Menderes YILDIRIM

Menderes YILDIRIM

Güzel temsil etmek

Meşruya götüren;  insanı hayran bırakan her iş ve nesne “güzel” kavramıyla ifade edilir. Güzel; yoktan var edene varmanın da anahtarıdır.  Üstad’ın deyimiyle; “Güzel gören, güzel düşünür; güzel düşünen, hayatından lezzet alır.”

Ayet ve hadislerde güzellik ile ilgili çok ifade vardır. Bunları saymaya kalksak, bir kitap oluşur. Yani; İslamiyet’te bu kavrama uymayan hiçbir durum, söz bulunamaz.

Hakikat buyken; İslam âleminin şu mevcut durumuna nasıl izah getirmek lazım ve ne yapmak lazımdır. Gücümüz nispetinde izah etmeye çalışalım.

Adam; küçücük çocuğunu bir Allah Dostu’na götürür : “Hocam, bu çocuğu nasıl yetiştireyim?”  deyince; “Sen hiç karışma, Allah’ın yarattığı şekilde bırak yeter!” cevabını alır. Doğru. Çünkü Rabbim her şeyi zaten güzel hem de “en güzel şekilde yaratmıştır”(Tin:4).

Mesele; fıtratı bozmamak, Allah’ın sanatına sahip çıkmak. İmam Humeynî’nin bir tanımını beğenirim: “İlahi grupların özelliği; kişileri, kendilerine değil, Allah’a çağırmalarıdır.” Günümüzdeki ciddi bir sorun da budur sanırım. İnsanın yaratılışı güzel, davamız olan İslamiyet haliyle güzel ancak Müslümanların güzele ulaşmasında ciddi sonunlar yaşanıyor. Güzele zor ulaşıyoruz veya ulaşmaya ramak kala gerisin geri en başa dönüyoruz. Bu bir kader değil, kendi kazancımız diye düşünüyorum.

Basitinden alırsak; “kulluk; giyim-kuşam, konuşmak, sosyal ilişkide bulunmak, araç kullanmak, çalışmak, dost-arkadaş seçmek…” hâsılı yaşamın her alanında “güzeli hedeflemek,” ona ulaşmaya çalışmak gibi bir mecburiyetimiz vardır.

İslamiyet gibi bir endişesi olan, O’nu gaye edinen birinin; “giysi, evi, kullandığı araçları” dünya metaının kölesi olmuş, özgürlüğünü maddeye kaptırmış “sosyetenin markası” olmak zorunda değil, hatta hiç değil ancak eldeki mevcutları temiz olmak zorundadır. Zaten bir insan; fizikten ziyade “temiz, bakımlı” olmakla güzelleşir, çekici olur. Mü’min, zengin olmayabilir ama temiz olmak zorundadır.

Müslüman, siyasette de temiz olmak zorundadır. Dikkat edilirse şu veya bu şekilde, temiz siyaset yaptığını iddia edip iddialarını ispat edemeyenler; eninde sonunda itibarsızlaşıp siyaset çöplüğünde uyanırlar.  Gerçek doğrularından şaşmayanlar ise, nihayetinde hedeflerine varırlar.

Mesut Yılmaz’ın –nazik, zor zamanda-  İHL’ler için; “siyasî hayatıma mal olsa dahi, bitireceğiz!” ifadeleri; Ecevit’in,  TBMM’deki ilk başörtülü Merve Kavakçı’ya; “Bildirin şu kadına haddini!” ifadesi; Demirel’in, Çiller’in hem de Amerikalı bürokratlara sarf ettikleri “..ben İslam’ın panzehiriyim” yönündeki sözleri; 28 Şubatçıların, despotlukları için, “1000 yıl sürecek; ..İslam’ı bu memlekette bitireceğiz!”  gibi ifadeleri, çirkindi ve  kendilerini bitirdi. Şimdi, “Necasetten tahareti” daha iyi anlıyoruz.

Öte yandan bir merhum Menderes, Erbakan ve Yazıcıoğlu gibi siyasetçiler, ezici çoğunluk tarafından rahmetle anılıyorlar. Bunda, “mağdur ve mazlum konuma sokulma” durumlarının payı varsa da merhumların, “halktaki güzelliklere yaklaşma ve halka benzeme çabalarının” büyük payı vardır. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’da da durum aynıdır. Hatta günümüzün; karanlık emellere alet olmuş “İslamî kimlikli güruh, iç ve dış komploları” düşünülürse; liderin halkla bütünleşmede, daha zor sınavları aştığı, başardığı rahatlıkla söylenebilir.

Görülüyor ki siyaset kiri ve hileyi kaldıramıyor. Temizlik, siyasette de başarıya götürür.

Savaşta temizlik olabilir mi? Elbette! Hz Peygamber (a), “vurduğunuz zaman dahi en iyi şekilde vurun” derken ateş hattındaki kırmızıçizgileri belirtiyordu. İslam’ın “savaş hukukunda; kadına, çocuğa, yaşlıya, silah kullanmayan yetişkinlere silah çekilmez.” İslami kimi grup ve cihad cephelerinin uyguladığı  “amatör İslam hukuku;” rahmet ve merhamet dininin hukukunu kapsayamaz.

Mısır, Cezayir, Nijer’deki Ulusalcı ve emperyalist uşaklarının uyguladığı; Müslümanları, istedikleri tarzda bir savaşın içine çekip onları kamuoyunda yaftalamak, nihayetinde de iç ve dış desteği arkalarına alarak bunlara ağır cezalar verebilmektir.

İslamî coğrafyalar, gerçekten ağır sınavlardan geçiyor. “Allah; sabır, cesaret, basiret ve daha da önemlisi gaybi yardımlarını versin! Bu “dar boğazları, handikapları, ihanetleri aşmak hakikaten zor.”

Gururumuz olan, hepimizin İslami bilinci almasında birinci dereceden etkisi olan Mısır İslamî hareketi, 1948 İmam Hasan el Benna’dan beri ağır bedeller ödedi, ödüyor. “İslamî ve insanî davaların olduğu her İslam coğrafyası da ağır bedeller ödemeye” devam ediyor. Arş-ı Ala’ya çok ÂH’lar ulaştı, ulaşıyor. “Bela” ve “zaferin” ineceği yer belli.

Şehid kanlarına bulanan İslamî Coğrafyalardaki “İslam Bağının Bülbülleri,” Cennet Bağlarına uçmaktadırlar. Bu da vahşetin içindeki güzellik işte! Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.