Eski FBI çalışanı: Türkiye için asıl darbe yolda
Amerika Federal Soruşturma Bürosu FBI eski çevirmeni Sibel Edmonds, yaptığı bir söyleşide, 15 Temmuz darbe girişiminin, Amerika Federal Soruşturma Bürosu FBI-Gülen işbirliğiyle hazırlanmış bir darbe provası olduğunu ifade etti.
Amerika Federal Soruşturma Bürosu FBI eski çevirmeni ve Ulusal Güvenlik Muhbirleri Koalisyonu'nun (NSWBC) kurucusu Sibel Edmonds, internet ortamında yapmış olduğu bir söyleşide, 15 Temmuz darbe girişiminin ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA-Gülen işbirliğiyle yapılmış bir darbe provası olduğunun altını çizdi. Sibel Edmonds, FBI’da çalıştığı dönemde, kurumda çevirisi atlanan bazı belgeler olduğunu üst yetkililere bildirdikten sonra kovulmuştu.
15 Temmuz’daki darbe girişiminden 2 gün sonra Newsbud sitesinden James Corbett'in kendisine yönelttiği soruları yanıtlayan Edmonds, "Türkiye’de darbe girişiminin ardından neler yaşanıyor ve önümüzdeki süreçte neler yaşanacak? Darbenin arkasında kimler var? (…) Erdoğan, Gülen Hareketini işaret etti ve Fethullah Gülen de “Ben değilim, muhtemelen darbeyi Erdoğan’ın kendisi yaptırmıştır” diyor. Ne dersiniz?" şeklindeki soruyu şöyle yanıtladı:
"Süreç Gezi Parkı protestolarıyla başladı"
"Süreç devam ediyor; ama cuma gecesinden itibaren işler neredeyse her saat değişiyor. (…) Bu süreç, büyük ölçüde yine Gülen Hareketi tarafından tertip edilen 2013’teki o meşhur Gezi Parkı protestolarıyla başladı. Yeri gelmişken önce kısaca Gülen’in kim olduğundan bahsedeyim. Gülen dendiğinde 80 yaşında bir paravan lideri anlıyoruz. 1997’den beri ABD’de birçok müstahkem yerde yaşıyor; birçok güvenlik görevlisi ve apaçi helikopterleriyle korunuyor. Gülen’e bağlı STK’lar ve vakıflar yaklaşık 22-28 milyar dolar değerinde. ABD içinde en geniş sözleşmeli okullar (charter okullar) zincirine sahip. CIA’den menajerleriyle birlikte Orta Asya’dan Kafkasya’ya ve hatta Afrika’dan Endonezya’ya kadar birçok yerde yüzlerce cami açıyor. 1997’den beri ABD’de yaşayan Gülen bir terörist olarak Türkiye tarafından geri isteniyor." dedi.
"Yumuşak darbeler' başarısız oldu"
Türkiye'de Gezi eylemlerinden sonra "yumaşak darbelerin" işe yaramadığını anlayan NATO'nun yeni girişimler için çalışmalar yürüttüğünü iddia eden Sibel Edmonds, "Gezi olayları bastırılınca bu defa 2014 ve 2015’teki seçimlerde tüm propaganda ağlarını devreye soktular. Bu aslında CIA, NATO ve Gülen fraksiyonunun kamuoyunu etkileme ve böylece Erdoğan’ı iktidardan düşürme çabasıydı. Bütün çabalarına, ana akım medyanın yayınlarına ve özellikle de ABD’deki propaganda faaliyetlerine rağmen bu girişimleri başarısız kaldı. Bilhassa Türk ana akım medyasının İngilizce versiyonlarının doğrudan Gülen Hareketiyle ve CIA’le bağlantılı olan ajanları ve düşünce kuruluşları eliyle yürütüldü bu propagandalar. Bütün bu girişimler, diğer bir deyişle “yumuşak darbeler” başarısız olduğundan ben yeni adımın gerçek bir askeri darbe girişimi olacağını öngörmüştüm." ifadelerini kullandı.
