Mehmet Ali GÖNÜL
Evde nasıl kalmalıyız?
Farklı bir Ramazan yaşıyoruz. Sosyal hayatın da farklılaştığı bir süreçte geleneksel Ramazanlardan uzak olmaya, ruhen ve bedenen hazır değiliz. Bir ömür Cuma, teravih, hatim ve iftar davetleri gibi inancımızın fıtratını yaşarken birdenbire bunlardan mahrum kalmak, fıtrat kırılmasının meydana gelmesine sebep veriyor. Hep bir şeyler yapmak arzusuyla gayri ihtiyari ileri atılınca, ansızın şu süreç seni durduruyor.
Cuma’ya gitmek için abdeste davranmak, iftar için birini davet etmeye kalkmak veya teravihe gitme düşüncesiyle hazırlanmak frenleniyor ansızın.
Hiçbir şey eskisi gibi değil. Süreç, bünyesinde yeni bir yaklaşım ve yeni bir Ramazan anlayışı, yeni ve farklı bir yaklaşımı beraberinde getirecek gibi.
Ne olabilir, nasıl olabilir bu süreci değerlendirmek diye düşünürken şartlar ve imkânlar birleşiyor adeta. Artık teknoloji çağında olduğumuzdan teknolojik yaklaşımlar da işin içinde olmalıdır. Derneklere, sohbetlere, seminer veya konferanslara madem gidilemiyor; onları ayağımıza getiremez miyiz?
Söz ve Kalem dergisinin “Sosyal Mesafeli Sohbetleri”, Said Şahin Hocamızın Vahdet Eğitim Merkezi YouTube kanalı sohbetleri, Peygamber Sevdalıları Vakfı’nın Siyer dersleri, bazı hocalarımızın müstakil Facebook, YouTube ve Zoom sohbetleri bu eksikliği telafi eder gibi bir süreci doğurdu. Teknolojik sohbetlerde telefonlarımız ve bilgisayarlarımızla yer aldık. Aslın yerini tutmasa da tutmaya aday gibi ilerliyor.
Bu girişimlerin yanı sıra vakit namazları ve teravihleri evde cemaatle kılmak, hatimleri ailelerimizle topluca okumak camiyi eve taşımak gibi oldu. Tıpkı Yüce Allah’ın Hz. Musa ve kardeşine seslenmesi gibi: “Musa ve kardeşine (şöyle) vahy ettik: 'Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü'minleri de müjdele.” (Yunus Suresi: 87) Asgari düzeyde teravih ve hatim okuma dahi aileyi cemaatleştirmek, rahmeti çekmek ve Ramazan hazzını doya doya yaşamaktır.
Yapılması gerekenler sadece bunlar olmamalı diye düşünürken teknoloji yine devreye giriyor. Bu süreçte eş, dost, akraba, büyükler ve tanıdıkları sormak; telefonlaşmak, gidemezken gitmek, varamazken varmak demektir. Sizin için önemsiz, aranan için cennetten müjde gibi gelen sormalar; seni merak ediyorum, seni önemsiyorum ve sen önemlisin duygusunu hissettirmek bu ayın rahmet çekim merkezidir. Hele uzak ve önemsenmediğini düşünen akrabalara karşı vefa göstermek adına sormalar, geleceğe yatırımdır. Hatırlayın, bir dönem kapısına vardığımız halkımızın tepkileri ne yöndeydi: Nerdesiniz, bunca zaman neden sormadınız..? Haklılar mıydı, haklılardı! Aynı şeylerle yüzleşmemek adına akraba ve halkımızla sılairahim zamanı. Minimum düzeyde telefonla, bu şartlar ve imkanlar dahilinde…
Hayatı programlı olan insanlar için evde vakit geçirmek zor olmasa gerek. Hatta abartı olmasın zamanın nasıl akıp gittiğinden haberimizin olmaması bu program sayesinde olmalı/oluyor.
“Hayatın eve sığdığı” ve “Evde Kal” sloganlarının odak noktası olan cefâkar ve vefâkar annelerin bu süreçte sabrı kuşanan bir terbiye ile çocuklarına yaklaşmaları, evi Kur’an kursuna, okula ve eğitim yuvasına çevirmeleri, erkeklerin onlara yardımcı olmaları “yasaklar” sayesinde filizler verecek gibi.
Yasaktan yasağa fark olsa da AVM ve çarşılarda boy göstermektense eve, asıl rolü olan mürebbiye/terbiye edici rol modeli sığdırmak, işin rahmet yönü olsa gerek.
Bu süreçte herkes rolünü pekiştirecek gibi. Anne toplumun mimarı, baba yardımcısı, çocuklar geleceğe dönük yapılan plan ve çizimlerdir ve hepsinin çalışma sahası evlerimizdir. Hayırlar getire…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.