Gözler Kaymış Yürekler Gırtlaklara Dayanmıştı
“Ben (Amr b. Avf), Selman, Huzeyfe b. Yeman, Numan b. Mukarrin ve ensardan altı kişi, kendimize ayrılmış olan kırk arşınlık yeri kazıyorduk.
“Ben (Amr b. Avf), Selman, Huzeyfe b. Yeman, Numan b. Mukarrin ve ensardan altı kişi, kendimize ayrılmış olan kırk arşınlık yeri kazıyorduk. Zübab’ın dibinden kazarak nemli tabakaya kadar inmiştik ki, Allah hendeğin karnından ak ve parlak bir kaya çıkardı. Onunla uğraşırken, balyoz, kazma, kürek, külünk gibi demir araçlarımız kırıldı, kazı işinden aciz kaldık. Bunun üzerine: “Ey Selman! Resulullah (sav)’a git de şu kayadan dolayı çektiğimizi haber ver” dedik. Resulullah (sav) o sırada kıldan dokunmuş bir Türk çadırının içinde dinleniyordu.
Selman: ‘Ya Resulallah! Babalarımız, analarımız sana feda olsun! Hendeğin karnından, karşımıza ak bir kaya çıktı. Onunla uğraşırken, bütün demir araçlarımız kırıldı. Kazmaktan aciz kaldık! Çizmiş olduğun çizgiden sapılacak olan yer yakın olduğuna göre, o kayanın yanından biraz sapıverelim mi, yoksa bu hususta bize vereceğin bir emir var mı? Biz senin çizdiğin çizgiyi aşmak istemiyoruz’ dedi. Resulullah (sav): ‘Ver bana balyozu ey Selman!’ buyurdu. Selman’ın balyozunu aldıktan sonra, hendeğin içine, yanımıza indi. Biz, dokuz kişi, hendeğin bir tarafına çekildik. Resulullah (sav) kayaya elindeki balyozla öyle bir darbe indirdi ki kaya yarılıverdi. Ondan bir şimşek çıkıp Medine’nin iki kayalığı (dağı) arasını aydınlattı. Resulullah (sav) ‘Allahu Ekber!’ diyerek fetih ve zafer tekbiri getirdi. Biz de tekbir getirdik. Sonra, kayaya balyozla ikinci bir darbe daha indirdi. Yine, ondan karanlık bir evdeki kandil gibi Medine’nin iki kayalığı (dağı) arasını aydınlatan bir şimşek çaktı. Resulullah (sav) “Allahu Ekber!” diyerek fetih tekbiri getirdi. Biz de tekbir getirdik. Resulullah (sav), balyozla üçüncü darbeyi indirince kayayı parçaladı. Darbeyi indirdiği zaman yine, ondan Medine’nin iki kayalığı (dağı) arasını aydınlatan bir şimşek çaktı. Resulullah (sav) yine “Allah−u Ekber” diyerek fetih tekbiri getirdi. Biz de tekbir getirdik. Selman, elinden tutarak, Resulullah (sav) ’ı hendekten yukarı çıkardı.
Selman: ‘Babam−anam sana feda olsun ya Resulallah! Ben şimdiye kadar hiç görmediğim şeyi gördüm’ dedi. Resulullah (sav), yanındakilere: ‘Selman’ın gördüğünü siz de gördünüz mü?’ diye sordu. ‘Evet, babalarımız−analarımız sana feda olsun ya Resulallah! Sen vurduğun zaman kayadan dalga gibi şimşek çaktığını biz de gördük. Sen tekbir getirdin, biz de tekbir getirdik. Biz bu ışık parıltısından başka bir şey görmedik’ dedik. Resulullah (sav): ‘Doğru söylediniz! Ben kayaya ilk darbeyi indirdiğim zaman çıkan, sizin de gördüğünüz şimşek, bana Hire şehrinin köşklerini ve Kisra’nın Medainini aydınlattı da onlar bana köpeğin altlı üstlü yan dişleri gibi göründü. Cebrail de ümmetimin oralara hâkim olacaklarını haber verdi. Kayaya ikinci darbeyi indirdiğim zaman çıkan, sizin görmüş olduğunuz şimşek, bana Rum ülkesinin kızıl köşklerini, saraylarını aydınlattı da onlar bana köpeğin altlı üstlü yan dişleri gibi gözüktüler. Cebrail de ümmetimin oralara hâkim olacaklarını bana haber verdi. Sonra kayaya üçüncü darbeyi indirdiğim zaman, sizin de görmüş olduğunuz şimşek, bana San’a diyarının köşklerinin saraylarını aydınlattı da onlar bana köpeğin altlı üstlü yan dişleri gibi gözüktüler. Cebrail de ümmetimin oralara hâkim olacaklarını bana haber verdi.
