Abdullah ASLAN
Ha gayret!
Geçen haftaki yazımızı Türkiye gündemini uzun süre meşgul eden ve daha da meşgul edecek görünen “görüşmeler”e ayırmış ve bunların bir yerlerde yapılacak infazlarla inkıtaa uğratılmaya çalışılacağını söylemiştik. Yazıyı yazdığım Perşembe sabahı Fransa’daki infazlar yansıdı basına. Bunun, görüşmeleri nasıl etkileyeceğini hep beraber göreceğiz.
Tabii ki kimi okurların itirazlarına rağmen ben bu görüşmelerin iki taraf arasındaki kendi problemleriyle alakalı olması gerektiği hususunu tekrar ifade ediyorum. Kürt sorununda temsiliyet problemi çözülmeli. Dini hassasiyeti yüksek bu halkın temsilcilerinin kimler olması gerektiği konusu iyi düşünülmeli. Birkaç satırla da olsa yapılan yorum ve atılan e-maillere böylece cevap vermiş oldum.
Tabii ki kimi okurların itirazlarına rağmen ben bu görüşmelerin iki taraf arasındaki kendi problemleriyle alakalı olması gerektiği hususunu tekrar ifade ediyorum. Kürt sorununda temsiliyet problemi çözülmeli. Dini hassasiyeti yüksek bu halkın temsilcilerinin kimler olması gerektiği konusu iyi düşünülmeli. Birkaç satırla da olsa yapılan yorum ve atılan e-maillere böylece cevap vermiş oldum.
Şimdi gelelim bu haftaki konumuza. Malumunuz daha önce Başbakanın başörtüsüyle ilgili tutumundan söz etmiş ve Başbakanın bu sorunu çözeceğinden dem vurmuştuk. Yeni gelişmelerle yine çözüm cihetiyle kıpırdanmaların olduğu görülüyor, ancak ilgili ve yetkililerin, konuyu ikide bir o yana bu yana çekmeleri de açıkçası pek anlamlı gelmiyor.
Okullara gönderilen yönetmelik sonrası çeşitli vesilelerle hükümet yetkililerine “bu başı açık ibaresi niye korundu?” diye yöneltilen sorulara ilk cevapları ilginçtir çünkü hep “öyle bişey yok” diye yanıt verdiler. Bir vesileyle karşılaştığımız Bakan Egemen Bağış Bey bile soruyu soran arkadaşımıza “hayır öyle bir şey yok, varsa bana e-mail atın” diyerek kartını verdi.
Doğrusu var olan bir konuyla ilgili verilen bu cevaplar pek de şık olmuyor. Bu ibare vardır ama bunun ilgası için çaba hangi yöndedir o ifade edilmelidir. İşte tam da Milli Eğitim Bakanı bunu değerlendirmiş.
Kendisiyle görüşen gazeteciye “Doğrudur o ibare vardır ama biz bu yasağı daralttık” diyerek ibarenin oluşunu tasdik etmekle beraber bazı özgürlüklerin de önünün açıldığını ifade etmiş. Bakan “Aslında biz ‘yeni yönetmelik’le bu kapsamı o kadar daralttık ki sadece ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerini kapsama alanı içinde tuttuk. Bu ne demek biliyor musunuz? Üniversite öğrencileri, öğretmenler, hizmetliler, idari görevliler, okul idarecileri yönetmelikte yer alan ‘başı açık olacak’ kapsamına dâhil değildir” şeklinde beyanat vermiş.
Buna göre Bakan Bey’in saydığı bütün alanlar ve görevliler için başörtüsü problemi kalmamıştır; bunlar diledikleri gibi başörtülü halleriyle işlerine gidebilirler. Eğer Bakan Bey’in bu açıklaması doğruysa o zaman Diyarbakır’da başörtüsüyle okula giden ve müdürün hışmına uğrayan öğretmen Sevgi Yılmaz olayı için acilen bir soruşturma açılmalı ve ilgililerden bunun hesabı sorulmalıdır. Bunu hangi yönetmeliğe dayanarak yapmışlardır ortaya çıkarılmalıdır.
Bakan Bey’in çeliştiği ikinci nokta ise daha önce “Biz isteseydik tamamen serbest bırakırdık” sözüne karşılık şimdiki aksi yönde yaptığı açıklamadır. Görüşen gazetecinin “Yasak tamamen kalksa ne olurdu” sorusuna Bakanın “Tamamen kalkması MEB’in tasarrufunda olsaydı bunu zaten yapardık!” cevabı bir hayli dikkat çekicidir. Daha önce hepimiz biliyoruz ki “bizim inisiyatifimizdeydi…” dediler şimdi ise “tamamen bizim inisiyatifimizde değil” şeklinde bir açıklama yapmış oluyorlar. İşin daha ilginç olanı, eğer Bakan, bunun inisiyatiflerinde olmadığını söylüyorlarsa o zaman kimin inisiyatifindedir? Vatandaş olarak öğrenmemiz hakkımız olsa gerek. Bunu kim niye engelliyor? Cevap arayan sorular bunlar.
Hâsılı, “söyledi-söylemedi”leri “vardır-yoktur”ları bir kenara bırakarak “Ha Gayret! Yapın bir açıklama, atın sağlam ve akil bir adım. Serbest olsun bu İslami kıyafet. Yeri gelmişken söyleyeyim, YÖK’ün kıyafetle ilgili attığı adımı önemsiyorum. 10 Milyon İmza Kampanyası’na gerek kalmadan yüreklere bir su serpin artık. Bu adımı atanları iyilikle yâd edeceğiz.
Bu arada Memur-Sen’in başlattığı ve birçok sivil toplum kuruluşu yanında Hüda Par ve MİNHAP’ın da destek verdiği Başörtüsüne Özgürlük İmza Kampanyası’na bir kez daha herkesi davet ediyorum.
Not: Yolumuzu açmak, İslami sorumluluğumuzu hatırlatmak, hakkı haykırmak için mücadele veren ve bu uğurda şehadet şerbetini içerek Hakk’ın rahmetine kavuşan muvahhidlere, Rehber’lere, şehidlere selam olsun; Allah, şefaatlerine nail eylesin! Şehadetlerinin sene-i devriyesi münasebetiyle İslam davası uğruna şehadete vasıl olan Müslümanları unutmayıp yâd eden dava erlerine de ayrıca selam olsun!
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.