Geleceğini arayan ülke; Libya
LİBYA kapladığı alan bakımından Afrika’nın Sudan, Cezayir ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nden sonra dördüncü büyük ülkesidir. Kuzeybatıda Tunus, batıda Cezayir, güneyde Nijer ve Çad, güneydoğuda Sudan, doğuda Mısır ile komşu olan...
LİBYA kapladığı alan bakımından Afrika’nın Sudan, Cezayir ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nden sonra dördüncü büyük ülkesidir. Kuzeybatıda Tunus, batıda Cezayir, güneyde Nijer ve Çad, güneydoğuda Sudan, doğuda Mısır ile komşu olan, kuzeyde Akdeniz’le kıyısı bulunan Libya’nın resmî adı, el-Cemâhîriyyetü’l-Arabiyyetü’l-Lîbiyyetü’ş-şa‘biyyetü’l-iştirâkıyyetü’l-uzmâ (Büyük Libya Arap Halk Sosyalist Cemâhiriyesi)’dır, yüzölçümü 1.759.540 km²’dir.
Nüfus ve sosyal hayat
Ülkenin nüfusu ise 7 milyon civarındadır. Nüfusun büyük bir bölümü Arap veya Araplaşmış Berberilerden meydana gelir. Resmi dil Arapça olup, halkın tamamı tarafından konuşulur. Ayrıca Berberice, Tebuca ve Sudani dillerine de çok az olmak üzere rastlanmaktadır. Libya halkının çoğunluğu Sünni’dir. Trablus, Bingazi, Derne, Zuara, Homs, Misurata ve Beyda nüfusun en kalabalık olduğu başlıca büyük şehirlerdir. Şehirlerden başka, ülkenin özellikle batı kesiminde yer alan vahalardaki insanlar, daima çölün getirdiği birtakım zorluklarla karşı karşıyadırlar. Bunlardan iç bölgelerde bulunan Sebha, Murzuh, Cufra, Derg ve Gadames vahaları nispeten kalabalıktır. Nüfusun sadece % 5’i hemen hemen tamamen çöl olan Fizan bölgesinde yaşar. Libya nüfusunun yüzde 90’a yakını Araplardan oluşuyor. Ancak belli bölgelerde çeşitli etnik gruplar (Tuaregler, Tebular, Berberîler) nüfus yoğunluğuna sahip. Bu etnik gruplar 42 yıl süren Kaddafi yönetimi esnasında koyu bir ayrımcılığa maruz kalmışlardı. Libya halkının önemli kısmı Berberî orijinli Araplaşmış insanlardan oluşuyor. Berberîler Libya’nın yerli halkı olmasına rağmen, Kaddafi yönetiminde dilleri ve kültürleri inkâr edilmiş ve zorla Araplaştırılmaya çalışılmışlardı. Bu nedenle, Kaddafi’ye karşı isyanı Berberîler desteklediler ve yeni dönemde haklarının tanınmasını talep ediyorlar.
Eğitim
Libya’da eğitim ve öğretim seviyesi düşük olup, halkın yaklaşık % 50’si okur-yazardır. 1940-1943 yılları arasında ülkedeki bütün okullar İtalyanlarca kapatılmıştı. Daha sonra yavaş yavaş okullar açılmaya başlandı ve dışardan öğretmenler getirildi. Devlet, ülkenin en önemli gelir kaynağı olan petrol gelirlerini bu alanda harcamaya hız verdi. 1956 yılında ilk üniversite (Libya Üniversitesi) açıldı. 1960 yılından sonra okulların sayısı artırıldı. 6-12 yaş grubuna öğretim mecburiyeti getirildi.
Ekonomi
Önceleri son derece bozuk olan ekonomik denge, petrol yataklarının bulunması sayesinde normale döndü. Bugünkü durum itibari ile ekonominin yardımcı unsurlarını tarım ve hayvancılık teşkil ediyorsa da, asıl ana gelir, petrol ve petrol ürünlerindendir. Son yıllardaki petrol ihracatının önemli ölçüde artışı, Libya’yı dünyaya tanıtmış ve dünyada petrol ihraç eden ülkelerin altıncısı durumuna getirmiştir. Petrolden başka diğer önemli gelir kaynağı tabii gazdır. Ayrıca deri ve post, yerfıstığı, zeytinyağı, hurma, tütün, selüloz, badem ve çeşitli cins meyveler ve turunçgiller, diğer ihracat ürünleridir. Balıkçılık diğer bir gelir kaynağı olup, özellikle ton balığı avlanır. Hayvancılık deve, sığır, merkep, at, koyun ve keçi yetiştirmekten ibaret olup; et, deri, yün ihracatı açısından önemli bir gelir kaynağıdır.
