Şehzade DEMİR
Güvenli Bölge Planı Özürlü Bir Plandır
Türkiye'nin öteden beri Suriye'nin kuzeyi ile ilgili kabul ettirmeye çalıştığı bir "Güvenli Bölge Planı" vardır. Sayın Erdoğan'ın BM Genel kurulunda da anlattığı bu planın detayları son birkaç gündür medyada da tartışılmaya başlandı. Daha uzun bir süre de tartışılacağa benziyor. Zira hem bölge ülkelerini, hem Suriye'yi hem de bölgede yaşayan bütün halkları derinden etkileyecek olan bu planın derin bir mühendisliğin sonucunda ortaya çıktığı hemen anlaşılmaktadır.
Bu plana göre 480 km'lik sınır hattı boyunca her biri 30 bin nüfuslu on tane şehir, yine her biri en az 5 bin nüfuslu 140 tane de köy sıfırdan inşa edilecek. Buralara ilk etapta Türkiye'de bulunan bir milyon mülteci yerleştirilecek. Sonraki süreçlerde buralara yerleştirilecek olan mülteci sayısı iki milyon kişiye çıkarılacak. Bu bölgede toplamda 200 bin konut yapılacak, konutlara yerleştirilecek her bir aileye de ayrıca tarım arazisi verilecek.
Bu planı incelediğimde, Türkiye'nin Suriye'deki yanlış politikalarının halen devam ettiğini ve bu yanlış politikalara çok ağır bedellerin bundan sonra da ödenmeye devam edeceği kanaatine vardım. Türkiye, halen çözüm yönünde bir irade ortaya koymuş görünmüyor. Zira Türkiye'nin güvenliğini sağlama saikinin böyle bir planın gerekçesi olması asla makul değildir. Kaldı ki güvenliğin bu şekilde sağlanması da mümkün değildir.
480 km uzunluğunda ve 30 km derinliğindeki bölge sahipsiz bir coğrafya mıdır? Oralarda hiç mi insan yaşamıyor? Oralarda yaşayan iki milyon insanın evini, toprağını, memleketini, o insanların yüzyıllardan beri hayatlarını idame ettikleri ata diyarını rızaları olmadan alıp başkasına vermek, onları da zorla başka yerlere, yine başkasının toprağına sürmek ne kadar gerçekçi, ne kadar uygulanabilir, ne kadar insani ve ne kadar makul bir projedir? Açıkçası top yekün bir milleti sürgüne göndermek, yine onların yerine başka bir toplumu aynı şekilde sürgün getirmek kim ne derse desin büyük bir yanlıştır. Kendi saadetimizi başka milletlerin felaketinin üzerine inşa etmenin bir gerekçesi olamaz.
Daha önce Esat bunu yapmıştı. Kürtlerin evlerini, topraklarını zorla ellerinden alarak köy ve şehirleri araplaştırmıştı. Sonrasında PYD benzer şeyler yaptı. Bölgenin siyasi demografisini değiştirerek PKK'li olmayan bütün Kürtleri ya öldürmüş ya da ülke dışına sürmüştü. Şimdi aynısını Türkiye mi yapacak? Bu durum, yerleri değiştirilecek olan halklar arasında yüzyıllarca sürecek olan sorun, kavga ve savaşların sebebi olmayacak mı? Bilmek gerekir ki eğer böyle bir şey yapılacaksa bu coğrafyanın tamamı, yüzyıllarca istikrarsızlık ve kargaşaya mahkum bırakılmış olacaktır. Syces Piccot anlaşması ile bu coğrafyalar, çizilen suni ve sorunlu sınırlar nedeniyle yüz yıldan fazladır kan ağlıyor. Tecrübe edilmişi bir daha tecrübe etmenin bir anlamı yoktur.
Türkiye'deki Suriye vatandaşı mülteciler için sadece bir tane çözüm vardır. O da bir an evvel Suriye'de barış ve sükûnetin sağlanması ve herkesin kendi evine dönebilmesidir. Bunun çözümü de ABD ile veya Rusya ile masaya oturmak değildir. Komşu ülkelerin kendi aralarında oturup bir birlerinin güvenliklerini teminat altına almak suretiyle bir birinin elinden tutmasıdır. Bu hususta Türkiye ve Suriye arasında 1998 yılında imzalanan Adana Mutabakatı anlamlıdır. Benzeri yeni mutabakatlarla iki ülkenin bir birinden tam anlamıyla emin olması, birçok sorunun çözümü olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.