Sadullah AYDIN
Evet, Dostlar, Sorun Bizde!
Biz anne babaların en büyük şikâyeti, sitemi çocuklarımızın salih olmadıklarıyla ilgilidir. Her oturduğumuz yerde çoğu defa bu konuyu açar, başlarız zamanın kötülüğünden, ortamın bozukluğundan, çocuklarımızın serkeşliğinden, onlara dini bir terbiye veremediğimizden bahsetmeye...
Hâlbuki biz çocuklarımızın aynasıyız. Çocuklarımız mükemmel birer taklitçidirler. Bizleri rol model kabul eder, her şeyi bizden alırlar. Eğer çocuklarımızın hayatında doğru gitmeyen bir şey varsa onun kaynağı kesinlikle biziz.
Geçenlerde kitaplığımı karıştırırken çocuk eğitimiyle ilgili iki üç kitap dikkatimi çekti. Tekrar elime alıp inceleme ihtiyacı hissettim. Bu kitapların hepsinin ortak görüşü çocuk eğitiminde ebeveynlerin sözden çok eylemle etkili olabilecekleriydi. Çocuk, anne-babasının sözlerinden çok yaptıklarına, eylemlerine, davranışlarına bakar.
Rabbimiz de Kur’an’da sürekli bunu tavsiye etmiyor mu? Söylediklerimizle amel etmediğimiz zaman bizleri kınamıyor mu? “Ey iman edenler yapmadığınız şeyleri niye söyleyip duruyorsunuz?” diye sitem etmiyor mu?
Bakınız peygamberlere, onlar en iğrenç bir toplumsal ortamda, bataklığın içinde zuhur etmelerine rağmen altın nesiller yetiştirmeyi başarabilmişlerdir. Neden? Söyledikleriyle amel etmişlerdir çünkü?
Çoğu defa sabah namazını kaçıran, namazlarını adeta angarya bir zorunlulukmuş gibi vaktinin sonlarında, vakit kaçmak üzereyken ve baştan savma bir şekilde kılan bir baba namazı nasıl çocuğuna sevdirebilir? O namazı sevmiyor ki çocuğuna sevdirsin! Diliyle gece gündüz namazın faziletlerinden bahsetsin, namazın güzelliklerini sayıp döksün; çocuk sözlerine değil, amellerine bakar. Namazı vaktinde, huşu içinde, nafilelerine, tesbihatına özen göstererek kılan bir baba ancak namaz konusunda çocuğuna etkili telkinlerde bulunabilir.
Kızına, oğluna İslam’ın güzel ahlakını, Muhammedi ahlakı aşılayıp onları edepli, hayâlı, imanlı yetiştirmek isteyen Müslüman bir anne önce kendi yaşantısına bakmalı. Kendisi öyle mi? Çocuklarına Hazreti Fatıma’yı, Hazreti Meryem’i anlatan anne, kendisi Hazreti Fatıma’yı örnek alıyor mu? Hazreti Fatıma, pratikte onun rol modeli mi?
İslam dışı yaşantıyı özendiren, cahili ilişkileri normal gösteren, İslam’ın helal ve haramlarını yok sayan, İslam’dan uzak insanların kokuşmuş hayatlarını dramatik, duygusal bir üslupla anlatan dizileri her gece saatlerce izleyen bir anne, çocuklarına İslam adına ne verebilir? Evini adeta bir sinema salonuna çeviren bu anne önce kendini değiştirmeli, sözleriyle değil ameliyle çocuğuna örnek olmalı. Özü, sözü bir olmalı.
Anne ve baba yaşantılarıyla en değerli şeylerinin dinleri olduğunu çocuklarına kabul ettirmeli. Bir anne-baba eğer çocuğunun maddi ihtiyaçlarını, okul hayatını, giyim kuşamını, sağlığını, dünyevi geleceğini dini hassasiyetlerinden önde tutuyor, dini terbiye ve yaşantıyı önem sırasının en sonuna alıyorsa, sonrasında çocuğum niye böyle oldu, niye Allah’tan uzak diye sitem edemez.
Sıkıntının kaynağı çocuklarımız değil, biziz; onlar bizim ürünümüz. Akşama kadar zihnini nasıl daha çok kazanırım, ne yapmalıyım da para pulum daha çok olsun diye çırpınan, akşam eve gelir gelmez de televizyonun karşısına geçip gece yarılarına kadar kanal kanal dolaşan bir baba çocuğuna ne verebilir ki?
Günlük hayatı ev temizliğinden, pasta börek pişirmekten, komşu ve akrabalarıyla dedikodu yapmaktan, daha güzel bir ev ve mobilya hayalleri kurmaktan ibaret bilen, fırsatını bulunca da televizyona koşan bir anne kızına, oğluna, yavrusuna ne verebilir ki?
Evet, dostlar, sorun bizde; dini terbiyeyi boş nasihatlerden, bağırıp çağırmaktan, yaşanmayan telkinlerden ibaret bilen bizlerde. Biz değişeceğiz ki çocuklarımız değişin! Biz onların aynasıyız çünkü. Mümin nesiller, mümin anne-babaların, ama sözde değil özde, amelde mümin olan anne- babaların elleriyle yetişir ancak!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.