Halkı Müslüman Ülkeler: Mısır

Halkı Müslüman Ülkeler: Mısır

Allah’a hamd, Resulüne salat ve selam olsun. Dünyanın dört bir yanında İslam dini ile şereflenen tüm Müslüman kardeşlerimizi de selam olsun.

Allah’a hamd, Resulüne salat ve selam olsun. Dünyanın dört bir yanında İslam dini ile şereflenen tüm Müslüman kardeşlerimizi de selam olsun.

“Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır.”[1]

Rabbimizin izniyle bu sayıdan itibaren Dünyadaki halkı Müslüman olan ülkeleri tanımaya çalışacağız. Ordaki Müslüman kardeşlerimizi ana hatlarıyla tanımaya çalışacağız. Bu ülkelerin coğrafik, stratejik, siyasi özelliklerine değinerek siz kardeşlerimizi bilgilendirme niyetinde olacağız İnşaallah. Muvafakiyet Allah’tandır.

Kuzey Afrika ülkelerinden olan Mısır, kuzeyden Akdeniz, doğudan Kızıldeniz ve Filistin, güneyden Sudan, batıdan Libya ile çevrilidir. En yüksek yeri Sina yarımadasında bulunan Katarine dağı olup yüksekliği 2637 metredir. En önemli akarsuyu Nil nehridir. Topraklarının sadece % 4’ü tarım alanı, kalanı ise çöldür. Tarıma elverişli topraklarının önemli bir kısmı Nil vadisinde bulunmaktadır. Resmi adı; Mısır Arap Cumhuriyetidir. Başkenti; Kahire, diğer önemli şehirleri; İskenderiye, İsmailiye, Asyut, Cize, Portsaid, Minye, Asvan’dır. Yüzölçümü; 998.774 km2 olan Mısır devletinin nüfusu 75 milyon civarındadır. Nüfusun %45’i şehirlerde yaşamaktadır.

Mısır halkının yaklaşık %91’ini Araplar oluşturmaktadır. Arapların %91,5’i Müslüman, kalanı Hıristiyan’dır. İkinci önemli etnik unsur nüfusun % 7’sini oluşturan Kıptilerdir. Kıptilerin tamamı Hıristiyan’dır. Kıptilerin kendilerine özel bir dilleri vardır. Ancak bugün artık Kıpti’ce konuşan kalmamıştır. Ve Kıptiler de Arapça konuşmaktadırlar. Kalan nüfusu Avrupalı Hıristiyan etnik unsurlarla, Nubiyalı, Befa, Arnavut, Berberi gibi değişik kökenlerden gelen Müslüman etnik unsurlar oluşturmaktadır. Resmi dili Arapçadır. Halkın tamamına yakını Arapça konuşur. Bazı küçük etnik unsurlar kendi aralarında mahalli dillerini konuşurlar.

Resmi din İslam’dır. Halkın % 91’i Müslümandır. Kalan nüfusu Hıristiyanlar; Ortodoks Hıristiyanlar, Rum kökenli Ortodokslar, Arap kökenli Marunî Hıristiyanlar ve çeşitli Avrupa ülkelerinden Mısır’a yerleşmiş olan Katolik ve Protestan Hıristiyanlar oluşturmaktadır. Müslümanların tamamına yakını Sünni, çoğunluğu Şafii, önemli bir kısmı da Hanefi’dir.

Hz. Ömer (ra) döneminde Amr b. As (ra) komutasındaki İslam ordusu tarafından Miladi 639–642 yılları arasında fethedilen Mısır, 868 yılına kadar hilafete bağlı valiler tarafından yönetildi. 868’de Mısır’ın yönetimi Türk asıllı Tolun oğullarının eline geçti. Tolun oğullarının yönetimi 905’e kadar sürdü. Bu tarihten sonra yeniden hilafeti temsil eden Abbasilerin eline geçti ve 934’e kadar onların yönetiminde kaldı. 934’te Mısır’da Ihsidiler adında ikinci bir Türk hanedanlığı kuruldu. Ihsidilerin yönetimi 969’a kadar sürdü. Bu tarihte Mısır’a daha önce merkezleri Tunus’ta bulunan Fatımiler hâkim oldular ve 972’de de merkezlerini Kahire’ye taşıdılar. Fatımilerin Mısır’daki saltanatları 1171’e kadar sürdü. Bu tarihte Mısır, Büyük Komutan Selahaddin-i Eyyubi’nin kurmuş olduğu Eyyubiler devletinin hâkimiyetine geçti. Eyyubiler de Mısır’a 1250’ye kadar hükmettiler. Bu tarihten sonra Mısır’a Memlükler hükmetmeye başladılar. Memlükler Bağdat’ın Moğollar tarafından işgal edilmesinden sonra Abbasi hilafetinin Kahire’de varlığını sürdürmesine imkân sağladılar. Memlüklerin saltanatı 1516’de Mısır’ın Osmanlılar tarafından fethedilmesiyle son buldu. Bu tarihten sonra Mısır Osmanlı devletine yani hilafete bağlı bir vali tarafından yönetilmeye başlandı. Ancak 1805’te Mısır valisi olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan sonra da onun ailesinden gelen şahıslar vali sıfatıyla ancak Babıâli’den kopuk bir şekilde Mısır’ı yönetmeye devam ettiler.

