Sadullah AYDIN
Halepçe’yi unutmak mümkün mü?
31 yıl önce, yine bir mart ayında ölüm kusmuştu zalimler, seni, güzel insanların şehrini bir ölüm tarlasına çevirmiştiler Halepçe’m! Değil aradan yıllar, asırlar da geçse senin mazlumiyetin, acın yüreğimizi dağlamaya devam edecek.
Ah Halepçe! Ah Halepçe’m! Seni nasıl anlatsam bilmem ki! Seni anlatmaya, senin acını, acılarla delik deşik olmuş yüreğinin içindeki matemi anlatmaya hangi kalemin gücü yeter? Ellerim titriyor senden bahsederken, utanç içinde kıvranıyor her yanım. Yanaklarımdan aşağı süzülen gözyaşlarım engel oluyor seni yazmama ey nazlı yurdum, ey mazlumiyetin, acı ve kederin anavatanı!
Nice acılar yaşadı bu ümmet. Nice ihanetleri ve zulümleri yudumladı çobansız kalmış Müslüman halklar. Kimsesiz, çaresiz, mahzun ve sahipsiz ümmetimin başına yağmur gibi yağan hangi beladan, katliamdan ve yıkımdan bahsedeyim ki?
Ama ey Halepçe’m! Senin acın hiç birininki gibi değil. Senin ağlayanın bile olmadı ey Halepçe’m! Senin için matem yakmadı kimse. Senin suçun o kadar büyük ki ırkçılığı ilah edinmiş tağutların gözünde, senin için ağlamayı bile çok gördüler bize… Senin için ağlamak, sana matem tutmak kavmiyetçilik oldu zalimlerin kitabında… Senin suçun katmerliydi; sen hem Kürt’tün hem de Müslüman…
Senin için ağlamayı, sana gözyaşı dökmeyi iftihar sayıyorum ey Halepçe’m! Ey ölüm pahasına, ölüm kusan kimyasallarla kapkara kesilip cansız yere düşme pahasına Müslümanlığından, imanından vazgeçmeyen, safını İslam’dan ve Müslümanlardan yana seçmekle iftihar eden Halepçe’m! Hiç unutmayacağım seni, hiç unutmayacağız seni. Barbar batının kimyasallarıyla kapkara kesilmiş binlerce şehit ve şehideye ağıt yakmaktan vazgeçmeyeceğiz. Senin ölüm bulutlarıyla kararmış sokak ve caddelerinde birbirlerine sarılarak ruhlarını yüce yaratıcıya teslim etmiş masum yavruların cesetleri arasında dolaşarak ağıt yakan, kısılmış sesiyle halini rabbine şikâyet eden yaşlı dedenin matemine ortak olmaktan vazgeçmeyeceğiz. Dünya durdukça yavrusunu kucaklayıp ölümden kaçmak isterken kapının eşiğinde yavrusuyla beraber ölümün kucağına düşen baba için feryat edip katillerine beddua etmekten vazgeçmeyeceğiz!
Ah Halepçe’m! Kalbimin tam ortasında acıdan bir yumak gibi duran Halepçe’m! Çok şey borçlu sana bu ümmet. Asimanınla, cadde ve sokaklarınla, bağrında büyüttüğün iman ve onur timsali çocuklarınla, suyun ve toprağınla kendini kurban ettin Müslüman halkları gaflet okyanusunda boğulmaktan kurtarmak için. Hakk ve batılı, zalim ve mazlumu birbirinden ayıran keskin bir kılıç oldun. Özgürlük, adalet, insan hakları, barış, demokrasi, uygarlık nutukları çeken Barbar Batının ve onun uşaklığını yapan yerli hainlerin vahşet ve cinayette en yırtıcı hayvanları bile geride bıraktıklarını ispatladın tüm dünyaya…
Ey Halepçe’m! Hüzün bahçemin solmayan gülü… Yüreğimi keder darbeleriyle kanatan hançer! Ne zaman hatırlasa seni, kanlı gözyaşları döken gözlerime batmış diken! Vicdanımı bir mengene gibi sıkıp yerlere çarpan bilinç! Uyuyan kalbimi, uyuşukluk yorganı içinde hapsolmuş ruhumu iman rüzgârıyla sarsan tufan! Adaleti zalimlerin kapısında aradığımı öğrettin bana. Demokrasi maskesi takınıp hümanizm nutukları atan şarlatanların elerinden akan mazlum kanlarını gösterdin bana. Soykırımcı cellâtların uygarlıktan talan ve sömürüyü, cinayet ve katliamları kastettiklerini senden öğrendim ben.
Mazlum ve yetim Kürdistan’ımın topraklarını bereketli kanınla sulayan Halepçe’m! Kıyamete kadar senin için ağlayacağım! Ve kıyamete kadar katillerine lanet edeceğim! Benim ve ümmetimin uyanışına kendini kurban edişini asla unutmayacak, senin gibi onurlu bir vatana sahip olduğum için Rabbime yaşadıkça şükranlarımı sunacağım!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.