Fransa'yı vuran Fransızlaştırma

 7 Ocak Çarşamba günü Paris'te Charlie Hebdo Dergisi'ne yönelik bir saldırı gerçekleştirildi. Saldırıda onu dergi çalışanı, ikisi polis olmak üzere on iki kişi öldürüldü.

Saldırı dünyada çok büyük yankı buldu. Paris'te bir araya gelen dünya liderleri saldırıyı terör eylemi olarak niteleyip, protesto amaçlı yürüdü. Yürüyüşte kimler yoktu ki... Teröre tepki amaçlı yürüyenler içinde terörü devlet düzeyinde uygulayan ve aslında bugünkü dünyada yaşanan büyük terörün de arkasında bu liderlerin oluşu, tarjikomik bir manzara oluşturmuştu. Düşünün Gazzeli binlerce bebek, çocuk ve kadını katleden Netanyahu dahi bu tablodaki yerini almıştı. Daha 6-7 Ekim vahşetinin zihinlerdeki tazeliği devam eden PKK bile Paris'te teröre karşı yürüdü. Aslında bu tablonun eksikleri yok değildi. Esed, Sisi ve Mynmar, Orta Afrika, Çin liderleri de bu tablodaki yerini almalıydı.

Bu dünya liderlerinin asıl sahip çıktıkları Fransa idi. Fransa ki, Mali, Orta Afrika ve Somali'nin yeraltı ve yer üstü zenginlik kaynaklarını sömürmek için, bugün dahi bu ülkelerde binlerce insanın katliamına sebep olan ülke.

Fransa'nın katliam konusunda sabıkası oldukça kabarık. 1994'te Ruanda'da 1 milyon insanı, 1954-62 arası ise Cezayir'de 1,5 milyon insanı katletmiş bir ülke. Bir de buna 1990'daki seçimleri FİS'in %85 oyla kazanması üzerine, yaptırdığı darbe ile on yıllık süre içinde katlettiği 100 bin Cezayirliyi daha ekleyin. Katledilenlerin bir kısmını bilfiil Fransız askerleri kafalarını keserek öldürmüştür.

Dile kolay milyonlarca, yüzbinlerce insan. Bu, sadece Fransa'nın iki ülkedeki karnesi. Diğer ülkeleri de katın, korkunç bir rakam çıkıyor ortaya.
Milyonlarca insanı katleden Fransa'ya karşı kılını kıpırdatmayan dünya liderleri,  on iki Fransız öldürülünce ayaklandılar. Bu da dünyanın ikiyüzlülüğü...
Sadece son on yılda ABD'nin başını çektiği Batı'nın, İslam coğrafyasında ölümüne sebep olduğu insan sayısı 12 milyon.

Charlie Hebdo saldırısı ister istemez bunları da beraberinde tartışmaya açtı. Saldırıyı gerçekleştirenler ve bugün İslam coğrafyasında boy gösteren aşırı cihadi gruplar, bir anlamda Batı'nın zulümlerinin sonucudur.

Saldırıyı gerçekleştiren Kouchi kardeşlerin Cezayirli oluşu da Fransa için bu anlamı ifade ediyordu. Kouchi kardeşler, Fransa'ya yerleşmiş yüzbinlerce Cezayirli aileden birinin çocukları olarak Fransa'da dünyaya gelmişlerdi. Cezayirli bu aileler kendi istekleri ile yurtlarını terk edip Fransa'ya yerleşmiş değillerdi. 1930'da Cezayir'i işgal eden Fransa, teşviklerle bir milyon Fransız'ı Cezayir'e yerleştirdi. Cezayirlileri de Fransa'ya sürgüne zorladı. Bu sayede hem Cezayir'i ve Cezayirlileri kültürel olarak Fransızlaştırcaktı hem de ihtiyacı olan iş gücünü sağlamış olacaktı. İşte Charlie Hebdo saldırısını düzenleyip, Fransızları öldüren kardeşler, tehcir ile  Fransızlaştırılmaya çalışılan bu Cezayirli ailelerden birinin çocukları idi.

Bu anlamda bütün Fransa Cezayirlilerce ateşe verilmiş olsa, ektiğini biçiyor olacaktı. Ancak bu saldırının başka bir sebebi vardı. Söz konusu dergi çizdiği çirkin karikatürler üzerinden Peygamber Efendimize (sav) hakaretler etmişti. Saldırganlar bu sebeple dergi çalışanlarını öldürmüş ve bu saldırıyı Yemen El-Kaidesi üstlendi.

Anamız, babamız, canımızın feda olduğu Peygamber Efendimiz'e (sav) saldırı ve hakaretleri hiç bir müslüman kabul edemez, bunu ifade özgürlüğü olarak da kabul etmeyiz. Hele Fransa gibi Ermeni soykırımı yoktur demenin ve Yahudileri eleştirmenin yasak olduğu, cezayı gerektirdiği bir ülkede. Düşünceyi yasaklayacaksın ve cezalandıracaksın, 2 milyar müslümanın kutsalı, peygamberine hakareti düşünce özgürlüğü olarak kabul edeceksin. Bu, tamamen İslam düşmanlığıdır.

Batı'nın bütün zulümlerine ve söz konusu derginin Peygamber Efendimize (sav) hakaretlerine rağmen bu saldırı doğru muydu?

Biz doğruluğumuzu Kur'an'dan ve Resulullah'ın hayatından alırız. Yaşadığımız dönemi Mekke olarak değerlendirirsek, saldırının doğru olmadığı aşikardır. Çünkü Mekke'de bırakın Resulullah'a sözlü ve yazılı hakaret etmeyi, secdede iken başının üzerine hayvan pisliği bırakılmasına ve her türlü hakarete uğramasına rağmen, müslümanlar bu tür saldırılar yapmadı.

Peki ne yapalım, Peygamberimize sahip çıkmayalım mı?

Elbetteki Peygamberimize sahip çıkalım ama onun gibi yaşayarak, Kur'an'a sahip çıkarak, birlik olup milyonlar olarak sokaklara dökülüp tepkimizi ortaya koyarak. Sonra Medineler için çalışarak ve sabırla Medinelere ulaşarak...

Şunu hepimizin kabul etmesi lazım; Batı'nın zulümleri, Kur'an'ın ölçülerinin dışına çıkmamızı ve dinde aşırılığa gitmemizi gerektirmiyor. Saldırının diğer zararları bir tarafa, Nebevi hareket metoduna uyup uymadığını da açık yüreklilikle biz Müslümanlar ortaya koymamız lazım. Şu endişeler, bu endişeler, şu gerekçeler, bu gerekçelerle sustuğumuz ve sadece Batı'yı eleştirdiğmiz yerde, dinde iflah olmaz aşırılığı da cesaretlendirmiş oluruz ve bu aşırılık döner içte bizi vurur. Bugün İslam coğrafyasının halinin bir sebebi de dindeki aşırılıklar değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.