Fasıkın Fıskına Alet Olmayalım
Binler teessüf ki şimdi müthiş yılanların hücumuna maruz biçâre ehl−i ilim ve ehl−i diyanet, sineklerin ısırması gibi cüz’i kusûrâtı bahane ederek, birbirini tenkitle, yılanların ve zındık münafıkların tahribatlarına ve kendilerini onların eliyle öldürmes
‘Binler teessüf ki şimdi müthiş yılanların hücumuna maruz biçâre ehl−i ilim ve ehl−i diyanet, sineklerin ısırması gibi cüz’i kusûrâtı bahane ederek, birbirini tenkitle, yılanların ve zındık münafıkların tahribatlarına ve kendilerini onların eliyle öldürmesine yardım ediyorlar.”[1]
İslam’a hizmet edenlerin ödemeleri gereken bedeller sadece işkence görme, yaralanma, muhaceret, mahkûmiyet, şahadet vs. ile sınırlı değildir. Bunların yanında itham, töhmet, iftira, sözlü ve yazılı tacizler ile karşı karşıya kalmak da vardır.
İtham, töhmet ve iftiralar Hz. Peygamber (sav)’e ve ashabına yapıldığı gibi, onlardan sonra gelen ve İslam’a hizmeti esas alan Müslümanlara da yapılmıştır, yapılmaktadır ve kıyamete dek yapılacaktır.
Hz. Peygamber (sav)’i, ailesini ve ashabını sıkıntıya sokan hadiselerin en büyüğü ifk hadisesidir. Olay Abdullah b. Ubey b. Selûl münafığı tarafından ortaya atılıp işlenmiş, dillere dolanmaya hazır hale getirilmiştir. Münafıkların başının gayret ve propagandası ile iş öyle bir vaziyete ulaşmış ki; akrabası Hz. Ebubekir tarafından nafakası karşılanan, Bedir Gazvesi mücahitlerinden Mistah b. Usase ile Hz. Peygamber (sav)’in övgüsüne mazhar olmuş Peygamber Şairi Hassan b. Sabit isimli sahabeler bile Resulullah (sav)’a, ailesine ve ashabına çok eziyet veren sözler sarf edebilecek duruma gelmişlerdir.
Bu durum yapılanların iftira olduğunu ortaya koyan vahyin inişine kadar sürmüştür. İşin en acı tarafı ise münafıkların başı Abdullah b. Ubey b. Selûl’ün propagandasına samimi Müslümanların dahi alet olmuş olmasıdır.
Asrın müceddidi Bediüzzaman −tüm hayatının şahadeti ile− başka hiçbir maksat gözetmeksizin iman ve Kur’an’a hizmet için mücadele etmiş, bu hizmetiyle −halen olduğu gibi− milyonlarca insanın imanının kurtuluşuna vesile olmuş; buna karşılık ömrünün çoğu sürgün, zindan, işkence ve sıkıntılarda geçecek şekilde zorluklarla karşı karşıya bırakılmıştır.
İslam düşmanı egemenler bununla yetinmeyip −kendi ifadesiyle− ‘bazı safdil hocaları’ kendisine karşı kullanarak onu itham ve töhmet altında bırakmaya çalışmışlar, bu yolla hizmetini sekteye uğratma gayretine girmişlerdir. Bu hususu kendisi “Sonra gizli düşmanlarımız bazı memurları ve bir kısım enaniyetli hocalar ve şeyhleri aleyhimize evhamlandırdılar”[2] şeklinde dile getirmektedir.
Günümüzde de müşrik, mürtet ve münafıkların İslam’a hizmet edenlerin çalışmalarını akim bırakmak için iftira atarak itham ve töhmet altında bırakma çalışmaları devam etmektedir. Bu amaçla gazete, dergi gibi kitle iletişim araçlarını; konferans, brifing gibi iletişim yollarını kullanarak ‘topyekun saldırı’ya girmeleri beklenir bir durumdur. Nitekim onlar da bunları yapmaktan geri durmamaktadırlar. Müslümanlar bu durumu gayet doğal karşılamalıdırlar.
Ancak büyük musibet, bazı Müslümanların da İslam düşmanlarının propagandalarına alet olarak işin gerçeğini bilmeden, öğrenme gayreti içerisine girmeden konuşup hareket etmeleri ve −Allah korusun− bu davranışlarıyla başka Müslümanların da bu hususta yanlış kanaat sahibi olmalarına sebebiyet vermeleridir.
Büyük bir teessüfle müşahede ediyoruz ki hem bizim coğrafyamızdaki, hem de dünyanın başka yerlerindeki Müslümanlarla ilgili yazılıp konuşulurken yanlışlıklar yapılıyor, Müslümanları üzen ve kâfirlerin elinde malzeme olabilecek değerlendirmelerde bulunuluyor.
“Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz.”[3]
“Onu işittiğinizde: Bu konuda konuşmamız yakışık almaz; haşa, bu büyük bir iftiradır demeniz gerekmez miydi?”[4]
“Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur.”[5]
“Müslüman, Müslümanların dilinden ve elinden emin oldukları kişidir.”[6]
Bu hususta mü’minlere düşen görev, İslam düşmanlarına alet olan mü’min kardeşlerinin yanlıştan dönmelerini sağlamak amacıyla elden gelen tüm çabayı sarf edip müspet davranarak ve asla aynı şekilde mukabelede bulunmayarak onları hakikate sevk etmektir.