"Türk ordusu emirleri ABD’den ve NATO’dan alır"
Türkiye'nin askeri darbelere aşina olduğunu anımsatan Edmonds, "Geçmiştekiler ABD ve NATO tarafından Türk ordusu kullanılarak uygulandı. Türk ordusu bir NATO üyesi olduğundan emirleri ABD’den ve NATO’dan alır. Seçimler ve diğer şeyler daha ziyade kozmetiktir. Tabii ki siyasilerin iç politikada bir rolü var. Ama çok hayati kararlara ve uygulamalara, büyük oyun planlarına sıra geldiğinde iş siyasette değil, orduda düğümlenir." dedi.
"Psikolojik savaşa şahit olduk"
15 Temmuz gecesi Amerikan medyasını takip ettiğini belirten Edmonds, şöyle devam etti: "Cuma günü twitter ve Amerikan ana akım medyasından darbenin yapılmakta olduğunu öğrendik. İlginç bir şekilde, dünyanın birçok yerindeki darbelerin aksine bu, gece yarısı insanlar uyurken gerçekleşmedi. (…) Psikolojik savaşa şahit olduk. Sosyal medyaya akıtılan haberlerde Erdoğan’ın ülkeden kaçmaya çalıştığı, Almanya hava sahasında dönüp durduğu ve sığınma talebinde bulunduğu tweetlerini gördük. Bu, psikolojik savaşın bir parçası, insanların moralini bozarak darbeyi başarılı kılma çabasıydı. Ya liderin öldüğüne dair yalan haberler yayarlar ya da “lideriniz kaçtı” derler. Bu, inanılmaz derecede etkili olur; çünkü insanlar “artık bitti, liderimiz de kalmadı” diye düşünürler. Bunu görünce mesajı atanların ardına düştüm; “Kaynağınız ne? Bu bilgiyi nereden aldınız?” diye sordum. Size darbenin yüzünün, uygulanma şeklinin nasıl değiştiğini anlatmak istiyorum.
"Sosyal medya darbenin başarısı için kullanıldı"
Artık daha güçlü ve çok cepheli bir mücadele sözkonusu. Çünkü -tıpkı Arap Baharında gördüğümüz gibi- twitter ve facebook üzerinden dedikodular ve gerçek dışı bilgiler yaymak suretiyle sosyal medya üzerinden darbelerin başarıya ulaştırıldığını gördük."
"Erdoğan’ın uçuşunu anbean takip edenler vardı"
Darbe gecesi sosyal medyanın kullanılmasıyla ilgili kısa bir değerlendirmede bulunan James Corbett ise, Erdoğan’ın uçuşunu anbean takip edenlerin olduğunu belirterek, "Gerçekten de uçağı havada daireler çizdi, uzun süre iniş yapamadı. Bir şeyler oluyordu. Bu sırada kaynağı belli olmayan bu tarz haberler yayılıyordu. Dış operasyonlarda izlenen yöntem işte tam da budur. Bu da “O sıralarda işler kimin kontrolündeydi?” sorusunu gündeme taşıyor. En düzenbazca ve ikiyüzlü şey belki de şu: Ana akım medyada “bu darbe girişimi, Erdoğan’ın muhalefeti ezebilmek için bizzat tezgahladığı bir darbe olabilir” haberleri dolanıyor. Bu haberler anlayışla karşılanıp imkan dahilinde görülüyor. Çünkü Erdoğan “kötü adam”. Ama eğer ki Erdoğan bir Amerikan müttefiki olsaydı aynı haberi yayanlara “Bu kadar da komplocu olunur mu?” denirdi. Ama Erdoğan hedef tahtasında olduğundan bu tür komplolar mümkün görülüyor." değerlendirmesinde bulundu.