Ülkenin tarihi
Libya’nın bilinen ilk tarihi, ülkede mevcut mağara, harabe ve eski eserler üzerinde yapılan araştırmalara göre, M.Ö. 400 yıllarında yaşamış olan Berberilerle başlar. Eski Yunanlılar Libya’nın en eski yerlileri olarak bilinen Berberilere, “Lebular” ve ülkeye de “Lebu” diyorlardı. Zamanla bu kelime, “Libya” şeklinde söylenmiştir. Berberiler, uzun müddet Fenikelilerin istilasında kalmışlardır. Libya, bundan sonra birçok milletlerin istilasına uğradı ve pek çok medeniyetlerin tesirinde kaldı. Libya’yı önce Kartacalılar, sonra Romalılar idareleri altına aldılar. Romalılar buraya “Afrika” adını verdiler. Bu isim yıllar sonra bütün kıta için söylenir oldu. Libya, bunlardan sonra 642 yılına kadar Vandallar ve Bizanslıların istilasında kaldı.
Mekke’de doğan İslam güneşi, 642 yılında Libya’yı aydınlatarak, Afrika karanlığını ve Bizans zulmünü ortadan kaldırdı. Emevi orduları bölgeyi bunlardan temizleyerek, İslam dininin buralarda yayılmasına sebep oldu. Emevilerden sonra kurulan Abbasi Devletinin meşhur halifesi Harun Reşid zamanında, Libya’ya “Ifrikiye” adı verildi ve devlete bağlı valilerce idare edildi. Uzun yıllar Abbasi hâkimiyetinde kaldıktan sonra, 910 yılında Fatimilerin işgaline uğradı. Kısa bir müddet sonra, önce Eyyubi Devleti’ne daha sonra Memluklere bağlandı. Libya 1551 yılına kadar Memluk sultanlarının idaresi altında kaldı. Aynı yıllar, Osmanlı Devletinin Asya, Avrupa ve Afrika’da fetihler yaparak zaferden zafere koştuğu yükselme dönemidir.
Bir zamanlar İspanya ve Malta şövalyelerinin elinde inleyen Trablus, 1551 yılında, meşhur Kaptan-ı derya Turgut Reis tarafından fethedilmiş ve Libya, Osmanlı Devletine bağlanmıştı. Libya, 400 yıl Osmanlı adaleti ve idaresi altında huzur ve refah içinde yaşadı. Osmanlı Devletine bağlı ayrı bir il idi. Osmanlı padişahının tayin ettiği valilerce idare edilir ve her yıl devlete vergi verirdi. Fakat Osmanlı Devletinin son zamanlarında iş başına geçen İttihat ve Terakki Partisinin beceriksizlikleri, üç kıtaya yayılmış büyük Osmanlı topraklarının elden çıkmasına sebep olduğu gibi, Libya da aynı akıbete uğradı. İttihat ve Terakkicilerin tecrübesiz ve bilgisiz idareleri sırasında Libya’ya gerekli önem verilmedi. Dünyanın içinde bulunduğu siyasi buhranlar Afrika’da da kendisini göstermiş ve İtalyanlar, Libya’ya saldırmışlardır. Bundan sonra Libya, diğer Afrika ülkeleri gibi Avrupalı milletlerin mücadele alanı olmuştur. Nihayet 1911 yılında Ouchy(Uşi) Antlaşması ile ülke, İtalyanların eline geçti. Bu tarihten itibaren 1951 yılına kadar devam eden kargaşalıklar dönemine girdi.
