Menderes YILDIRIM

Menderes YILDIRIM

FETO'nun öğrettikleri

FETÖ, nam-ı diğer Feto; maddi manevi anlamda almamız gereken hayli dersler verdi/veriyor. Türkiye'nin hatta İslam kamuoyunun, 15 Temmuz FETO Darbesiyle -bildiği/gördüğü gerçekler- çıkarması gereken “dersler” vardır. Ümmet olarak; tarih boyunca en çok bildiğimiz, ancak gerekli dersi alamadığımız böylesi komploları; alınacak “sosyal ve siyasal faydalar” adına değerlendirelim.

Yüzyılı aşkın süredir, emperyalistlerin mağduru olarak görülsek de “sosyal ve siyasal alanda” Kur'an'a itaatsizliğimizin, tutarsızlılık ve duyarsızlığımızın mağduruyuz.

Farklı “grup ve dini çevreler;” Kur'an'da –kaynaşmaya götürecek- bir “zenginlik” olarak sunuluyor(Hucûrat-13).  İman esasları dışındaki farklarımız (dil, mezhep..); zorlu Haçlı Savaşları dönemlerinde, yekvücut olmanın sebebi olmuş ancak zamanla; “kendilerine ilimden HİSSE verilenler..”(A.İmran 23) yüzünden, sorunlar yaşanmış; mutlu azınlık ve mahalli hesaplar uğruna, nice imkânlar heba edilmiştir.

-Tarikatlar: Mazide işgalcilere, Haçlılara karşı verilen mücadelelerde, destanlar yazmıştır. Evliyaların menkıbeleri; tevhit ve tevazu örnekleriyle doludur. Alperenler, şeyh, veli, çelebi, seyit, pir, dervişlerimiz...” muhabbet ortamlarında “tek millet” olmuş; her biri, diğerini yüceltmeyi bir görev bilmiştir.

Tarikatler; aynı zamanda bir mektep hatta medrese görevi de görmüşlerdir. Şah-ı Nakşibendi; Yesevî, Geylanî, Hasan-ı Basrî, Hacı Bayram, Hacı Bektaş, Arabî; Şeyh Şamil; Şeyh Halid Şehrezorî(Bağdadî); Senûsiler... Hepsi de ilim ve irfan mektepleri; imar edici MİMARLAR olmuşlardır. Karanlık odaklar; bu zatlardan nemalanmamış aksine ürkmüştür. Öğretilerinin temel düsturu;tövbe istiğfar, af yolunu tutma; eline, beline, diline hâkim olabilmektir.” Bu tespitlerimiz; İslam'ın o izzetli, muktedir dönemlerine hastır.  

-Camia/ Cemaat: Bedi'üzzaman, “devrimizin, ‘tarikat' değil ‘cemaat' zamanı olduğunu” belirtmekte. Son FETÖ Darbesi hariç tutulursa çağımıza uyacak ve hitap edecek bir tespit. Kaldı ki “Cemaat, tarikat, örgüt tanımlarının her birine,  ayrı ayrı uyabilen Feto'nun siyasal KİMLİĞİ de enteresan. O, “bir arada tuttuğu “zıtların” maddi manevi imkânlarından nemalanabilme bakımından bir cemaattir. Gerektiğinde rutine bağlayabildiği ‘dua-beddua seansları' ile de bir tarikattir. İstihbaratlara taş çıkartırcasına ‘ekonomik, sosyal ve siyasal' hedefleri için “istihbaratlarla görüşebilme, katliam yapabilme” karakteriyle de resmen bir terörist örgüttür.

-Bir tarikat şeyhliği dışında kalan “Gazalî, İbn-i Rüşd; İbn-i Sina; İbn-i Teymiye..” gibi değerleri nereye koymamız gerekir? Kanımızca, bunlar; günümüz anlamında bir “cemaat/camia” tanımlamasından ziyade, sosyal hatta siyasal alanlarda verdikleri faydalarla, birer EKOL/MEKTEP karakterindedirler.