Sevininiz ki ümmetim, yardıma ve zafere nail olacaklardır!
Sevininiz ki ümmetim, yardıma ve zafere nail olacaklardır!
Sevininiz ki ümmetim, yardıma ve zafere nail olacaklardır!
Bu yardım vaadi kendilerine müjdelenince, Müslümanlar; “Allah hamd olsun ki, O vaadinde sadıktır. Kuşatıldıktan sonra yardıma nail olacağımızı bize vaad buyuruyor” diyerek sevindiler.
Selman−ı Farisi; “Ben bütün bunların vuku bulduğunu görmüşümdür” demiştir.[1]
Uhud’dan sonradır. Yahudiler hıyanetlerine karşılık Medine’den sürülüp Haybere yerleşmişlerdir. Müslümanları ebedi düşman ilan eden Yahudiler boş durmayıp Mekke müşrikleri başta olmak üzere çevre kabilelerle anlaşarak Müslümanlara saldırı hazırlıkları yapmışlardı. Medine’yi dört taraftan saran Yahudiler bununla da yetinmemiş içerden de darbe vurmak için münafıklarla anlaşmışlardı. Bu kez her şey tamamdı. Resulullah’ın ve Müslümanların artık kurtuluş imkânı kalmamıştı. Böylece büyük projelerin gerçekleşmesi için her şey hazırdı.
Zahiren durum böyleydi. İnsan aklıyla düşünüldüğünde sonuç Müslümanlar açısından vahimdi. Düşman tarafından toplanan on iki bin kişilik tam teçhizatlı orduya karşı Müslümanların sayısı üç bin idi. Yani bir Müslüman’a dört düşman düşüyordu. Hem de azılılarından… Manzara dehşet verici... Her taraf kuşatılmış, sığınılacak bir yer de yok. Münafıklar içeride fırsat kollamakta. Kur’an-ı Kerim’de durumla ilgili zikredilen şu ayeti kerime söze hacet bırakmayacak şekilde durumu resmetmektedir. “Hani (onlar) size, üstünüzden ve alt tarafınızdan gelmişlerdi. Ve o vakit gözler kaymış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı ve Allah hakkında türlü türlü zanlarda bulunuyordunuz. İşte orada mü’minler imtihan edilmiş ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.”[2]
Durumun vahametini ve içinde bulunulan manzarayı insan bakış açısıyla, münafıklar tarafından söylenen şu sözler açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Münafıklar “O size Yesrib (Medine)’den Hire’nin köşklerini ve Kisra’nın Medainini gördüğünü ve oraları fethedeceğini haber veriyor. Sizler ise düşmanlarınıza karşı ortaya çıkmaya güç yetiremiyor, hendek kazmaya çalışıyorsunuz?” diye söyleniyorlardı. Amr b. Avf oğullarının kardeşi olan Muattıb b. Kuşeyr de bu bozguncu münafıklar arasında idi ve “Muhammed, Kisra ve Kayser’in hazinelerinden yararlanacağımızı bize va’d edip duruyor! Hâlbuki bu gün hiçbirimiz abdest bozmaya gidip de sağ döneceğinden emin bulunmuyor” derken, bazıları da “Allah ve Allah’ın Resulü bize bir aldatıştan başka bir şey va’d etmemişler” demişti.[3]
Gel gör ki bu, görünen hal idi. Ve bu, kâfirlerin hesabı ve tuzağıydı. Fotoğrafın görünen kısmıydı. Bir de henüz fotoğrafın tab edilmemiş diğer kısmı da vardı. Bu da Kadir−i Mutlak’ın hesap ve tuzağıydı. “Doğrusu onlardan öncekiler de (peygamberlerine) tuzak kurmuştu. Fakat bütün tuzaklar (ını neticesiz bırakmak) Allah’a aittir. (Çünkü O) herkesin ne kazanmakta olduğunu bilir. Kâfirler de bu (dünya) yurdun (un gerçek) akıbetinin kimin olduğunu yakında bilecektir.”[4]
