Geriye doğru birkaç not

Dünyada her ne gelişme olursa olsun lehimize ve aleyhimize, Kudüs'e olan duyarlılığımızı ve sıcak gündemimizi bozmamalıdır. Zira Siyonistler hiç boş durmuyorlar. Hem sürekli bir işgal çabasındadırlar hem de direnişi yok etmek ve Filistinlileri daha kolay katletmek amacıyla orman kanunları hazırlamaya çalışıyorlar.

Bununla beraber İran'daki olaylar ile ilgili geç de olsa birkaç not paylaşmak istiyorum. Doğrusu geç de sayılmaz çünkü domino taşları gibi ardından Sudan'da ve yine en son Tunus'ta da ekonomik gerekçeler gösterilerek bazı gösteriler düzenlendi, düzenleniyor. Oysa İran'daki gösteriler ekonomik nedenlerle başladıysa da gösteriler sırasında atılan siyasi sloganlar, aslında amacın çok daha büyük olduğunu göstermişti.

Kimileri belki de beğenmedikleri yönetimlerin düşeceğine sevindiler ama artık acı tecrübelerin bize bir şeyleri öğretmiş olması gerekirdi.

Tecrübeler gösteriyor ki kaos ve savaşta kaybeden mazlum halk oluyor. Tüketilen enerji, ümmetin birikmiş enerjisi oluyor. ABD ve israil'in destek verdiği bir eylem kime karşı olursa olsun Müslümanların hayrına olmuyor.

Bazı yanlışlardan dolayı kalplerinde birikmiş kızgınlıkları sebebiyle halkı Müslüman olan bir ülkeye karşı ABD ve israil'in yanında durmak; vicdanımızın ne kadar rüzgar önünde sallantıda olduğunu gösterdi.

İran'daki olayları ABD'nin müdahalesini arzular seviyede takip edenler bilmez mi ki; oraya dökülecek bombalarda katledilecek mazlumlar ile Halepçe'de katledilen mazlumların kanları arasında herhangi bir fark yoktur.

İslam ülkeleri, liderleri ile halklarıyla tepkilerinden dengeli ve tutarlı olmalı. Zalime “Zalim” demek için zalimin kendilerine dokunmasını beklememeli. Zalimin zulüm işlediği coğrafyaya göre de tavır takınmamalı. Zalimin kimliğine göre de hareket etmemelidirler. Bugün maalesef devletler devlet çıkarları için bu ilkeden taviz vermektedirler. Hatta bırakın devletleri; cemaatler, dernekler ve vakıflar dahi konjonktüre göre tepki göstermektedir.

Bakıyorsunuz bir kesim Yemen'deki abluka ve savaştan dolayı açlıktan kırılan, hastalıklarla mücadele eden Yemen halkını gündemine alırken; diğer bir kesim ise Suriye'de, örneğin Doğu Guta'da açlığa mahkum edilen, İdlip'te üzerlerine bomba yağdırılan halkın mazlumiyetini gündeme getirmektedir. Oysa mazlum her yerde mazlumdur.

Bugün Çin ile aramızda herhangi bir sorun olmasa bile Doğu Türkistan'daki zulmü görmezden gelemeyiz. Konjonktüre göre Rusya'nın zulümlerini dile getirip, ilişkiler iyi hale geldiğinde, Kafkaslarda yaptıklarını görmezden gelirsek; mazlum halkların umudu olamayız. Özelde, Türkiye eğer yeryüzünde yaşanan zulümlere karşı ses veriyorsa, bu sesin etkili olabilmesi için öncelikle kendi içerisinde yaşanan adaletsizlikleri gidermesi gerekiyor. Nitekim 28 Şubat adaletsizlikleri bunların başında geliyor.

Katliamlara tepki gösterirken dünyanın herhangi bir ülkesinin bize destek anlamına gelebilecek açıklamalarını da dikkatle karşılamalıyız. Ümmetin heyecan ve enerjisi emperyalistlerin satranç oyunlarına malzeme olmamalıdır.

Bugün neredeyse tek ortak noktamız Kudüs kalmıştır. Hatta ABD'nin yeni siyasetinin ekran yüzü deli Trump'ın Kudüs kararı olmasa; Kudüs'ü dahi ancak Gazze'ye hava saldırılarında konuşmaktayız. Konuşanlar da kimi zaman asıl gündeme yoğunlaşmak yerine birbiriyle uğraşmakta, birbirlerinin iyi niyetinden şüphe etmekte ve birbirlerini yargılamaktadır.

Kısaca; İslam ülkelerine emperyalistler tarafından ne gerekçeyle olursa olsun yapılacak olan müdahale ve kışkırtmaları benimsemek akıl kârı değildir.. Ancak şunu da görmezden gelemeyiz İslam ülkeleri kendi içlerindeki problemlerini halletmek zorundadır, halklarının sıkıntılarını gidermek ile mükelleftirler. Bugün İran 40 yılın ardından hala neslini yetiştirememişse, hala ekonomisini düzlüğe çıkaramamışsa bir kere dönüp kendini sorgulaması lazımdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.