-Mezheplerin; zaman ve zeminin doğurduğu ihtiyaçtan doğdukları bir vakıa. Mezhepler; birer din değil, dinin hadimleridir.  

-XVIII. Yüzyıl'da Muhammed Bin Abdulvehab tarafından, -Hanbeli Mezhebinin uç yorumlanmasıyla- ortaya atılan dini-siyasi akım olan Vehhabilik; Selefilik; hariçten ziyade, dâhiliyi(Osmanlıyı) hayli uğraştırmıştır. Günümüzdeki “Asya, Ortadoğu hatta Afrika'daki Cihad Cephelerinde” görülen “iç çekişme” hatta “çatışmalarda,” bu “uzlaşmasız akımın” payı büyüktür kanısındayız. Niyetler ne olursa olsun, bu çatışmalarımızdan; “hâricin” nemalandığı, “dâhilin” de yaralandığı da bir hakikattir. 

İslam; “farlı bakış açılarını, âlimlerin ihtilaflarını bir RAHMET olarak görmektedir”(Şûrâ-38). “Tölerans, istişare ve diyalog kültürümüzün” yetersizliği; kronikleşmiş sorunlarımıza, çözüm yerine çözümsüzlük getirmiş/getirmektedir. Kimilerimizin kapılabildiği; “tek haklı taraf hissinin” getireceği de kan ve gözyaşıdır. 

Geçmişte, tarikat, mezhep, mektep çevrelerinin -genel anlamda- çatışmalara girmemesinin, haricin tezgâhlarına gelmemelerinin sebebi; hâkim otoritelerin otokontrol sistemiydi. Kısacası İslam, yine İslam'ın kontrolündeydi. Kontrolsuz bir din, Marx'ı haklı çıkarır, “esrarı” geçemez.

Sorunumuz; farklı farklı İslami yapılanmalarla değil; bunlar bir zenginlik. Asıl Sorun; bütün bunların kontrol dışı sürprizleri, tahrip edici şahsî refleksleridir.

“İslam; tevhid dinidir. Mü'minler, birbirinin aynası; bir vücudun azaları gibidirler. Allah'ın rahmet (el)'i, cemaatin (birleşebilenlerin) üzerinedir. Onların işleri aralarında İSTİŞARE iledir. Birbirlerine karşı merhametli, kafir(zalim)'lere karşı ise haşindirler..”  bu İlahî tespit ve ilkeleri çoğaltabiliriz.

*Hal bu iken; Müminlerin(!) günümüzdeki dramatik manzaraları neden? Yaptıklarımız sonucunda oluşan “kan, ölüm, gözyaşı, muhaceret, zindanlar, mazlum feryatlarını” nasıl seyredebiliyoruz? Öldükten sonra dirilmek ve hesap gününe İMAN'ı nasıl algılıyoruz?

Afganistan Cihadı; ümmetin gururu iken, kendiliğinden mi drama dönüştü? Destanlaşan Çeçen-Kafkas Cihadı, nasıl mum gibi eridi? Mısır'da Mursi'nin şahsında MEŞRUİYET gasp edilirken; meydanların canlı yayınlarında katledilen binlerce kişi ortadayken; Selefi Nûr Partisi ve koca Ezher Şeyhi HANGİ GEREKÇEYLE darbe bildirisini okuyan Sisi'nin protokolünde bulundu? Arabistan ve Bahreyn'de, Şiîlerin; Suriye'de de -600 bin- Sünnînin katliamı ve haklarının gaspı” hangi AYET, hangi HADİSE dayanıyor? Bi sürü boy, kilo, ilmi olan liderler, ulema; nasıl “dilsiz şeytan olabileceğini” düşünemedi/düşünemiyor?

