Felaket Asrının Müceddidinin Tespit ve Beyanatları

Felaket Asrının Müceddidinin Tespit ve Beyanatları

Üstad Bediüzzaman’ın, Amerika ve İsrail’e ebeveynlik eden İngiltere hakkındaki tespit ve beyanatı:

Üstad Bediüzzaman’ın, Amerika ve İsrail’e ebeveynlik eden İngiltere hakkındaki tespit ve beyanatı:

İstanbul’u işgal eden İngilizlerin başkumandanı, İslam’ın içine ihtilaf atıp hatta Şeyhülislam ve bir kısım hocaları kandırıp birbirlerinin aleyhine sevkederek itilafçı (anlaşmacı), ittihatçı fırkalarını birbirleriyle uğraştırması, Yunan’ın galebesine (galip gelmesine) ve harekât-ı milliyenin (milli hareketin) mağlubiyetine zemin hazırladığı bir sırada İngiliz ve Yunan aleyhinde olan Hutuvat-ı Sitte adlı eserini Üstad Bediüzzaman,Eşref Edip vasıtasıyla tab edip (basıp) neşretti. Bu eserle Üstad, kumandanın dehşetli planını kırıp altüst etti. Kumandanın idam tehdidine aldırmadı.[1]

“Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. “Şeytanın izini takip etmeyin.”[2]

Her bir zamanın insi bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar (çok zulmeden), fitnekarane siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan el-hannas (şeytanın bir adıdır), altı hutuvatıyla (altı aldatmasıyla) âlem-i İslam’ı ifsat (bozmak) için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis (kötü) menbaları (kaynakları) ve tabiatlarındaki muzır madenleri, fiili propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor.

Kiminin hırs-ı intikamını (intikam hırsını), kiminin hırs-ı cahini (makam hırsını), kiminin tamahını, kiminin humkunu (ahmaklığını), kiminin taassubunu (tutuculuğunu) işletip siyasetine vasıta ediyor.

BİRİNCİ HATVESİ: Der veya dedirir:

"Siz kendiniz de dersiniz ki: Musibete müstehak oldunuz. Kader zalim değil, adalet eder. Öyleyse, size karşı muameleme razı olunuz."

Şu vesveseye karşı demeliyiz: Kader-i İlâhi isyanımız (işlediğimiz günahlar) için musibet verir. Ona rızâdâde (hoşnut) olmak, o günahtan tevbe demektir. Sen ey mel'un! Günahımız için değil, İslâmiyetimiz için zulmettin ve ediyorsun. Ona rıza veya ihtiyarla inkıyad etmek (boyun eğmek)-neûzü billâh-İslâmiyetten nedamet (pişmanlık) ve yüz çevirmek demektir.

Evet, aynı şeyi -hem musibettir- Allah verir, adalet eder. Çünkü günahımıza, şerrimize zecren ondan vazgeçirmek için verir. O şeyi aynı zamanda beşer verir, zulmeder. Çünkü başka sebebe binaen ceza verir. Nasıl ki düşman-ı İslâm (İngiltere), aynı şeyi bize icra ediyor. Çünkü Müslümanız.

……….

ÜÇÜNCÜ HATVESİ: Der veya dedirtir:

"Şimdiye kadar sizi idare edenler fenalık ettiler, karıştırdılar. Öyleyse bana razı olunuz."

Bu vesveseye karşı deriz:

Ey el-hannas (şeytan)! Onların fenalıklarının asıl sebebi de sensin. Âlemi onlara darlaştırdın, damar-ı hayatı kestin, evlâd-ı nâmeşruunu (casuslarını) onlara karıştırdın. Dinsizliğe sevk ederek dini rüşvet isterdin. Onlara bedel seni kabul etmek, yalnız müteneccis (pislenmiş) su ile necis olmuş bir libası, hınzırın bevliyle yıkamak demektir. Sen yalnız hayvancasına muvakkat bir hayat-ı sefilâneyi (aşağılık bir hayat) bize bırakıyorsun; insanca, İslâm’ca hayatı öldürüyorsun. Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. Senin rağmına (aksine) yaşayacağız!

