Abdulhalim SEÇKİN
Esnaf duygusal olamaz
Kimi insan, borçla yaşamayı adet haline getirmiştir. Bakkala, berbere, lokantaya, kasaba, manava, minibüsçüye... vb aklınıza gelebilecek herkese borcu vardır.
Bu kişi berbere gelir ve tıraş olur. Tıraştan sonra elini bir bu cebine, bir diğer cebine atar ve “tüh parayı evde unutmuşum” der. “Eve varayım da birazdan buradan geçerken paranı getireyim” der. Aynı şeyi manavda, bakkalda veya lokantada yapar.
Özellikle büyük şehirlerde, yakındaki bir markete gelen şahıs “aha şurada oturuyorum” deyip adresini gösterir. Market sahibi “veresiyemiz yok” deyip adamı boş göndermezse ve adama “tamam alacaklarını alabilirsin” derse, adam tezgaha girer ve önüne gelen her şeyi almaya çalışır. Market sahibi müdahale edip “abi ne yapıyorsun? Bir kaç şey alabilirsin. Tüm marketi alabilirsin demedim” diye müdahale etmez ise, adam önüne geleni alıp götürecek.
“Ne zaman vereceksiniz?” sorusuna, bir iki gün içinde cevabı alınır. Ancak aradan günler değil, aylar geçtikten sonra o kişi bir daha markete uğramaz. O yollardan bile geçmez. Adres alınmışsa belki bir ümit ışığıyla kapısına varıp alınanların bedeli istenir. Ama o kişinin o adreste olduğu da meçhul. Adreste oturuyorsa da paranın alınacağı meçhul. Defalarca kapıya varılsa bile eli boş dönmek, hatta alınanların karşılığını almak mümkün olmayabilir. Bazen adresin alınması hiç bir işe yaramaz. Çünkü adres ya yanlıştır ya da adreste kimse yoktur. Adres alınmamışsa, alacağın üzerine çoktan soğuk bir su içmek gerekir.
Kimi işyerlerine gelen müşteri alışverişini yapar. Alışverişi de iyi ve kar kazandıran cinstendir. İkinci, üçüncü, dört ve beşinci kez bu müşteri alışveriş yapmaya devam eder. Her seferin de de parasını tıkır tıkır öder. Bir seferinde daha yüklü bir alışveriş yapar. Ancak parayı bir iki saat sonra getireceğini belirtir. Esnaf müşteriyi kaybetmeme adına sesini çıkarmaz. Ancak bu tavır hem müşteriyi hem de verilen malı kaybettirmiştir. Çünkü müşterinin son gelişi olmuştur.
Peşin almak ve vermek bir prensiptir. Ancak büyük firmalar dahil çoğu esnaf, veresiye çalışır. Çoğu esnafın malı ayağına gelir. Toptan satış yapan esnaflar malı pazarlamacıları aracılığıyla ufak esnafın ayağına götürür. Pazarlamacı çoğu zaman veresiye bırakmak zorundadır. Aksi takdirde esnaf malı almaz. Toptancı, nasıl olsa ufak esnafın adresi bellidir. Yeri sabittir. Diğer turumda gelip paramı alırım. Ya da bir müşteri kazanmış olurum. Bir malı bırakır, diğerinin parasını alırım diye düşünür. Bu şekilde üç beş gelip gider. Parasını da alır. Ancak bir sefer gelir ki mal verdiği esnafın yerinde yeller esiyor.
Yukarıdaki durumlar daha çok büyük şehirlerde, izin kaybettirilebildiği yerler için geçerlidir. Ufak yerlerde herkes birbirini tanır. Bu yüzden bu tarz şeyler pek olmaz. Ancak hatır namına, “tanıdıktır, vermezsem ayıp olur” gibi durumlardan dolayı takıntılar olur.
Esnaf duygusal olamaz. Duygusal davranırsa esnaflık yapamaz. Baştan darıltmak, malın gitmesinden sonra darılmaktan iyidir. İnce eleyip ince dokumak gerekiyor. Bu veresiyenin olmaması anlamına gelmez. Ancak esnaf verdiğinin gelip gelmeyeceğini iyi kestirmelidir. Bir kere müşteri zaruri ihtiyaç olmayacak şeyler alıyorsa, ya da bir alması gereken şeyden iki alıyorsa, alışveriş o kişinin kapasitesi üzerinde ise, ufak veya büyük esnaf durumdan huylanmalı, karşılığının hiç veya çok geç geleceğini kestirebilmelidir.
Burada hiç bir şekilde veresiye çalışılmamalı demiyorum. Ancak kiminle veresiye çalışılıp kiminle çalışılmayacağının ayrılması gerektiğini belirtiyorum. Önüne gelene veresiye veren kişinin akıbeti parlak olamaz. Veresiye defteri kabarır. Borcunu vermeyen kişilerin defterdeki adet ve borçları çoğalır. Nihayeti de gam ve keder olur.
Peygamberimiz (s.a.v.) “borçlu kişi kıyamet günü borcuna karşı rehindir” diye buyurur ve borçlu kişinin üzerinde cenaze namazı kılmazdı.
Borcuna sadık olanlardan olma temennisiyle Allah'a emanet olun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.