Menderes YILDIRIM
Hakkın Güçte Olduğu Dünya
Dünya; asla “küfürsüz, zalimsiz ve mazlumsuz” olmadı ama Hakk'ın verdiği “akıl” da hiçbir zaman bu kadar “Hakikatle Savaş” için kullanılmadı.
İlim şehrinin kapısı olan Hz. Ali Efendimiz (r) buyuruyor: “Akıl gibi mal, ahlak gibi dost, edep gibi miras, ilim gibi şeref olmaz!” üzülerek söyleyelim, bu gün dünya halklarının etkili ve yetkili kuruluşları hatta fertleri bu değerlerden mahrumdur.
Acı bir gerçek de şudur; Müslümanlar da bu güzel hasletlerden mahrumdur.
Eskiden “Kadim Filistin ve Kudüs Cihad ve Şehadet Mekteplerimiz” vardı. Sonraları “Afganistan Mektebimiz” oldu. Bunların destan ve dramlarını anlatır dururduk. Gururumuz, göz ve kulaklarımız buralardaydı.
Beş duyu organımız; bunlara ayarlanmıştı. Düşman güçlü ve acımasız ancak gam değildi; “hayat; iman ve cihattı!” Güçler orantısız olsa da “Xweda heye xem tunneye!” derdik. Ahmet Arif'in dediği gibi;
“Bu gözler, bir kere bile faka basmadı /Çığ bekleyen boğazların kıyametini /Karlı, yumuşacık hıyanetini /Uçurumların, /Önceden bilen gözleri... /Çaresi /Yiğitlik inkâr gelinmez /Tek'e-tek döğüşte yenilmediler /Bin yıllardan bu yana, bura uşağı…” ama devran değişti; dünya insanı özellikle de ümmet, çok şey kaybetti.
“Tek'e - tek döğüşte yenilmeyen” o imanlı yürekler; içerden yara aldı. Derin oynayan emperyalistlerin senaryolarının birer aktörü oldu; bir başkası olarak savaşmaya ve yaşamaya hüküm giydi.
Bu gün Ortadoğu Savaşlarının içinde olan en güçlü Müslüman devleti(!) bile belirleyici aktör olmaktan uzaktır. Atalar dinini kurtarmak, ucuz hesaplarını ve günü kurtarmak için halklarına gaz verme, ateşe benzin olmanın ötesine geçemiyorlar.
Yok olmakta olan bir neslin yaşaması için çabalayan yok. Düşünebiliyor muyuz; “bizden bir gitti ama onlardan da on-yüz gitti..” diyenler artık köy kavgasını yapan cahiller değil; üniversite okumuş, koca koca yerlere gelmiş hatta iktidarların sahibi olmuş koskoca insanlardır. Böylesi yerlere; Allah'ın gaybi yardımı gelir mi, rahmet yağar mı? Rabbim bizlere, bize rağmen merhamet eylesin!
Gasp edilen hakları konuşan yok; insanlığı, medeniyeti önceleyen; sorunları masada çözmek isteyen yetkililer kalmadı. Ümmette “dediğim dedik, çaldığım düdük; höt lan!” devri hâkim. “Haklı olan güçlüdür” yerine; “güçlü olan haklıdır” uygulaması var. Soranın, ağlayanın yoksa vay haline..
Arap Cahiliye Dönemi gibi; “asil kanıyla, aslanların bile korktuğu(!) dedesiyle, aldığı kelle sayısıyla..” övünen ümmet olduk. Kardeşlik tarlasına nefret ekiliyor!
Vurulan her insanın “bir anne ve babasının, kız ve erkek kardeşlerinin olduğunu; akrabalarının olduğunu…” düşünmüyoruz bile. Öldürenlerden olabilirsin ama gururlanma!
Hz. Ali kendisine; “kâfir, aduvullah (Allah'ın düşmanı)” diyen Haricilere “onlara kâfir demeyin; onlar Hakk'ı istiyorlardı ama batıl işlediler” demiş ve cenazeleri için İslami ve insani vecibeleri de yapmıştı.
Haklı olmanın pek önemi yok; güçlü olanımız; “en haklı, en Müslüman ve katletmeye de en yetkili” kişi olabiliyor. Yazık, va heyfa!
“Gel haberi nerden verek /Otuzüç kurşunlu yürek /Otuzüç kan pınarı /Akmaz, /Göl olmuş bu dağda...”
Kime ne diyelim ki! En fazla da bilenlerimiz yanlış yapıyor, günah işliyor. Hakkın ve aklın yolu birse yine diyoruz; “Bilmeyene bir, bilene yedi defa yazıklar olsun!”(Hadis).
Rabbim; Müslüman halkları yöneten liderlere şefkat, merhamet, iman, ihlas ve feraset versin! Yönetilenlere de yeniden iman etmenin basiret ve lezzetini versin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.