Kuruşa kurşun sıkan kapitalist Haçlı Dünyası; neden FETOLARIMIZA yaren olup yatırım yapıyor?  “Karıncayı dahi incitmeyen;” hoşgörü anıtı, KPSS yanıtı, -Kafirun sûresine rağmen- ‘dinler diyalogunun' yazıtı Fetullah Gülen Hocaefendi(?); kimlere “hoşgörüyle” sarıldı; “tank, top, uçak, helikopterlerle...” kimlere/nerelere saldırdı?

*Avrupa'daki İslami dernek, vakıf ve cemaatler; İslam Anakarasındaki kardeşlerine göre, geniş “imkânlara,” huzurlu “ortamlara” sahiptirler. Hemen her yerde “azınlık” olan Yahudiler; dış misyon şefliklerinde, “kendi terörist eylemlerini dahi, “bir mağduriyetmiş” gibi sunabilmekteyken; tesettürü bile yeterince savunamayan İslamî çoğunluk, artık “etkin örgütlenme” faaliyetlerini yoğunlaştırmalı.

Ciddi imkânlara sahip Amerika, Avrupa'daki Müslüman nüfus; bulundukları toplumların örnek kitleleri ve yitik dünyamızdır. Müslümanlar; “ancak maddede birleşebilmiş” Frengistanlarda(!); insanları, “mana ve maddede” birleştirebilme ÜSTÜNLÜĞÜNE sahiptirler. Küçülen dünyanın hicret diyarlarında, etkin olabildikleri taktirde, “ümmetin dramlarının çözümlerinde” de etkin olabileceklerdir.

Netice olarak: Müslümanların yaşadıkları dram ve krizler, günümüzde son haddine varmıştır. Emperyalizm ve Piyonlarının, artık deneyebilecekleri başka bir sömürü “tarz ve taktikleri” de kalmamıştır. Her OYUNLARINI yüzüncü tekrarla oynamaktadırlar.

Yüz yıldır denedikleri Askeri Darbeleri; ilk defa Türkiye'de Osmanlı bakiyesi Anadolu halkının yüreğine ve iradesine tosladı. Bu da, İslam/Arap Baharı sonrası ürkütülen ümmetin “yeniden diriliş ve direnişi” için önemli bir dermandır.

Bizdeki “klasik darbelerini” hep laik/ulusalcılara yaptıran emperyalizm; anlaşılan o ki artık laiklerinin yedeğine muhafazakârlarımızı(!?) da almışlardır. Coğrafyalarımızda kullanacakları seküler AKTÖRLERİ güven vermemiş olacak ki Haçlılar; artık -firavnî bir taktik ile- “dine karşı din; dindara karşı da mankurt (casus)'laştırılmış dindarları(!)” kullanıyorlar biline! Şeytanın hilesinin zayıf olduğunu Kur'an'dan biliriz. Artık “teke tek-mübareze meydanlarında bizden ürktüklerini; içimizdeki “hain ve gafillere” muhtaç hale geldiklerini de görüyoruz elhamdülillah!

Ümmet olarak acı çekiyoruz. Muhacirlerimiz; zengin Avrupa'ya ulaşamıyor; ulaşsa da bir sığınak, bir NECAŞÎ bulamıyor. Masum naaşları, sahillere vuruyor ama yılmıyor, yıkılmıyor!

 “Biz de bu ellerde ÖLMEYİ öğrendik! Açılın kapılar, Yar'e varalım!” Ölümü, öldürüyor; AŞIK oluyoruz! Şair oluyor; şiir oluyor sevdamız! Issız dünyanın ŞAMLARINDA vuruldu yine; “varın sorun şu bülbüle, neden aşık olmuş güle,/ Allah için düşmüş dile, gelsin beraber yanalım!”

Bulduk; Derdim bana derman imiş” Bahtiyarız; “Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes/ Ey kahpe rüzgâr, artık ne yönden esersen es”(NFK).

Gücümüz, imanımız; yolumuz, ittihad; her terörist eylem, yabancı ve melundur. Derûnî selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.