M. Emin ÖZMEN
Haddi aşmak
Bundan bir ay önce dünya gündemi çok farklıydı. Ya da en azından yaşadığımız kara parçasında çok farklı konular konuşuyorduk. Suriye, Kürd sorunu, mültecilerin Avrupa’ya geçişleri gibi konular vardı gündemimizde.
Şu an hayata ara vermiş durumdayız. Özellikle “Ara verdik” diyorum. Çünkü korona virüs etkisini kaybettiği an, kaldığımız yerden hatalarımıza, günahlarımıza, zulümlerimize devam edeceğiz!
Dünyanın şu anki durumuna baktığımızda, son uyarıları yaşıyor gibi bir halimiz var. Sanki görünmez bir el hepimize kırmızı kart gösterdi. Herkes bulunduğu yerde donup kaldı. Bu bir uyarıysa -ki uyarı- o zaman toplum ve fert olarak gereken hisseleri almalıyız.
Helak edilmiş toplulukların tarihte yaşadıkları serencamı incelediğimizde, günümüzde yaşadığımız korona afeti ile benzerlikler taşıdığını görmekteyiz. Onlara da helak öncesi son uyarılar yapılmaktaydı.
Hz. Nuh (as) kavmini çok uyardı. Zamanın kavmi bu uyarılara kulaklarını tıkıyorlardı. Ta ki Nuh (as) deniz olmayan bir yerde, gemi inşa edene kadar. Yapılan gemi ile dalga geçen insanlar; “Ey Nuh! Herhalde peygamberlik kâr etmeyince marangozluğa başladın. Hem sen bu gemiyi hangi suda yüzdürmeyi düşünüyorsun?” diyerek eğleniyorlardı.
Tipik tavsiye, kabul etmezlerin tavrıdır bu. Bu tipler, kendi iyilikleri için çalışanlara hakaret edip, çalışmalarını engellemeye çalışırlar. Gelinen nokta, ikazların kar etmediği o kör inadın tepe noktasıdır. Sonrası ise azaptır.
Hud (as)’ın kavmi bizzat Peygamberlerinden azap istiyorlardı. “Söyle Rabbine de, şu bahsettiğin azabı üzerimize bir yağdırsın. Bir omuz darbesi o azabı geri göndeririz.” şeklinde sözler söyleyerek, belirttiğimiz o tepe noktasını aşıyorlardı. Azap hak olunca, ilk etapta memleketlerine yağmur yağmadı. Bu süre onlar için bir uyarıydı.
Uzun bir aradan sonra gökyüzünde bir bulut belirdi. Bu bulut beklenen azabın ta kendisiydi. Ama onlar bulutu yağmurun habercisi olarak algılayıp, kahkahalar eşliğinde Peygamberleri ile dalga geçmeye devam ettiler: “Hani yağmur yağmayacaktı. Bak bu gelen bulut bizlere yağmur yağdıracak” diyorlardı. Her ne kadar Hud (as); “Gelin Allah’ın emirlerine teslim olun. Gelen bulut son uyarıdır ve yağmur değil, azap yüklüdür” dedi ise de kimseyi inandıramadı. Sonuçta boğazların kavrulduğu bir kasırgayı hak eden bu topluluk, tarih sahnesinden çekilmek durumunda kaldı.
Lut (as) kavmini ahlaklı olmaya davet ediyordu. Ama onlar yeryüzünün en çirkin fiillerinden birini yaparak haddi aşıyorlardı. Peygamberlerine kulak asmıyorlardı. Ta ki Lut (as)’a insan görünümlü iki melek gelene kadar. Lut (as)’ın hanımından gelenleri duyan halk, kapısının önünde birikti ve gelenler ile belirtilen çirkin fiili yapmak istediler. İşte bu sınırlarının tepe noktası idi. Bundan sonrası haddi aşmaktı ki o şehrin altı üstüne getirildi.
Örnekler çoğaltılabilir. Ancak günümüze gelecek olursak; bu korona salgını geçmiş toplulukların azap öncesi son uyarı aşamasına benziyor. Salgın insanlığın bütününü ilgilendirdiğine göre, sebepler zincirinde insanoğlunun işlediği günah ve zulümlere bakmamız icap edecek. Yukarıda sırladığımız kavimlerin kat kat üstünde cürümler işleyen günümüz insanlığı, ortak bir kanaatle böyle bir uyarıyı hak etti kanaati hâsıl oluyor. Önemli olan bu uyarının tepe noktasında dahi ders alıp almayacağımızdır.
Bizzat yaşadığımız bu kara parçasında, bahsettiğimiz tepe noktasına yaklaştığımıza dair emareler duyuyor/görüyoruz. Sosyal medyada yapılan duaları dalgaya alıp; “Hangi dua kaç kere okunduğunda, hangi mikrobu öldürüyor?” şeklindeki sözlerle hadlerini aşanlar olduğu gibi, karikatürlerle Müslüman kisvelilere virüs muamelesi yapanlar da oluyor. Tabi bunlar bireysel tavırlardır.
Toplumsal tepkiler, Diyanet’in yatsı namazı ezanından sonra okuttuğu dualardan sonra geldi. Bazı illerimizde söz konusu sela, ezan ve dualar; alkış, ıslık ve kornalarla protesto edildi. Cumhurbaşkanının sağlıkçıları alkışladığı eyleme benzetip, zamanlamasını ezan saatine denk getirmek suretiyle, ezan ve duaların sesini bastırmak istediler.
Memleketi Yunan’dan kurtarıp, İngilizlere teslim edersen, sonuç bu olur ama bu olayın bir başka veçhesidir. 15 Temmuz’da sela okuyan imamı döven zihniyet, ezan ve duaları da bu şekilde protesto ediyor.
Biz yine de dua edelim: “Ya Rabbi! İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri helak etme” diye.
Haddi aşmak daha nasıl olabilir ki?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.