Bu valilerin ülkeyi yönettikleri dönemlerde İngilizler de çeşitli yollardan Mısır’a girmiş, bu ülkedeki hükümet üzerinde söz sahibi olmaya başlamışlardı. 1914’te de tamamen İngilizler tarafından işgal edildi. İngilizlerin doğrudan işgalleri 1922’ye kadar sürdü. 15 Mart 1922’de ülkeye resmi olarak bağımsızlık verildi. Ancak yönetim yine büyük ölçüde İngilizlerin direktifleri doğrultusunda hareket ediyordu. Bağımsızlık sonrasında I. Fuat, Mısır krallığına getirildi. 1936’da onun ölmesi üzerine oğlu Faruk krallığa geçti.

Kral Faruk’un yönetimine 26 Temmuz 1952’de gerçekleştirilen askeri darbeyle son verildi. Darbeden sonra Tümgeneral Muhammed Necib devlet başkanı oldu. Ancak iki yıl sonra 25 Şubat 1954’te Cemal Abdunnasır yönetime el koyarak Necib’i görevden uzaklaştırdı. Abdunnasır dönemi tam bir dikta ve zulüm dönemidir. Abdulkadir Udeh ve Seyyid Kutub gibi değerli İslam âlim ve mücahitleri başta olmak üzere çok sayıda Müslüman ilim adamı ve düşünür onun zamanında idam edilerek şehadet mertebesine ulaşmıştır. Abdunnasır zulmünden en çok nasib alanlar Müslüman Kardeşler cemaatinin mensupları olmuştur. Bu cemaatten pek çok kimse hapse atılmış, çoğunluğu ancak Abdunnasır’ın ölümünden sonra hapisten çıkabilmiştir. Abdunnasır sosyalist anlayışa dayalı bir Arap milliyetçiliğini savunmuştur. Onun fikirleri pek çok Arap ülkesine Nasırcılık adıyla yayılmıştır.

Mısır’da İslamî hareket üzerindeki baskı İngiliz işgali döneminde başlayarak hiç kesintiye uğramadan devam etti. Bağımsızlık sonrası baskı işgal dönemini aratmayacak derecede oldu. Devlet terörü İslamî anlayış sahibi pek çok insanın canını aldı. Bu yüzden Mısır’daki İslamî hareket kitle tabanını fiili mücadelenin içine çekme konusunda yeterince başarılı olamadı. Buna rağmen insanlara İslami anlayışı kazandırmada büyük başarılar gerçekleştirdi. Hatta denilebilir ki dünya genelindeki birçok İslami hareket Müslüman Kardeşlerden etkilenmiştir. Hilafetin ortadan kaldırılmasından sonra yeniden bu kurumu hayata geçirmeyi ve İslami devlete hâkim kılmayı amaçlayan İslami hareketin beşiği olarak sayabileceğimiz Mısır’da en geniş kitle tabanına sahip cemaat Müslüman Kardeşler cemaatidir. Oldukça düzenli bir hiyerarşik yapıya sahip olan Müslüman Kardeşlerin kurucusu Hasan el Benna’dır. 1930’larda tek başına başlattığı İslami mücadelesi halen takipçileri tarafından sürdürülmektedir. 1949 yılında Mürted yönetim tarafından şehid edilen el Benna’nın ardından, davanın ağır yükünü omuzlayan birçok İslam kahramanı da aynı yola başını koymuştur. Müslüman Kardeşler hemen hemen bütün Arap ülkelerine ve diğer İslam ülkelerinin çoğuna yayılmıştır. Birçok Avrupa ülkesinde de faaliyetleri vardır. Müslüman Kardeşler cemaati şu anda fiili eylemlere girmiyor. Faaliyetleri genellikle tebliğ ve davet çalışmalarından ibarettir. Bazı sosyal ve ticari kuruluşlar kurdular. Ancak Mısır yönetimi hiçbir gerekçe göstermeden bunların hepsini kapattı. Yayın yoluyla faaliyet yürütmeleri devlet tarafından engellenmektedir.