……….

ALTINCI HATVESİ: Der ki:

"Bana karşı mukavemetiniz beyhudedir. Müttefikiniz beraberken yapamadığınız şeyi şimdi nasıl yapacaksınız?"

Şu vesveseye karşı deriz:

En ziyade hile ve fitne kuvvetiyle ayakta duran azametli kuvvetin bizi ye'se düşürmüyor.

Evvela: Hile ve fitne, perde altında kaldıkça tesir eder. Zahire çıkmakla iflâs eder, kuvveti söner. Perde öyle yırtılmış ki, senin yalan, hile, fitnen hezeyana (saçmalığa), maskaralığa inkılâp edip akim (neticesiz) kalıyor. Bu defaki Anadolu'ya karşı… Gibi...

Saniyen: O kof kuvvetin yüzde doksanı sana karşı itilâf (anlaşma) kabul etmez. Muhasım (düşman) bir cereyan, atalete (tembelliğe) mahkûm ediyor. Fazla kalan kuvvetinle dert ve dermanda müşterek olan âlem-i İslâm’ı susturacak, depretmeyecek derecede eskisi gibi bir istibdat altında tutmaya ihtimal versen, şeytan iken eşeğin eşeği olursun!

Salisen: Mademki öldürüyorsun. Ölmek iki suretledir:

Birinci suret: Senin ayağına düşmek, teslim olmak suretinde ruhumuzu, vicdanımızı ellerimizle öldürmek, cesedi de güya ruhumuza kısasen sana telef ettirmektir.

İkinci suret: Senin yüzüne tükürmek, gözüne tokat vurmakla ruh ve kalbimiz sağ kalır, ceset de şehit olur. Akide faziletimiz tahkir edilmez; İslâmiyetin izzetiyle istihza (alay) edilmez.

Elhasıl: İslâmiyet muhabbeti, senin husumetini (düşmanlığını) istilzam eder (gerektirir). Cebrail, şeytan ile barışamaz.

Siyasetimizde en acınacak, en ebleh (ahmak) bir akıl varsa, o da öylelerin aklıdır ki, (İngiliz) milletinin ihtiras (hırs) ve menfaatini, İslâmiyet’in menfaat ve izzetiyle kabil-i tevfik (beraber olabildiğini) görüyor. Burada en sefil ve en ahmak kalb, öylelerin kalbidir ki, hayatı onun himayeti altında kabul eder. Hayatımızı onun himayeti altında kabil (mümkün) görüyor. Çünkü öyle bir şarta hayatımızı talik ediyor (şarta bağlıyor) ki, muhal ender muhaldir (hiçbir şekilde mümkün değildir).

Der: "Yaşayınız. Fakat bir tek adam bana hıyanet etse yakarım, yıkarım!"

Şayet bir adam hakka sadakat namına onun kâfirane zulmüne karşı hıyanet (karşı çıksa) etse, Ayasofya'ya iltica etse, milyarlara değer o mukaddes binayı harap eder. Veyahut bir köyde ona bir hain bulunsa, çoluk çocuğuyla mahvetmek veya bir cemaatte ona muzır biri varsa cemaati ifna etmek(yok etmek), her vakit kendinde salâhiyet (yetki) görüyor. Lânet o medeniyete ki, ona o salâhiyeti vermiş! Acaba, bütün millet bir kalbde-hem münafık, hançer-i zulmünden mütelezziz olacak (hoşlanacak) ahmak bir kalbde-ittifakından daha muhal (imkânsız) ne var?”[3]

“Sual- Neden bu kadar İngiliz'den nefret ediyorsun, musalâhasını (barışını) da istemiyorsun?

