Halkta gündem: Huzur ve adalet

 Adalet mekânizmasının doğru işlediği bir yerde huzurun da tabii sonuç olacağına kuşku yoktur.

Ama son yıllarda gerek İslam coğrafyasında ve özelde de kendi memleketimizde huzura olan ihtiyaç o kadar tavan yapmış ki müstakil bir başlık olmayı hak ediyor.

Mart ayı içinde bir araştırma şirketi tarafından yaklaşık altı bin kişi ile yüz yüze görüşülerek yapılan bir anketin sonuçları açıklandı.

Halkın hangi gündemlerle meşgul olduğunu ortaya çıkarmaya yönelik soruların sorulduğu bu ankete göre en çok ihtiyaç duyulan şey, huzur ve adalet.

Araştırma sonuçları içinde önemli olduğuna inandığım şu birkaç hususu paylaşmak istedim:

Ülkemizde son aylarda tırmandırılan çatışma ortamı, yaşanan terör olayları ve bunlara karşı yürütülen operasyonlar insanımızın birinci gündem konusudur. Çünkü halk, huzurunu her şeyin üzerinde görüyor. Huzurun olmadığı bir yerde hiçbir şeyden tat alamayacağını iyi biliyor. Bu aynı zamanda çatışmadan bıkmış bir halkın ruh halini de ortaya koyması bakımından önemli.

Memlekette patlayan bir bomba Edirne'den Kars'a herkesi etkiliyor. Sözgelimi son Ankara patlaması sonucu artırılan güvenlik önlemleri, araçlara yönelik arama-taramalar, İstanbul-Ankara gibi şehirlerde trafiğin altüst olmasına yetiyor.

Bu anlamda çözüm için silahı ve çatışmayı adres olarak gösteren örgütlere halkın neden destek vermediği de anlaşılmış oluyor.

Bir diğeri ise neredeyse bütün araştırmalarda ilk sıralarda olagelmiş iki konu olan ekonomi ve ona bağlı işsizlik, halkın önemli gündem maddeleridir.

Sermayenin ürkekliği; işini, gücünü, ticaretini, tarlasını bırakıp göç etmek zorunda bırakılan yüz binlerin yaşadığı mevcut travma, esasen birinci gündem maddesi ile doğrudan alakalıdır.

Suriyeli yaklaşık 2,5 milyon göçmen artık her yerdedir. Her gün batan botlarda yaşanan dramlar hayatın olağan akışı içinde gündem konumuz olmuş durumdadır.

Kısa sürede harap olmuş ülkelerine dönemeyecekleri belli olan bu insanlara artık balık vermek değil, balık tutmanın öğretilmesi, toplumsal gerginliklerin önüne geçmek için de hem muhacir hem de ensara yönelik eğitici programların devreye konulması gerekiyor.

Halkın en önemli gündem maddelerinden birini oluşturan şey ise adalet mekânizmasının çöktüğüne olan inancıdır.

Mahkum sayısı, ceza indirimi, haksız yere cezaevlerinde tutulan insanlar vb. acil çözüm bekleyen konular arasındadır. Siyasi iktidarın ve muhalefetin bu konuya ivedilikle el atması gerekmektedir ki bu konu sosyal bir yara durumuna gelmiştir.

Türkiye'de yargı sisteminin, adalet mekanizmasının şu ya da bu nedenle çöktüğünü göstermesi bakımından ibretlik bir sonuçtur. Modern ve çok büyük adliye saraylarına karşılık küçülen adalet, toplum vicdanında mahkum olmuştur.

Cumhurbaşkanı'ndan Başbakan'a hatta Adalet Bakanı'na, iktidardan muhalefete herkesin toplum önündeki bir kısım davalarda, Anayasa Mahkemesi kararlarından yerel mahkeme kararlarına kadar yaptıkları sert eleştiriler, toplumda adalete güven duygusunu yok denilecek seviyelere düşürmüştür.

Kaldı ki güncel rakamlarla 190.000 kişi cezaevlerinde, 250.000 kişi şartlı tahliye ile dışarıda olsa da şu an yargıyla direkt muhataptır.

350.000 civarında kişi kolluk kuvvetlerince aranıyor, yerel ve üst mahkemelerde 7.5 milyon ceza dosyası, her dosyada ortalama 2 sanık, 2 tanık, 2 müşteki toplamda 45 milyon kişiye tekabül ediyor. Bunlara bir de paralel yapı operasyonlarıyla yurt dışına kaçan hâkim ve savcıları eklediğinizde felç olmuş bir sistemle karşı karşıya kalıyorsunuz.

Sonuç, Türkiye toplumu hangi etnisiteye mensup, hangi şehirli, hangi köylü, hangi partili vs. olursa olsun ADALET SİSTEMİNE GÜVENMİYOR.

ABD ve Avrupa'da işleyen adalet ve hukuk sitemi üzerine araştırma yapan bir dostum, dosyaların en geç üç ayda karara bağlandığını, adliye binalarının fark edilemeyecek kadar küçük olduğunu söyledi.

Bizdeki yıllarca süren davalar ve devasa adliye binaları göz önünde bulundurulduğunda durumun vahameti ortaya çıkıyor.

Buna “Türk Milleti adına” işlenen hukuk cinayetlerini de eklediğinizde “Ölmüşüz de ağlayınımız yok” demekten kendinizi alamıyorsunuz.

Araştırma sonuçlarına göre halkın muzdarip olduğu siyasi ve ticari alanlarda yaşanan çözülme ve yozlaşma, sosyal hayatın bir parçası haline gelen yolsuzluk, hırsızlık, arsızlık ve hayasızlık hususlarını ise başka bir yazı konusu olarak ele almak gerekiyor.

Sonuçlara bakınca “Sana sığınıyoruz Ya Rab, ayaklarımızı ve kalplerimizi dinin üzere sabit kıl ve bu halka merhamet et!” demekten kendimi alamadım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.