Müslüman Kardeşlerden sonra en çok adını duyuran ve etkinlik gösteren cemaat, Prof. Ömer Abdurrahman’ın düşüncelerini benimsemiş olan Tanzim-ül Cihad hareketidir. Bu cemaatin mensupları daha önceleri mürted yönetime karşı silahlı mücadele yolunu benimsemişlerdi. Ancak son yıllarda bu tutumlarını değiştirdiler. Hatta önceleri siyasi partiye ilkesel olarak karşı olmalarına rağmen sonraları siyasi parti kurma yollarına da gittiler. Bilindiği üzere cemaatin fikri yapısını oluşturan ve manevi lideri sayılan Prof. Ömer Abdurrahman, Dünya Ticaret Merkezinin bombalanması eyleminde azmettirici olarak halen ABD’de tutuklu bulunmaktadır. Kendisine her türlü zulüm reva görülen Ömer Abdurrahman aynı zamanda âmâ’dır. Mısırda elbette birçok İslami cemaat vardır ve bunların her biri başlı başına inceleme konusu olabilecek yapı ve faaliyet içerisindedirler. Burada ise belli başlılarına değinilmiştir.

Abdunnasır döneminde Mısır iki ayrı savaşa girdi ve ikisinden de ağır yenilgiyle çıktı. Bunlardan birincisi 1956 Süveyş savaşıdır. Bu savaş Mısır yönetiminin Süveyş kanalını millileştirme kararı alması üzerine çıktı. Bu karar üzerine İsrail, 1956 Ekim’inde İngiltere ve Fransa ile anlaşarak Mısır’a saldırdı. İsrail’i böyle bir saldırıya teşvik edenler daha önce Süveyş kanalını istedikleri gibi kullanan Fransa ve İngiltere idi. İngiltere ve Fransa ile ortak hareket eden İsrail, bu saldırıda Gazze bölgesiyle Sina yarımadasını işgal etti. Ancak birtakım diplomatik sebeplerden dolayı 7 Mart 1957 tarihinde işgal ettiği bu topraklardan çekildi. İkinci savaş da 1967 Arap-İsrail savaşıdır. Arap İsrail savaşlarının en geniş çaplısı Altı gün savaşı diye de anılan 1967 Haziran savaşıdır. Bu savaş İsrail’in 5 Haziran 1967 sabahı Mısır’a saldırmasıyla başladı. İsrail uçakları önce Akdeniz üzerinden Mısır’ın batı tarafındaki hava alanlarını bombalayarak üç saate yakın bir süre içinde 300 kadar askeri uçağını yerde imha etti. İsrail uçaklarının bu saldırı esnasında Akdeniz’deki Amerikan filosundan ikmal yaptıkları ileri sürülmüştür. İsrail hemen ardından Gazze bölgesine ve Sina yarımadasına doğru karadan ve havadan saldırıya geçti. Mısır askerleri bu saldırı karşısında ciddi bir direniş göstermeden Gazze’yi ve Sina’yı İsrail’e teslim ettiler. Bu olayda Cemal Abdunnasır’ın bir ihanetinin de söz konusu olduğu ileri sürülmektedir. Mısır, Sina yarımadasını; ancak 1978’de imzalanan Camp David anlaşmasıyla geri alabilmiştir. Abdunnasır’ın 28 Eylül 1970’de ölmesinden sonra Cumhurbaşkanlığı Enver Sedat’a geçti. Enver Sedat başlangıçta biraz yumuşak bir politika izledi. Abdunnasır’ın siyasi düşüncelerinden dolayı hapse atmış olduğu kişileri serbest bıraktırdı. Ancak daha sonra o da zulme ve şiddete başvurdu. Mısır’ın İsrail’i resmen tanımasını ve diplomatik ilişkiler kurmasını sağlayan Camp David anlaşması Sedat döneminde imzalanmıştır. Bu anlaşmadan sonra Arap ülkelerinin geneli Mısır’la diplomatik ilişkilerini kestiler. Ancak daha sonra tekrar başlattılar. Enver Sedat 6 Kasım 1981 tarihinde şehid Halid İslambuli ve arkadaşları tarafından öldürüldü. Onun arkasından Cumhurbaşkanlığına Hüsnü Mübarek getirildi. Halen bu görevi sürdüren mübarek şiddet ve zulümde Sedat’ın çok önüne geçti. Mübarek, her altı yılda bir yenilenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerine tek aday olarak girmekte ve demokrasinin mantığından son derece uzak bir şekilde gerçekleştirilen bu seçimleri doğal olarak kazanmaktadır.


İnzar Dergisi

İslam ve Kur'an Haberleri

[1] Hucurât:13

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.