"CIA’in şeriatçısı Erdoğan’ı diktatörlükle suçluyor"
James Corbett'un, "Peki iddia edildiği gibi, Erdoğan ordudan bir fraksiyonun darbe planı hazırladığının farkına varmış, ama muhaliflerini ezmek ve daha da güçlenmek için bunların bu küçük darbeciği sahneye koymalarını engellememiş, hatta kışkırtmış olamaz mı? Sonuçta gerçekten de eli güçlendi ve şu anda binlerce muhalifini eziyor. Geçmişe kıyasla iktidar iplerini daha sıkıca eline alacak. Bu söylem mantıklı olamaz mı?" sorusuna net yanıtlar veren Sibel Edmonds, şu değerlendirmede bulundu: İki şeyi birbirinden ayırmak istiyorum: darbenin ön bilgisine sahip olmak ve darbeyi sahneye koymak. Erdoğan 3 yıldır haklı bir şekilde evin içini temizlemeye çalışıyor. Çünkü ordunun belirli bir kısmına, Türk polisinin ise çok büyük bir oranına CIA-Gülen ağının sızdığı biliniyor. Ve bunun 20-25 yıllık bir geçmişi var. Aynısı yargı kurumu için de geçerli. Erdoğan her ne zaman elinde kanıtlarla onların üzerine gitmeye ve görevden almaya kalkışsa bu, özellikle Batı medyası ve –Türkiye’dekiler de dahil- Gülen ağının uzantıları tarafından büyük tepkiyle karşılandı ve Erdoğan aleyhine kötü bir halkla ilişkiler malzemesi olarak kullanıldı. Onun diktatör olduğu, laik düşünceli insanları görevden aldığı, çünkü şeriatı getirmeye çalıştığı propagandalarına maruz kaldı. Üstelik CIA’in elindeki asıl şeriatın adamı Fethullah Hocanın ta kendisi olmasına rağmen… ABD’de yaşayan ve gün geçtikçe gücünü artıran, yüzlerce Amerikalı senatörü ve kongre üyesini lüks gezilere götüren de bunlar… CIA’in şeriatçısı tutup da Erdoğan’ı diktatörlükle suçluyor!" ifadelerini kullandı.
"Erdoğan’a karşı asıl büyük darbe ise yolda"
Darbe yapılacağı dedikodusu yaklaşık bir senedir ortalıklarda dolaştığını söyleyen Edmonds, şunları kaydetti: "Geçen sene Türkiye’deyken bu kısık sesle dillendiriliyordu. Seçimlerle de protesto gösterileri organize ederek de bunu başaramadık, geriye bir tek darbe kaldı diyorlardı. Tabii ki Erdoğan’ın darbe hazırlıklarından haberi vardır. Bu şartlar altında sen de bunun mükemmel bir fırsat olduğunu düşünmez misin? Üzerimize gelmelerine izin verelim ki kamuoyu da onların ne yapmaya kalkıştığını, kim olduğunu görsün ve bu sayede evin içini temizleyebilelim diye düşünmek zekice değil mi? Eğer ki “Erdoğan kazandı ve bu iş burada bitti, her şey kontrol altında” diye düşünüyorsanız açıkça söyleyeyim hayır, kesinlikle durum böyle değil. Çünkü bence bu, iyi planlanmış, kapsamlı bir gerçek darbe değildi. Bu onların A planıydı. Deneme, ısınma hareketi niteliğinde bir darbe girişimiydi. Erdoğan’a karşı asıl büyük darbe ise yolda.
"Milyonlarca insanın gücünü azımsayamazsınız"
Bununla halkın nabzını, psikolojisini denediler. Türk halkı bu süreçte çok esaslı bir rol oynadı ve Erdoğan düşmanı Batı ve NATO ülkelerine bu işin öyle zannettikleri kadar kolay olmayacağını gösterdi. Sokaklardaki bütün o tanklara rağmen Erdoğan’ın tek bir sokağa çıkın çağrısıyla insanlar caddelere döküldüler. Ordu ne kadar güçlü, CIA ne kadar aktif olursa olsun, bir araya gelip kenetlenmiş milyonlarca insanın gücünü azımsayamazsınız. Türk halkı bu çağrıyı dinleyip darbeyi engellemeyi başardı. Acaba ABD’de bunun bir benzeri olsaydı insanlar sokağa mı dökülürdü, yoksa yatağının altına girip sosyal medyadan işlerin ne zaman yoluna gireceğini mi beklerdi? 208 insan hayatını kaybetti. Bunlar tanklara tırmandılar. Silahları falan yoktu. Sadece yumrukları ve kolları vardı. Dış güçlerce tezgahlanan darbeye karşı gerekirse canlarını feda etme kararlılıkları vardı. (…)"
"ABD bürokrasisi oyun oynuyor, rol yapıyor"
Gülen’in iadesiyle ilgili süreci 2012'ten bu yana takip ettiğini belirten Sibel Edmonds, "2013’ten beri süreci takip ediyorum. Türk Adalet Bakanlığı Gülen’in iadesi için gerekli her şeyi FBI’a ve Amerikan Adalet Bakanlığına yolladı. Bürokrasi oyun oynuyor, rol yapıyor; “Yok efendim acaba Gülen’in iadesini isteyen yetkilinin imzası gerçek mi sahte mi?” vs. diye. Dahasını söyleyeyim. ABD’deki en büyük sözleşmeli okullar zincirine sahip Gülen Hareketi hakkında 2009-2010’dan beri kara para aklama ve diğer suç sayılan faaliyetlerinden dolayı FBI soruşturması var. Haklarında birçok suç isnadı var. Ama ne olacağını söyleyeyim size. “Evet, resmi iade talebi geldi” dediklerinde dahi bunun üzerine oturup süreci 2-3 yıl sürüncemede bırakacaklar. Çünkü Gülen’e temyiz hakkı vs. tanıyacaklar. Fethullah Gülen’in sağlığının giderek kötüleştiğine dair dedikodular da duyuyorum. Daha muhtemel senaryo, Türkiye ile ABD arasında bütün bu iade oyunu devam ederken Gülen’in “ölmesi”!
