Farklı solukla, siyaset normalleşecek mi?

Allah’ın adıyla

Yerel seçim nedeniyle bu günlerde siyaset gündemde en başköşeyi işgal etmeye devam ediyor. İşgal diyorum;  çünkü yapılan siyaset, siyaset olmaktan çıkmış, politikayla özdeşleşmiş, siyasetin politikadan hiçbir farkı kalmamış. Doğrusu her ne kadar siyaset ve politikanın aynı anlamda olduğunu söyleyenler olsa da siyaset daha çok, devlet yönetimi politikaysa milleti memnun etme adına iki yüzlülük olarak biliniyor. Bu açıdan baktığımızda, devleti yönetmeden daha çok millete karşı ikili oynamaya dönüşmüş siyaset. Bu da, kirli siyasi bir atmosferi netice vermiş. Siyasetin, siyasetçilerin etki ve nufüz alanındaki her yer bu kirli atmosferden nasipleniyor. Hususen yerel seçim münasebetiyle siyasetin bu kirli atmosferi hem memleketi hem de gündemini esir almış durumdadır.

Seçim meydanları, miting alanları siyasetin hararetiyle kavruluyor. Kasetler, manşetler, iddialar, suçlamalar, hakaretler havada savruluyor. İlke, ölçü, edep, ahlak, insaf adeta rafa kaldırılmış durumda. Kıran kırana bir mücadele. Tarafgirlik, particilik gözleri kör etmiş; vicdanları köreltmiş. Partisinden olmayan, yanında olmayan kim olursa olsun; ne olursa olsun kötüdür, yanlıştır anlayışı hakim olmuş. Biri diğerini karalamakta yarışıyor. Bu yarışta kural yok, her şey meşru sayılıyor. Abarttığımı düşünenlerin bunu görmeleri için, sadece bir günde  koca koca(!) adamların rakipleri hakkında sarf ettikleri sözlere bakmaları yeterlidir.

Tabi şimdiye kadar dile getirdiğim sözlü saldırılarla ilgili olanıydı. Bir de bunun eylemsel yönü vardır. Saldırı demokrasisinden, saldırı ve şiddet kültüründen bahsediyorum. Halk için millet için millete yapılan saldırılardan bahsediyorum. Siz faşistlik mi, tahammülsüzlük mü, densizlik mi dersiniz bilmiyorum; ama ben buna despotluk, eşkıyalık diyorum. Kim yaparsa yapsın, kime yapılırsa yapılsın; bu gerçek değişmez.

Yerel seçim çalışmalarının yoğunlaştırıldığı son bir ay içerisinde parti binalarına, adaylara, sivil toplum kuruluşlarına, sıradan vatandaşa yapılan saldırılarla ilgili bir rapor oluşturulursa onlarca hatta belki yüzlerce saldırının gerçekleşmiş olduğu gerçeği ortaya çıkacaktır.

Örnek verecek olursak, Kürdistan’da büyük çoğunluğu Hür Dava Partisine, sivil toplum kuruluşlarına olmak üzere, Ak Parti ve Saadet Partisi’ne yönelik saldırılardır. Aslında bu saldırılara karşı en sert tepkiyi vermek ve bu saldırıları mahkum etmek insanlık gereğidir. Peki, saldırılar mahkum edildi mi? Ne gezer. Kimi saldırıların şakşakçılığını yaptı, molotofçuların sırtını sıvazladı; bazen “barış” “kardeşlik” deyip saldırın emrini verdi. Saldırıya uğrayanlar kendilerini koruyup saldırganlar dayak yediğinde “halka(!) saldırıyorlar” deyip kıyamet kopardılar. Kimi üç maymunu oynadı. Yani politika yaptılar. İkili davrandılar. Kendilerine yapılınca başka, başkasına yapılınca başka davrandılar. Peki, barışseverler(!) demokrasi havarileri(!) millet için demokrasi adına demokratik saldırı, molotof, şiddet, gerginlik ve kaos kusarken emniyet güçleri neredeydi dersiniz?

Malesef emniyet güçleri de yangına benzin taşıyarak bu kirli oyunda üzerine düşeni yaparak cömert davrandı/davranıyor. Emniyet güçlerinin maharetleri dillerde destan: Diyarbakır’da HÜDA PAR’ın bilgilendirme seminerini teknolojiyle donatılmış araçlarla gizlice dinlemek, Suruçta HÜDA PAR ilçe binasına PKK lehinde slogan yazmak, MİT adına molotofçu saflarında halkı ve İslami yapıları molotoflamak, Van’da molotofçularla beraber broşür dağıtan diğer siyasi parti üyelerine saldırmak, yine Diyarbakır’da HÜDA PAR seçim bürosunu taciz etmek...

Anormalliklerden bir tanesi de Türkiye güya bir hukuk devleti; fakat onlarca saldırı yapılıyor; bir tek faili yakalanmıyor. Polisin, MİT’in, TSK’nın içinde olduğu bir sürü oyunun delilleri, kamera kayıtları ortadayken bir soruşturma ve kovuşturma yok.

Siyasetin kirli diline, ilkesiz üslubuna, ahlaksız ahlakına rağmen; başkalarına saldırmayı hak görenlere, tahammülsüzlüğü ahlak edinenlere rağmen; emniyet güçlerinin, MİT’in ve TSK’nın tüm fırıldaklıklarına rağmen bir yıl önce farklı bakış açısı, ilkeliliği, dürüstlüğüyle bir ümit ışığı belirdi: HÜDA PAR. “Partili ama partici değiliz” anlayışıyla diğer partidekileri de kardeşleri görüyor. Referansları İslam. Tarafgirlikten, gerginlikten ve çatışmadan kaçıyor. Megaprojesi halka ihanet etmemek, yalan söylememektir. Belediyeleri kazanma/kaybetme sonuç neyse kazanan biziz çünkü gittiklerimize İslam’ı anlatıyoruz ve halka hizmet etmeyi ibadet görüyoruz diyen HÜDA PAR’la siyaset normalleşecek mi bekleyip görelim. Fakat, şu bir gerçek ki seçim neticesi etkisiz bir elemandır HÜDA PAR için. Her şey daha yeni başlıyor. Hizmetse hizmet, çalışmaysa çalışma, millete ulaşmaysa ulaşma, davetse davet, tebliğse tebliğ.

Evet, anormalliklerin normalleştiği bir yerde normalleşme kolay olmayabilir; bize düşen işin kavli duasının yanında fiili dua olan; sabır, azim, çalışma, samimiyet, tebliğ ve fedakarlığı can bedende oluncaya kadar terk etmemektir. Takdirse Allah’ındır. “Tohum saç, bitmezse toprak utansın! Hedefe varmayan mızrak utansın! Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen! Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!” Allah’a emanetsiniz..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.