F. Times: Türkiye, Şam yolunda tökezledi

F. Times: Türkiye, Şam yolunda tökezledi

İngiliz gazetelerinde bugün, Türkiye'nin Suriye politikasına dair analizler dikkat çekiyor. Financial Times Gazetesi yorumunda 'Türkiye, Şam yolunda tökezledi' ifadesini kullandı.

The Financial Times’tan Philip Stefens, Türkiye’nin Suriye politikasını değerlendirdi ve Başbakan Erdoğan’ın Şam’da ayağının dolandığını iddia etti.

Philip Stefens

Batı’nın sıkıntılarına aldırmayın diğerlerin de dertleri var. Türkiye’ye bir bakın. Birkaç yıl öncesinde Osmanlı baharı kapısında olan bir devletti. Avrupa’nın reddetmesinden bıkarak, doğuda yeni fırsatlar yakalamaya karar vermişti. Ekonomi gelişiyordu ve Ankara, eski düşmanlarla dost oluyordu. Arap despotların düşüşü ve ABD gücünün azalması, kendi işlerinin yöneten bir Orta Doğu umudu doğuruyordu. Yükselen Arap demokrasileri için Türkiye’den daha iyi hangi model mevcuttu?

Büyüme hızı belirgin şekilde yavaşlasa da İstanbul hala yükselen bir ekonominin kaotik enerjisiyle dolup taşıyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın Ak Partisi’nin İslami hükümeti, ciddi siyasi bir muhalefet tehdidiyle karşı karşıya değil. Mısır ve ötesinde Müslüman Kardeşler’den müttefikleri var. Erdoğan, başbakanlıktan süper yetkili cumhurbaşkanlığına doğru kişisel bir yol çiziyor.
Ancak Türk liderinin ayağı dolanıyor. Dahilde hükümeti gitgide medya ve diğer yerlerdeki muhalif eleştirmenlere karşı daha hoşgörüsüz. Onları taciz ediyor ve sıklıkla hapsediyor. Erdoğan’ın bol öz-güveni aleni otoriter bir şekle büründü. Hariçte bölgesel liderlik arayışı (gelişen) olaylarla alt üst oldu.

Kısa süre önce, Ankara “komşularla sıfır sorun” dış politikası borazanını çalıyordu. Türkiye herkesin güçlü ve güvenilir ortağı olacaktı. Şimdi kendisini Beşar Esed’in Suriye rejimiyle savaşın eşiğinde buldu ve İran, Irak ile Rusya’yla arası kötü şekilde bozuldu.
Suriye, bölgesel mezhep çatışmasında bir muharebe meydanına dönüştü. Dağınık muhalefet, Türkiye’de, Suudi Arabistan’da, Ürdün’de, Körfez ülkelerinin desteğine ve batıda yaygın bir arka çıkmaya sahip. Esed’in Nusayri rejimi Şii İran ve Irak tarafından destekleniyor ve Rusların BM’i felç etme garantisine sahip bulunuyor.

Lübnan, mezhepsel girdabın içine çekiliyor. Katar ve Suudi Arabistan, Türkiye üzerinden Suriyeli muhaliflere silah gönderiyor. Şam, PKK’yı destekleyerek karşılık veriyor. İşleri daha da karıştırarak, Türkiye’nin kendi Şii azınlığı, Suriye Nusayrilerine sempati besliyor.

Erdoğan, bu karmaşa için suçlanamaz. Tunus, Libya ve Mısır’daki geniş ayaklanmaların ardından, Türkiye vahşi bastırma yanlısı bir despotun yanında olması beklenemezdi. İlk başlarda Esed, Türk liderinin yüzüne karşı verdiği demokratik değişim süreciyle ilgili sözden caydı. Suriyeli sivilleri bombardımanı tercih ediyor.

