Sezgin ÖZBAY
Evet, Fetullah İsmet Makamında
Hamd, mü'minleri azîz, münafıkları zelil eden Allah'a; Salât ve selâm da kılıç Peygamberine olsun.
15 Temmuz'u şehitlerin hüznüyle, halkın zaferiyle geride bırakalı bir ay oldu. Oldu olmasına da hafızalarımızdaki izleri hâlâ dün gibi, hatta bugün gibi duruyor.
Hafızalarda dün gibi duran başka şeyler de var, herkesin yaşantısına dair değişik anılar. Darbe, bilinçaltımızın çöplüğüne göndermek üzere olduğumuz anıların tozuna da şiddetli bir rüzgâr gönderdi.
Yıl 2000'in başları… Üniversitede ilk yıllarım… Şanslıyım(!), namazlı abdestli iki oda arkadaşım var. Birine pek ısınamadım ama diğeri idare eder.
Bir gün telefonda annemle konuştum. Kapatır kapatmaz bu arkadaş hücum etti, neden ‘selamun aleykum' demişim diye. “Sen deli misin?” dedi. “İslami kelimeler kullandığın zaman santrale sinyal gidiyor, telefonun dinlemeye takılıyor.” Gerçekten de bölge ablalarıyla bile konuşurken selam verdiklerini duymadım. Yaklaşık 12 yıl sonra öğrendik ki dinleyen kendi abileriymiş ve ‘Kızlar! Siz bi takılmayın şu dinlemeye!” demek istemişler bunlara. Sözde Müslümanlar… Münafıklar… Allah diyince öten ve dinleyen cihazın başka anlamı var mı?
O ara Şeyh Ahmed Yasin şehid edildi. Adeta hayat zindan oldu bana. O arkadaş geldi ve yemeğe gidip gitmeyeceğimi sordu. Gün boyu ağlamaktan yemek yiyecek takat bile kalmamıştı. “Ben yemeyeceğim.” dedim güçlükle. “Ne oldu? Annene mi bir şey oldu?” diye soruları sıralayınca, şehadet haberinin olduğu gazeteyi uzattım kendisine. “Gel hele gel!” dedi. Masaya gazeteyi açtı. Okuduk, ağladık, okuduk, ağladık. Hem ağlıyor, hem de “Zalimler! Katiller! Allah hepinizin belasını versin!” diye haykırıyordu. Biraz sakinleşince dedi ki: “Ben bugün ablaların yanındaydım ve bu olaydan hiç bahsetmediler. Haberleri mi yoktu acaba?”
Hani diyoruz ya “Bunlar ne kadar ılımlı, yumuşak görünen insanlar.” diye. Öyle değil! Onlar hocalarının istediği yere kadar ılımlı; onun dışında kan içici zalimler. Ertesi gün ablalarının yanına gitmiş ve durumu anlatmış. “Haberimiz var. Biz de bu şahsın -Şeyh Ahmed Yasin'in- kim olduğunu merak ederken abiler haber getirdi. Hocaefendi demiş ki: ‘Bir terörist geberdi, üzülmeyin!'” demişler. Ve dün benle birlikte hüngür hüngür ağlayan kız, bugün tekerlekli sandalyede katledilen birine ağır küfürler savuran bir caniye dönüşmüştü. İkide bir gelip edepsizce: “Kıız! Sen hâlâ o teröriste ağlıyon mu?” diyerek sinir bozuyordu.
“Aklın yoksa yandın. Ya kalbin yoksa? O zaman zaten sen yoksun ki.” demiş Hz. Mevlana. Bunlarda akıl zaten yok. Allah'ın elinde olması gereken kalp de sözüm ona hocaya devredilmiş; onun istediği seviliyor, onun sevmediğinden nefret ediliyor. Ne kaldı ki geriye? İnsan görünümlü robot…
O okuldan ve yurttan ayrılıp başka bir yurda geçtim. Orda da çok mülayim biri çıktı karşıma. Çevremdeki insan yelpazesi çeşit çeşit olunca kahvaltıya falan davet etti bir gün, ‘Çevrendekiler namazsız, başı açık. Vesile olmak istiyorum.' dedi. Gittik.
Kahvaltıdan sonra bir ‘abla' başladı laptop'ından bir şeyler okumaya. Fetullah'tan gelmiş direktiflermiş. Özetle; evlerin kapanmasının kendisini hasta ettiğini, evler kapanmasın diye beş kişilik evleri üçe dörde düşürüp, devlet yurtlarında görevi olmaksızın kalanların evlere aktarılmasını, evlerde kalan öğrencilere etli yemekler yapılmasını, yeni gelenlere aşırı derecede şefkat göstererek onların anne babalarından soğutulmasını, evlerin kapanmasının hizmet açısından yıkım olacağını… Söylemiş de söylemiş.
Dayanamadım. “Biz buraya Allah için geldik. Ama siz bize evlerinizden ve hocanızın rızasından bahsediyorsunuz.” dedim. “Hocaefendinin rızası Allah'ın rızasıdır.” dedi. “Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?” dedim. “Hocaefendi ismet makamındadır.” demesin mi! Beynimden aşağı kaynar sular döküldü. “İsmet makamı peygamberlere has bir makamdır; günahsızlık demektir, biliyor musunuz?” dedim. İçimden ‘işte şimdi kapatırsın çeneni!' dedim ama nafile. Ne dedi biliyor musunuz? “Peygamberimiz düğüne gitmeye yeltenmiş ve Allah onu uyutmuş. Ayrıca çocukken putperestlerin bayramına gidecek olmuş da melekler engel olmuş, doğru mu?” dedi ve ekledi: “Hocaefendi bunların hiçbirini yapmamış.”
Sapkın, adi, bir o kadar da imansız… Hâşâ, sümme hâşâ âlemlere rahmet olan Peygamberinin hatası var ama hocasının yok! Ne desem anlamayacaktı. Ona en kötü şeyi söyledim. “Burada 25 kişiyiz ve sen bizim hepimizi rehber sandın, doğru mu?” dedim. O mağrur hava hemen indi. “Değil misiniz?” dedi. “Değiliz.” dedim. “Biz o avlamaya çalıştığınız kimselerdeniz. Burada Kırgızistanlı, Kenyalı bile var.” Mosmor oldu. Ev ahalisine kısa birkaç kelimeyle kızarken aldı bilgisayarını, kaçtı odaya gitti.
Aslında haklıymış. Fetullah gerçekten de ismet makamında; camileri ahıra çeviren, ezanları susturan, Müslümanları katleden ismetin makamında. Rabbim fırsat vermesin, vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.