"Türkiye halkı kesinlikle rehavete düşememeli"
Ama bu konudan çok daha önemli olan nokta şu: Cuma günkü darbe asıl nihai darbe değildi. Bu süreç sona ermedi. Türkiye halkı kesinlikle rehavete düşememeli. Hükümet “Yaşasın bunu da atlattık” dememeli. “2000-3000 adamı tutukladık, bu iş tamamdır” diye sakın düşünmesinler. Gülen’in adamları, ordusu, yargısı ve diğer kurumlarıyla o kadar muazzam genişlikte ki. Siyasetçiler en yakınlarındaki adamlarına, milli savunma müsteşarlarına bir baksınlar; hepsi içlerine sızmış ajanlar.
"İncirlik’teki NATO üssünde bulunan 42 helikopter kayıp"
Eli kulağında olan yeni darbenin diğer işaretlerine dikkat kesilmemiz lazım. Mesela İncirlik’teki NATO üssünde bulunan 42 helikopter kayıp – ki İncirlik Üssü, ABD’deki üslerden bile çok daha sıkı bir güvenliğe sahip, hatta yeryüzündeki en güvenli hava üssü desek yeridir. Darbe girişimi sırasında NATO’nun İncirlik Üssü’nden 42 helikopteri havalandırdılar. Daha da önemlisi, yarım asırdır ABD ve NATO’daki müttefikleri, bu üste ne kadar nükleer silah başlığı bulunduğunu bir sır gibi saklıyorlardı. Tıpkı İsrail’in nükleer silahlar konusunda hep sessiz kalması gibi. Peki ya IŞİD İncirlik’e sızıp da bu nükleer başlıkları ele geçirirse? Soğuk Savaş boyunca hiç kimse İncirlik’e sızamadı, böyle bir tehlike de yoktu. Düşünsenize, yeni bir darbe öncesinde Türkiye bir anarşi ortamına girerse ve bir anda basında İncirlik’teki nükleer silah başlıklarının önemi pazarlanmaya başlanırsa ne olur? Bu, kilit bir nokta. Yeni darbe dalgasıyla bu konu arasında yakından bağlantı kurulabilir. Çünkü bu, “nükleer bir saldırıya maruz kalmamak” için NATO müttefiklerinin harekete geçmelerine, Erdoğan’ı alaşağı etmelerine ve ülkeyi “güvenli” hale getirmelerine meşruiyet kazandıracak bir bahane olacaktır. Dünyanın en güvenli hava üssünden 42 helikopter nasıl kaçırılabilir söyler misiniz bana? (…) Hepimiz biliyoruz ki bu işin asıl fikir babası CIA/NATO/derin devlet/Gladyo-B ağı. ABD bu süreçte kullandığı teröristi, hoca bozuntusunu burada besleyip büyümekte...