Cevap- Sebep bir değil, bindir. Bana en ziyade şedid görünen (zoruma giden), mânen ahlâkımıza vurduğu darbedir. Çekirdek halinde olan secâya-yı seyyieyi (kötü huy ve ahlakları) içimizde inkişaf ettirdi (ortaya çıkarttı). Hayatın yarası iltiyam  bulur (kapanır); izzet-i İslâmi’ye, namus-u millînin yarası pek derindir.

Edirne Camiinde, bir İslâm hocasının lisanıyla, Venizelos gibi şeytan zalime dua ettirdi. Merkez-i Hilâfette, Müslümanlar lisanıyla hizbüşşeytan olan İngiliz. Yunan askerlerini halâskâr (kurtarıcı), tathirci (arındırıcı) ilân ve karşısındaki güruh-u mücahidini cani, zalim söylettirdi.

Acaba, bir valide o dereceye getirilse ki, çocuğunu kendi eliyle öldürerek, müteessir olmayarak (etkilenmeyerek) parça parça etse, hiç mümkün müdür ki, onda hissiyat-ı âliye (yüksek hisler) ve ahlâk-ı sâmiye (yüksek ahlak) intifa etmesin(sönmesin)?

Sual - Neden bu kadar İngiliz siyaseti galip çıkar?

Cevap - Siyasetinin hassa-i mümeyyizesi (belirgin özelliği), fitnekârlık, ihtilâftan istifade, menfaat yolunda her alçaklığı irtikâp  etmek(işlemek), yalancılık, tahripkârlık, hariçte menfiliktir.

Bir adam, kocaman bir binayı bir günde harap eder, bir taburu ihtilâle (karışıklığa) verir. Şu alçak siyasettir ki, Konstantin’i zahiren tel'in ettiği halde, gizlice dehalet ediyor. Fenalık ve ahlâk-ı seyyie (kötü ahlak), siyasetine vasıta olduğu için, her yerde ahlâk-ı seyyieyi himaye ederek teşci eder (teşvik eder). Şimdiki İstanbul hali şahittir.

Sual - Anadolu'da pek çok zulüm ediliyor ve pek çok Müslümanlar idam ediliyor. Neden böyle yapıyorlar?

Cevap - Evet, maatteessüf pek feci şeyler oluyor. Fakat asıl sebep, mel'un mim'siz medeniyet, öyle zalimane bir silâh, şu harb-i vahşiyaneye (vahşi savaşa) vermiştir ki, o silâhın karşısında dayanmak, onun naziriyle (benzeriyle) mukabele etmek lâzım gelir. Şişhane ile mitralyoza (makineli tüfek) mukabele edilmez. İşte o silâh, o düstur ki, medeniyet harbin eline vermiştir. Bence kendi gözümle Grandük Nikoloviç'in namına iki emri gördüm.

Der: "Askerimize bir köyden bir tüfek açılsa, çoluk çocuğu ile imha edilecektir." İkinci emri de: "Bir cemaatte bir adam, cephe zararına bize hıyanet etse, çoluk çocuğu ile imha edilecektir."

İşte böyle azlem (en zalime) bir düstur ile İngiliz Anadolu'ya hücum ediyor.”[4]

Tarih tekerrürden ibarettir diyorlar İbret alınsaydı tekerrür mü ederdi. (M. Akif Ersoy)

İşte Amerika, İngiltere ve İsrail ile beraber tutuşturdukları fitne ateşine bakılsa, enbiyaların gerçek varislerinin tespit ve beyanatlarının ne kadar doğru, isabetli ve zaman üstü olduğu görülür.

Allah Teala bu beyanatları müslümanların uyanmasına ve İslam düşmanlarının hilelerinin akim bırakılmasına vesile etsin.

Sizleri Mucibuddeavata emanet ediyorum.

İnzar Dergisi
-------------------------------------------------------------------

[1] 14. Şua: Temyiz mahkemesi riyaseti

[2] Bakara süresi: 168

[3] Risale: Hutuvat-ı Sitte

[4] Risaleden: Tuluat
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.