Bediüzzaman’ın bu husustaki şu ifadeleri ne kadar manidardır: “Sizler de (tenkitte bulunan) o zatı ve onun gibileri münakaşa ve münazaraya sevk etmeyiniz. Hatta tecavüz edilse de bedduayla da mukabele etmeyiniz. Kim olursa olsun, madem imanı var, o noktada kardeşimizdir. Bize düşmanlık da etse, mesleğimizce mukabele edemeyiz. Çünkü daha müthiş düşman ve yılanlar var.”[7]
Bizler bugün Müslümanların birbirlerinin yardım ve desteğine, birbirlerine sahip çıkıp aralarında tam bir güven ve dayanışma ortamı oluşturmaya en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemdeyiz. Sesimiz tüm Müslümanlara −belki− ulaşıyor değil ise de; sesimizin ulaşabildiği, Allah rızasını gaye edinmiş, kimseden hiçbir karşılık beklemeksizin ailelerini, akrabalarını, komşularını ve ulaşabildikleri herkesi İslam’la tanıştıran ve İslam’ı yaşamaları için tüm gayretlerini sarf eden Müslümanlardan −özelde okuyucularımızdan− isteğimiz şudur:
−Yukarıda zikredildiği üzere İslam’a hizmeti esas almışsanız size de iftira edilecektir; sizler de itham ve töhmetle karşılaşacaksınız. Maalesef zaman zaman bu iftira ve töhmetlere bazı Müslümanların da alet olabileceğini göreceksiniz. Nihayet görüyorsunuz da…
−Bu itham, töhmet ve iftiralar şevkinizi kırıp moralinizi bozmak yerine daha fazla gayrete gelmenize sebep olmalıdır.
−Bu gibi durumlarda −bilmeden− alet olan Müslümanlara karşı hisleriniz sizi onlara karşı adaletsizliğe sevk etmesin. Benzer şekilde tepki göstermeyin. Pratiğiniz, Kur’an-ı Kerim ve sünnete bağlılığınız, sabırlı ve hikmetli tavırlarınızla bu yanlış anlamaları giderecek; yanlışlardan dönülmesine vesile olacaksınız inşaallah. Her hususta olduğu gibi bu hususta da göstereceğiniz sabrın mükâfatının ne denli büyük olacağını bilmektesiniz.
−Sizi tanımayan Müslümanlar, aleyhinizde konuşup yazıyorlarsa ve sizin de onlara ulaşabilme imkânınız varsa konuşup yazadurduklarının yanlış olduğunu anlatın. Böyle bir imkânınız yoksa, duanın en makbul olduğu zamanlarda kendinize ve tüm İslam alemine dua ettiğinizde, bilmeden aleyhinizde konuşup yazan Müslümanların yanlışlardan vazgeçip doğruyu görmeleri için de özel olarak dua edin.
−Müslümanlarla ilgili konuşup yazdığınızda, kendinizce eksikliklerini de görseniz ve ayrı kulvarlarda da olsanız kardeş olduğunuzu unutmayın.
−Müslümanlarla ilgili size olumsuz bir haber ulaştığında haberin sıhhati hakkında tam bilgi sahibi olmadıkça −müspet konuşmayacaksanız dahi− menfi konuşup yazmayın. Hüsn−ü niyet yönünüz her zaman daha ağır bassın.
−Her konuda olduğu gibi, Müslümanlarla ilgili olarak da Allah’ı, Resulü ve müminleri razı ve memnun edecek, şeytan ve avenesini kızdıracak şekilde konuşup yazmaya özen gösterin.
−Müslümanlarla ilgili her hususta konuşup yazmaya kendinizi mecbur hissetmeyin. Salt konuşmak veya yazmak veyahut da ‘Olaylardan haberdardır, bilgilidir’ densin diye konuşup yazmaktan kaçının.
−Müşrikleri, mürtetleri, İslam’a düşmanlığı inanç haline getirmişleri memnun etmenin tek yolu onlar gibi inanıp yaşamaktır. Buna binaen −sözde− onları ‘ikna etme’ adına bazı Müslümanların aleyhinde konuşup yazmanın İslam düşmanlarını ikna etmeye yeterli olmayacağını unutmayın.
−Müslümanlarla kaynaşmanıza, birbirinizin derdiyle dertlenmenize, iyilik ve takvada birbirinize yardımcı olmaya engel teşkil edecek konuşma ve yazıların tümünden sakının.
−Müslümanlarla alakalı olarak bir gazete köşesinde, bir dergide yazacaklarınız; konferans, panel, düğün, taziye vb. yerlerde konuşacaklarınız kulaktan dolma veya İslam düşmanları kaynaklı olup itham ve töhmete sebep olabilecek ise bunun muhasebesini iyi yapın. Zira siz birçok kişinin okuduğu/dinlediği yazı/konuşmanın hesabının birkaç kişinin kendi arasında yapacağı dedikodu ve gıybete nispetle çok daha ağır olacağını bilmektesiniz.
−Müslümanların; el, dil ve kaleminizden zarar görüp incinmemeleri için dikkatli davranıp elinizden gelen tüm çabayı gösterin.
Rabbimizden dileğimiz, aramızda oluşabilecek ayrılıkları kaldırıp ittifak ve uhuvvetimizi arttırmasıdır.
Allah’a emanet olun.
İnzar Dergisi
[1] Kastamonu Lahikası
[2] 26. Lem’a, 16. Rica
[3] Hucurat Suresi: 6
[4] Nur Suresi: 16
[5] İsra Suresi: 36
[6] Buhari, Müslim: Riyazüssalihin: 1565
[7] Kastamonu Lahikası
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.