Resulullah (sav), balyozu indiriyor; Kisra’nın Medaininin fethi… Bir darbe daha: Rum ülkesinin kızıl köşklerinin fethi… Ve bir darbe daha: San’a diyarının fethi… İki farklı dünya... İki farklı durum… Birbirine zıt açıklamalar… İman edenler sevinmekte. Münafıklar alay, kâfirler işi bitirmek için acele etmede. İman−nifak mücadelede... Hak−batıl arenasında ümit−ye’s kavgada… Mü’minler Allah ve Resulüne dayanmada. Kâfir ve münafıklar zahiri sebeplere ve güce bel bağlamada…
…
Savaş bitmiş, iman’ın lezzetini tadıp ümidini yitirmeyen mü’minler galipken alay ve istihza edenlerin boynu büküktür. Bir avuç mü’min Resulullah’ın etrafında küme küme sevinç içinde. Savunmadan çıkıp saldırıya geçmenin müjdesiyle fetihler düşüncesinde… Kalpler mutmain, sükûnet içinde…
Kadere bakın ki bu gün de Müslüman, Yahudi ve yandaşlarınca dört bir taraftan sarılıp saldırıya uğramaktadır. İslam düşmanları bütün güçlerini toplayıp Müslümanları yok etme hesabındadırlar. Allah’a dayanmayıp zahiri sebeplere bağlananlar tıpkı o günkü gibi işin artık bittiğini zannetmektedirler. Ümitleri tükenmiş, dermansız kalmışlardır. Allah’a bağlanıp Resulüne kulak verenler her şeye rağmen ümitvar olup hendekler kazmaya devam etmektedir. Kimilerine göre faydasız görünse de…
Şu gerçek unutulmamalı ve bilinmeli ki, Yüce Rabbimiz o gün nasıl kullarına yardım ettiyse bu gün de edecektir. O gün nasıl düşmanlarını mağlup edip Fetih kapılarını açtıysa bu gün de açacaktır. Yeter ki onlar gibi inanıp onlar gibi yaşayalım. Boş durmayıp ümitsizliğe kapılmadan hendekler kazalım. Düşmanın görünen gücünün kof ve boş olduğunu, nurların parıldayıp zaferlerin birer birer gerçekleştiğini göreceğiz. Sarsılmayan kalelerin, baş edilemeyeceği sanılan orduların yerle bir olduğuna tanıklık edeceğiz Allah’ın izniyle… Çünkü bu bize, Allah ve Resulü’nün vadidir.
Sevininiz ki ümmetim, yardıma ve zafere nail olacaklardır!
Sevininiz ki ümmetim, yardıma ve zafere nail olacaklardır!
Sevininiz ki ümmetim, yardıma ve zafere nail olacaklardır!
Söyleyen ne güzel söylemiş. “Ye’sin burnunun rağmına olarak ben bütün dünyaya işittirecek derecede kanaat−i kat’iyemle derim:
İstikbal, yalnız ve yalnız İslamiyet’in olacak. Ve hâkim, hakaik−i Kur’aniye ve imaniye olacak. Öyleyse, şimdiki kader−i ilahi ve kısmetimize razı olmalıyız ki, bize parlak bir istikbal, ecnebilere müşevveş bir mazi düşmüş.[5]
İnzar Dergisi
[1] İslam Tarihi (Asım Köksal)
[2] Ahzab süresi: 10
[3] İslam Tarihi (Asım Köksal)
[4] Ra’d süresi: 42
[5] Hutbe−i Şamiye (Bediüzzaman Said Nursi)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.