M. Zülküf YEL
Filistin davası pazarda, ümmet nerede?
Küresel şer odakları, Filistin davasını ve Filistinlileri teslim almanın hesaplarını yaparken, İslam Ümmeti ne yapıyor? Filistin davasının temel dinamikleri, işbirlikçi Mahmmud Abbas’ın eli çöpe atılmak istenmektedir. Terör devletinin kurulduğu günden bu yana, siyonist teröre karşı yürütülen mücadele, ödenen bedeller heder edilmek istenmektedir. Amerika’nın İslam ümmetini parçalara ayırma ve her türlü kudretten yoksun devletçikler oluşturma projesi burada tatbik edilmek istenmektedir. ABD’nin hazırladığı ve Ramallah yönetiminin sahiplendiği plana göre; “devlet” adı altında derme çatma bir yapı oluşturulacak. Oluşturulacak bu yapay devletin ordusu olmayacak ve bu devletin sınırlarının güvenliği Batılıların, “olmayan” insafına terk edilecek. Kendisini koruyamayan, Batılıların himmet, ulufe ve himayesine muhtaç ve Batılıların emrettiği bütün politikaları harfiyen yerine getiren bir devlet öngörülmektedir. Güya koruyucu güç misyonunun NATO’ya verilmesi ön görülmektedir. Yani vehamet içerisinde vehamet… Siyonist işgal yetmemiş gibi bir de başımıza bir NATO işgali çıkarılacak.
Tükenmişlik sendromu içerisinde olan Mahmud Abbas ve yönetimi, kendileri ile beraber Filistin davasını da adeta bozuk para gibi hoyratça harcamaya tevessül etmektedir. Oysa görev süresini çoktan doldurmuş ve zorbalıkla o makamı işgal eden Abbas, hiçbir konuda söz sahibi olmadığı gibi, Filistin davasının hayati konularında kesinlikle söz sahibi olamaz. Şer güçlerin desteği ile bulunduğu makamı işgal eden ve icraatları sadece kendisini ve avanesini bağlayan işbirlikçi Mahmud Abbas, kahraman Filistin halkı adına ve Filistin halkının iradesini yok sayarak, Filistin davasını ihanet pazarında az bir menfaat karşılığında gözden çıkarma telaşındadır.
Filistin davasının hayati meselelerini basit taleplere indirgeyerek bu davaya en ağır hasarı veren Ramallah yönetimi, bütün bunları yeterli görmemiş olacak ki, bir tabela devleti ve temsil karşılığı olmayan bir koltuk sevdası uğruna böyle korkunç bir projeyi seslendirmekte ve sahip çıkmaktadır.
Abbas ve çetesi, tükenmişlik sendromuna müptela olmuşken, Filistin davasının izzetli evlatları ve gerçek sahipleri kıyamete kadar bu kutlu kavgayı vermeye kararlılar… Hamas sözcüsü Ez Zuhri’nin bu konudaki açıklamaları, bu kararlı duruşu net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Gelinen noktada İslam ümmetinin en temel ve hayati davalarından birisi ellerimiz arasından kayma tehlikesi ile karşı karşıya iken, İslam ümmeti ne yapıyor?
İslam Ümmeti sağır, İslam Ümmeti kör, İslam Ümmeti dilsiz…
İslam Ümmeti, adeta üç maymunları oynuyor. Bu tabloya bakıldığında ümmet olma şuur, bilinç ve refleksini yitirmiş bir yığınla karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Şuurlu bir Ümmet yerine; şuurunu yitirmiş, savrulan, dünya siyasetinde rolünü oynayamayan bir Ümmet…
Müslümanlar stratejik hesap karmaşası içinde, siyasal hesapların karanlık dehlizlerinde, girdaplarında kaybolmuşken, İslam düşmanları kaldıkları yerden hedeflerine emin adımlarla ilerliyor. İslam ve insanlık düşmanları, bütün imkânlarını seferber etselerdi Ümmeti bu hale getiremezlerdi. Ama şuurumuzu yitirmenin beraberinde getirdiği savrulmuşluk, bu Ümmetin her bir azasını bir kutba savurdu. Şimdi edilgen bir rol ile savrulduğumuz kutbun bir parçası olmaya çalışıyoruz. İşte Ümmetin hali kısaca bu şekilde özetlenebilir.
Ümmet olamayışımızın bedelini, “bünyan-ı mersus” hakikatini idrak edemeyişimizin bedelini çok ağır bir şekilde ödüyoruz. Bu bedeli mazlumlar ödüyor, kadınlar ve çocuklar ödüyor.
Ümmet olamayışımızın bedelini en ağır şekilde ödeyen coğrafyaların başında Filistin ve hassaten Gazze geliyor. Evet, ümmet olamayışımızın, İlahi düsturlarla vücut bulmuş siyasi ve sosyal yapıları oluşturamayışımızın bedelini Gazzeli mazlumlar ödüyor, kadınlar ve çocuklar ödüyor.
İsrail’in siyonizm hedeflerinde herhangi bir değişiklik yokken ve Filistin’i Yahudileştirme yolunda, Kudüs’ü Yahudileştirme yolunda hedeflerine emin adımlarla ilerlerken İslam dünyasında bu siyonist yayılmacılığa karşı yeni bir mevzi alınmıyor. İslam Ümmeti siyonistlerin talan ve işgalleri karşısında kendi ellerine zincir ve ayaklarına prangalar vurmuştur. Adeta mevcut durum kanıksanmıştır. Sanki bu durum Filistin’in değişmez kaderiymiş ve hiçbir şey yapılamazmış gibi bir algı oluşmuş, oluşturulmuş.
Gazze’yi bir yandan siyonistlerin ve işbirlikçi, zalim Sisi’nin ambargosu öldürürken, diğer yandan Müslümanların gafleti, duyarsızlığı ve sessizliği öldürüyor. İslam Ümmetinin bu sessizliği, adeta durumu kabullenişi, ortak bir itirazın etkili bir şekilde yükseltilmeyişi siyonistleri daha da vahşileştiriyor, daha da cesaretlendiriyor.
Filistin davası, İslam Ümmetinin hali için bir ölçüdür. Filistin davasının yeterince sahiplenilmemesi, ümmetin içler acısı halini, savrulmuşluğunu ve dağınıklığını göstermektedir. Can çekişen Filistin ve özellikle Gazze değil, İslam Ümmetinin kendisidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.