Evlilik arayışında sınırları gözetmek

Evlilikle ilgili izlediği yolun yanlışlığını bile bile bir türlü bu durumu aşamadığını belirten genç kardeşimiz şöyle soruyor.

“33 yaşındayım. Babamla annem benim için çok kız söylediler, gittik istedik ama hiç biri nasip olmadı. Onlardan ümidi kesince bu defa ben aramaya başladım. Üç kızla görüştüm. Onlardan ikisiyle daha iyi tanışma gayesiyle kafelerde filan buluştuk, kahve filan içtik. Her biriyle böyle beş altı ay görüştük ancak onlardan gördüğüm birtakım nahoş hareketler nedeniyle kendileriyle görüşmeyi kestim. Onlardan biri ailesine çok umut vermiş. Ailesi her yerde beni arıyormuş. Neyse şimdi başka bir kızla görüşüyorum. Kendisi namazını kılıyor. Yalnız babasının bir miktar borcu varmış, evlenince o borçları ödemeye yardımcı olur musun dedi. İçimde ciddi kuşkular uyandı. Ben böyle kızlarla kendim görüşerek evlenmeye çalışsam sanki açık açık günah da işlediğimi görüyorum. Doğru adayı da bulamayacağımdan korkuyorum. Ne yapayım?”

Okuyucumuz, kendisinin de söylediği gibi adeta pireye kızıp yorgan yakmış ve hedefine ulaşmak için biraz aşırı giderek çok da salim olmayan tehlikeli bir yola sapmış.

Öncelikle şu gerçeği hatırlayalım. Bu ülkede mahremiyet, iffet, ırz, namus, edep, haya, ahlak ve nikah, ilerici geçinen sözüm ona çağdaş, seküler, aydın, sanatçı(!), artist vb. kendini memleketin eliti gören beyaz sınıf tarafından sürekli hakarete uğramıştır. Dolayısıyla filmlerde özendirildiği gibi, bu toplumun değerlerine tamamen ters düşecek şekilde önce kızla erkeğin bir süre beraberce oturup kalkmayı deneyip güya, -tabiri mazur görün- “arkadaş” olmaları, sonra da, bu “ilişki” başarılı olursa evlenmeleri, tek kelimeyle zıvanadan çıkmaktır başka bir şey değil.

İnsanın gayesi bu dünyada sadece yemek içmek ve çiftleşmek olsaydı, insanın yaratılmasına gerek yoktu. Çünkü hayvanlar zaten tam da bunu yapıyor.

İnsan sadece nefis ve bedenden yani, el, ayak, göz, kulak, kafa, vücut, bel ve şehevi arzulardan yani arzu, heves ve tutkulardan ibaret olsaydı, akıl, kalp ve ruhun gereği yoktu.

Çünkü insanda, sürekli şerefi, haysiyeti, itibarı, temizliği, yüceliği, değeri, doğruluğu, mükemmelliği arayan ruh, ihmal edilip doyurulmadığı ve korunmadığı zaman, ortaya ahlaksız, edepsiz, karaktersiz, onursuz, namusu olmayan tiksindirici bir canlı çıkar.

İnsanda daima affı, merhameti, şefkati, muhabbeti, saygıyı, hasreti, nezaketi, inceliği, hüznü, umudu, kanaati, yakınlığı arayan kalp umursanmadığı zaman, ortaya vicdansız, acımasız, ilgisiz, duyarsız, bencil, zalim bir varlık çıkar.

Ve her daim bilginin, marifetin, fikrin, tecrübenin, misalin, kaynağın, olgunun, vakanın, sözün, hakikat ve hikmetin peşindeki akıl da gereği gibi beslenmezse ortaya cahil, ahmak, aptal bir beşer çıkar.

O halde her ne vakit bir tercih yapılacaksa, “beni kim var etti, niçin yarattı, benden ne istiyor, nereye sevk ediyor, çevremdeki bu alemi ne için var etmiş ve benimle nasıl bir alakası var?” gibi soruların cevabı unutulmamalıdır.

Bu soruların cevapları hem Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye ile hem İslam'ın itikat, ibadet ve ahlakla ilgili kaynaklarıyla, hem de alim, veli, mürşit, makbul tarikat ve cemaatlerle verilmiştir.

Mesela o kaynaklarda “sedd-i zerâyî” denilen bir temel esas vardır. Yani harama giden veya götüren yolları tıkamak/kapatmak… Buna riayet etmek de kişinin elindedir. Hangi durumda olursa olsun insanlar bu hassasiyeti gözettikçe önce kendilerinin, sonra toplumun harama meyli azalacaktır.

Sahabeden Hz. Cerîr(ra) der ki: “Rasûlullah'a(sav) bir nâmahremi ansızın görmenin hükmünü sordum: “Hemen gözünü başka tarafa çevir.” buyurdu.” (Müslim, Âdâb, 45)

Peki mesele bu kadar hassas iken bir kimsenin yabancı kadınla/kızla veya bir bayanın yabancı bir erkekle yanında bir mahremi de yokken sanki evliymiş gibi birtakım hislerle göz göze gelmeleri, baş başa oturup sohbete dalmaları ve yiyip içmeleri nasıl izah edilecektir?

Elhasıl, okuyucumuz, evlenmek maksadıyla görüştüğü veya görüşeceği kızlarla/bayanlarla sınırları korumak zorundadır, ‘onu tanımak istedim, amacım onun bana ısınmasıydı gibi izahlar, günahlara gerekçe olamaz.

Durumunuzu anlatırsınız, kendinizi tanıtırsınız, karşı tarafı da sorarsınız, araştırırsınız, kararı neyse ona göre davranırsınız bunun ötesine geçmek sadece kendinizi aldatmak değil, karşıdakini de zor durumda bırakmaktır.

Dua bekleriz. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.