Ancak Türkiye hesap hatası yaptı. Ak Parti, Libya’da Muammer Kaddafi’ye karşı ayaklanmayı desteklemede yavaş kaldı. Erdoğan, Suriye’de göstericiler caddeleri doldurduğunda aynı hatayı yinelemek istemedi. Bunun için elindeki imkan olup olmadığını değerlendirmeden Şam rejiminin çabuk bir sonu olmasını arzuladı. Esed-yanlısı güçlerin direncini hafife aldı ve ABD’nin onu devirmek için para ile kan harcamaya yönelik arzusunu gözünde büyüttü.
Türk söylemi hala olay yerindeki eğilimlerin önünde gidiyor. Batılı yetkililer Suriye liderinin sivillere yönelik en kötü vahşeti işleyen Şebiha milisleri yanında 70 binden fazla sadık birliğe sahip olduğunu tahmin ediyor. Yakın çevresinden bir darbe ya da Moskova’da bir değişim hariç, Esed’in bir müddet daha dayanamayacağını söylemek çok zor. Muhalefet ise bölünmüş ve silah yönünden fazlasıyla zayıf.

Resmi tahminlere göre bu Türkiye’nin 100 binden fazla Suriyeli mülteciye mal oldu. Gerçek tahmin bunun 2 katı olabilir. Türk ordusu ile Esed-yanlısı güçler arasındaki tek tük çatışmalar şimdilik yatıştı. Kaldı ki Türkiye’deki kamuoyu gerilimin tırmanmasına ezici şekilde karşı. Fakat silahlı karşı-karşıya-olma-durumları, gerçekte her zaman kolay bozulabilir. İki taraf da birkaç yolunu şaşırmış mermi kadar ancak savaştan uzaktır.

Çıkmazının ironisi ise Erdoğan’ı kurtarmış görünüyor. Kısa bir süre önceye kadar Ankara, Amerika’nın bölgesel hakimiyetten çekilmesini iyi karşılıyordu. Şimdilerde ise ABD’nin liderliği almasını reddetmesinin acısını çekiyor. ABD’nin önerebildiği en iyi şey, muhalifler için lojistik ve istihbarat desteği ile mülteciler için insani yardım. Ankara, karada güvenli bölgeler isterken havada da uçuşa yasak bölge istiyor.

ABD’nin cevabı ise kendi güçlerini zarar görebilecekleri bir yola sokacak kadar yeterli stratejik çıkarlarının olmaması. Ayrıca “ılımlı” muhaliflere verilecek gelişmiş silahların, Suriye muhalefetine katılmış cihatçıların eline geçmesinden de endişe ediyor.
Erdoğan’ın elinde yeniden-seçilmiş Barack Obama ya da yeni seçilmiş Mitt Romney’in daha fazla risk almaya istekli olması umudundan başka bir şey yok. Neticede herkes, Türkiye’nin temel amacı paylaşıyor: halihazırdaki Suriye devletini mümkün olduğu kadar bozulmadan bırakacak Şam’da bir rejim değişikliği. İç savaş ne kadar uzun sürerse, Lübnan gibi Suriye’nin de uzatmalı bir mezhebi çatışmaya düşme olasılığı artacak.

Erdoğan nedense mevcut zorlukların mantığına kayıtsız görünüyor. Hala Avrupa’yla ekonomik bağlarına ya da ABD’yle güvenlik işbirliğine referans vermeden Türkiye’nin Orta Doğu’nun bölgesel gücü olarak yeni rolüne dair uzun konuşmalar yapıyor. Sanki batıyla doğu arasında seçim yapan Türkiye’ymiş gibi anlatıyor. Gerçek, batıdaki ayağın doğuda geçer akçe olmasıdır.

Geçen yıllardaki en büyük olay, Irak savaşının ardından ABD ve Avrupalıların Orta Doğu’da jeopolitik havayı düzenleme umutlarının olmadığını fark etmeleriydi. Bu, Türkiye ya da başka birinin bu role girecek kadar büyük olmadığı anlamına gelmiyor.

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.