"İncirlik Üssü ve Amerikan büyükelçiliği kapatılmalı"
Erdoğan üzerinde baskı kurabilirler veya belki de -onun zaten arzuladığı şekilde- oyunu sert oynamasını kolaylaştırırlar. Çünkü Türkiye sertçe oynayabilecek durumda ve böyle oynamalı da Bütün bu yaşananların sonucunda niye Türkiye’deki Amerikan büyükelçiliği kapatılmasın ki? Aynısı ABD’ye olsa bunu yapmaz mıydı? Biz [ABD’yi kastediyor] İran İslam Devrimi sonrası Amerika’nın aleyhine çalışan bir düşman ülke ilan ederek İran’ın büyükelçiliğini kapatmamış mıydık? Türkiye ABD’ye baskı yapabilir. Doğrusu sadece Amerikan büyükelçiliğini değil, İncirlik Üssü’nü kapatmalı ve operasyonel olmaktan çıkarmalı.
Bu noktada Türkiye halkı da elini taşın altına sokabilir. Zira Türkiye halkının artık daha sert olma vakti geldi. Artık salt konuşmanın ötesine geçmeliler. O cesur insanlar, ideolojik saiklerle değil, yabancı güçlerin gelip de ülkesinde darbe yapmasını önlemek için canlarını feda ettiler."
"CIA’in birçok ajanı Türkiye’de cirit atıyor"
James Corbett'un, "Ama Erdoğan asla ve kata Amerikan büyükelçiliğini kapatamaz, NATO’dan da çekilemez. Bunu yapacak olsa şimdiye kadar yapardı." demesine Sibel Edmonds söyle devam etti:
"Ama halk bunu yapabilir. Erdoğan’a bu kısa vadeli zaferi kazandıran halktı. Göreceksiniz, birkaç güne Türkiye halkı gidip de Amerikan büyükelçiliğini kapatacaktır. Büyükelçilik çalışanları tahliye edilecektir. Darbe tezgahında yer alan bir Amerika’nın personeli bu ülkede görev yapamaz. Erdoğan kendisi bizzat bunu yapmasa bile belki kenarda sessiz sedasız bekleyip halkının bunu yapmasına göz yumabilir. Isınma niteliğindeki bu darbeyi yönlendiren ve kolaylaştıran CIA personelinin bu ülkeyi terk etmesini sağlayabilir. İran’daki CIA merkezi bizzat Amerikan büyükelçiliğinin içindeydi. Kimse bundan bahsetmedi bile. CIA’in birçok ajanı, Gülen’in birçok menajeri Türkiye’de cirit atıyor. Türkiye halkı gidip Ankara’daki Amerikan askeri ataşeliğini kapatabilir. 50.000 insanı kapısına dikerseniz bakın nasıl bütün personel can havliyle anında ülkeyi terk edip gidecek. (…)
Gülen Hareketinin ilişkiler ağını, Bill ve Hillary Clinton’la ve Clinton Vakfı’yla bağlantılarını biliyoruz. ABD’de birçok karargahı var, STK’ları ve vakıfları var. İadesini beklemek yerine gelip burada Gülen’in kuruluşlarını hedef almak mümkün. (…)
Gülen Hareketinin teröristler için eğitim kampları da var, Çeçenler ve diğerleri için da. Buralarda eğitim görenler şimdi Suriye’ye akıyor, daha evvel Balkanlardaki el-Kaide’ye katılıyorlardı. Gladyo-B Operasyonu, Clinton’ın gözetimi altında 1996-1997’de başladı. Bush veya Obama gözetiminde değil, dikkatinizi çekerim. Gülen, CIA’in Gulfstream uçağı içinde ABD’ye 1997’de Clinton’ın gözetiminde getirildi. O sırada Türkiye’nin en çok aranan adamıydı. (…)"
Röportaj sonunda bazı öngürülerini paylaşan James Corbett, "Türkiye’de yaşananlar bütün bölgeyi etkileyeceği gibi Suriye üzerinde de sonuçları olacaktır. Ortada birçok farklı gündem var. Sibel’in de çok doğru bir şekilde işaret etiği gibi, nükleer mesele bundan sonra üzerinde oynanacak en önemli kartlardan biri olacaktır. Onlarca yıldır hakkında tek bir söz dahi edilmezken bundan sonra bir anda Türkiye’deki nükleer silah başlıkları meselesini sık sık duyacağız. Sadece önümüzdeki haftalar ve aylar değil, önümüzdeki günlerde de çok ilginç şeylere şahit olacağız." değerlendirmesinde bulundu. (Zahide Tuba Kor - Ortadogugunlugu.blogspot.de)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.