel seçmeni için de “yakın” bir isim.

- Duyumlarıma göre -yanılabilirim- Ülkü Ocaklarında kısa sürelik bir geçmişi varmış.

İYİ Parti ve MHP'nin ittifaktan memnun olmayan kesimleri -2. tura kalırsa- Kesici'ye oy verebilirler görüşü var.

- Kesici'nin ailesinde -yanılıyor olabilirim ama- Kürt kökenliler olduğu duyumunu aldım.”

Güneri Civaoğlu demek biraz “Beyaz Türk”, biraz “Mason bağlantılı” ama daha çok “derin Türkiye” demektir.

İlhan Kesici'yi öne sürmesi başka isimlere karşı bir “ön alma” çabasıdır.

Civaoğlu, Erdoğan'ın seçilmesine karşı değildir ve bunun bir “devlet kararı” olduğunun farkındadır; ama olur da “dış müdahale”lerden kaynaklı bir kaza söz konusu olursa alternatifin “derinlerden icazetli” biri olmasını istemektedir.

İlhan Kesici ise uzun yıllardır “yedek” ve “alternatif” olarak görevini devam ettirmektedir. Her an göreve hazırdır.

 

Serdar Turgut (Habertürk):

“Plana göre 4-6 ay içinde Suriye'nin kuzeyinde bulunan 2 bin Amerikan askeri çekildiği takdirde yerine Mısır, Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) yapacağı askeri katkıyla oluşturulacak bir Arap birliği konulacaktı. Ayrıca bu ülkelerden operasyonları finanse etmeleri için para da vermeleri istendi.

Eğer hayata geçirilebilirse bu Arap birliğinin;

1- Bölgede YPG'nin ve Amerika'nın yapamadığını yapacağı ve yerel Sünni Arap halkın güvenini kazanacağı,

2- Bölgeye müdahale planları olan Türkiye'ye karşı caydırıcı güç olacağı,

3- Bölgeye yönelik planları olan İran ve ona yakın milis güçlerine karşı etkili bir güç oluşturacağı düşünülüyor Washington'da.”

Amerika'nın planı hiç de tutarlı değildir.

1-BAE'nin içinde olduğu bir yapılanma “Sünni Arap halkın” güvenini kazanamayacaktır. Bundan dolayı para ve silah ile şişirilmiş yeni yapılanmalar oluşturma gayreti söz konusu olacaktır. Nitekim Yemen'de de olan şey bundan farklı değildir. Bu arada YPG ile bir hakimiyet savaşının yaşanabileceği ve bundan dolayı da YPG'nin Rusya'ya yanaşacağı tezi yabana atılmamalıdır.

2-Türkiye'ye karşı konumlanmak Arap liginde beraberinde bastırılmış öfkelerin ortaya çıkmasını ve toplumsal karmaşayı da getirebilir.

3-Arap gücü, Amerika kadar kolaylıkla hava gücü kullanamayacağı için İran yanlısı milisler karşısında çok da başarılı olmalarını beklememek gerekir.

Serdar Turgut, iyi Amerikan tahlili yapıyor; ama şu gerçeği gözden kaçırdığını düşünüyorum.

Amerika'nın İslam dünyasında işgal ve müdahalelerdeki talebi -bir yere hakim olsun ya da olmasın-  karmaşanın sürmesi, bunalımların devam etmesidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.