Libya’daki mevcut azınlıkların liderleri olan Ahmed eş-Şerif, M.İdris ve M.İbn Ali el-Sanusi gibi emirler, Avrupalılara karşı isyanları başlattılar. Ülke içinde İtalyanlarla şiddetli çarpışmalar oldu. İtalyanlar birçok katliamlar yaptılar. Nihayet müttefiklerin yardımı ile 1951 yılında yabancıların idaresi son bularak Libya Krallığı kuruldu. 1953 yılında Arap Birliği’ne ve 1955 yılında da BM’ye üye oldu. Libya, 1963 yılında on yönetim bölgesine ayrıldı. Krallık, 1969’da meşruti krallık haline getirildi. Fakat çok geçmeden, iki yıl sonra ordu içindeki genç subaylar grubu ihtilal hazırlığına girdiler. O sıralarda Türkiye’yi ziyaret etmekte olan Kral İdris devrildi. İhtilal sırasında yüzbaşı rütbesiyle Silahlı Kuvvetler Komutanı olan Kaddafi, ihtilalden sonra, önce başbakan ve sonra da devlet başkanı oldu. Muammer Kaddafi, ülke yönetimini ele geçirdikten sonra “ihtilal lideri” olarak Libya’yı yeni bir düzen içine soktu. Arap-İsrail Harbi neticesi parçalanan Arap Birliği yerine Mısır ve onun yanında yer alan Arap ülkelerine karşı, Red Cephesini kurdu. Rusya ile yakın ilişkiler içerisine girerek politikasını Moskova’ya paralel bir tarzda yürüttü. Kendisinin yazdığı ve sosyalist fikirlerini ihtiva eden Yeşil Kitap istikametinde bir Arap Birliği düşüncesine kapıldı. Kaddafi, Castro politikasını Afrika kıtasında benzeri bir şekilde tatbik ederek Libya’daki birçok müesseseleri devletleştirmiş ve hür dünya ülkeleri ile olan ilişkilerini gerginleştirmiştir. 1986’dan itibaren Amerika’nın petrol ve havacılık sektörlerine uyguladığı ambargo, büyük ekonomik sıkıntıya yol açtı. 1990 yılında Kaddafi, Amerika ile ilişkilerini geliştirmeye başladı.
Tarih boyunca çok sayıda âlim yetişti
Libya’da tarih boyunca çok sayıda âlim yetişmiştir. Libya’da tarih boyunca Mâlikî âlimleri Trablus şehri ve çevresindeki yerlerde bulunan medreselerde, İbâzî âlimleri ise İbâzîliğin Kuzey Afrika’daki başlıca merkezlerinden Cebelinefûse’de eğitim görmüşlerdir. Endülüs’ün düşmesinden sonra Libya’ya göç eden Müslümanlar arasındaki âlimlerin bölgenin bir ilim merkezi olmasına büyük katkıları oldu. Baş şehir Trablus yanında özellikle Misrâte şehrindeki medreselerde ve zaviyelerde çok sayıda âlim yetişti. Mağribli âlimler hac seferleri sırasında Şeyh Ahmed Zerrûk Medresesi, Abdullah el-Mahcûb Medresesi gibi önemli ilim kurumlarına uğrayarak ders verdiler. Osmanlı idaresinin kuruluşundan İtalyan işgaline kadar geçen dönemde birçok bölgede medreseler açıldı. Trablus’un 1835’te İstanbul’a tekrar doğrudan bağlanmasıyla birlikte eğitim faaliyetlerine daha fazla ilgi gösterilmeye başlandı. İtalyan işgalini takip eden yıllarda Anadolu’ya ve Suriye’ye göç eden çok sayıda Libyalı üst rütbeli asker, âlim ve devlet adamı gittikleri yerlerde çeşitli görevlere getirildi.
Kabilelerin Kilit rolü
Libya’da tarihsel olarak hem ordu içindeki hem de ülke genelindeki güç dengelerinde, kabile yapısı ve bağlılıkları büyük rol oynamaktadır. Bu durumun farkında olan Kaddafi, ülkede güç dengelerindeki kabile faktörünü her zaman gözetmiş ve maddi mükâfatlarla kendisine bağlı kıldığı kabilelerle birlikte bir ittifak içerisine girmiştir. Kaddafi’nin çevresindeki ilk halkada kendinin de mensup olduğu Kaddafi kabilesinden ve tercihen yakın kan bağı bulunanlar yer almışlardır. Özellikle kilit askerî ve istihbari pozisyonları Kaddafi, kendi kabilesinden olanlara vermiştir. Libya’nın en büyük kabilelerinden birisi olan Megariha kabilesi ve az da olsa El-Avakir kabilesi de Kaddafi’nin güvenlik halkasında kendilerine yer bulmuştur. Libya’da her bireyin bağlı olduğu bir kabile ya da aşireti bulunuyor. Bilinen ve öne çıkan 15 aşiret-kabile ülkenin gidişatına yön veriyor. Bu aşiretler sırasıyla şöyle;
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.