Mehmet ŞENLİK
Hangi barış? Ve hangi silahı bırakmak?
Bu haftaki yazımızda herkesin lafını ettiği barıştan biraz da biz bahsetmek istiyoruz. Doğrusu barış kelimesi, hem örfümüzde hem de inancımızda çok sempatik bir kelimedir. Sadece sözcüğünü telaffuz etmek bile insanın hoşuna gider. Özellikle dinimiz İslâm'la aynı kökten gelen harflerle telaffuz edildiği için dilimize çok tatlı gelir.
Ama ne yazık ki son zamanlarda birçok İslâmi kavramda olduğu gibi, barış kavramı da istismar edilmekte, anlam kaybına uğramaktadır. Nerdeyse barış denildiği zaman insanlar farklı şeyler anlıyor. Artık barıştan falan bahsedilince insanlarda sanki bir tedirginlik başlıyor. Çünkü ne zaman barıştan, kardeşlikten dem vurulmuşsa insanlar hep şiddet görmüş, kavga ve kargaşaya tanık olmuşlardır.
Günlük olarak gündem ve sokak öyle bir hal almış ki, kimin ne dediği, ne yapmak istediği anlaşılmıyor. Adamın elinde silah etrafa dehşet saçıyor ben barış istiyorum diyor. Kaldırım söküyor, lastik yakıyor, taş atıyor, molotof atıyor barış istiyorum diyor. Haksız yere insan öldürüyor, haraç kesiyor, dağa adam kaldırıyor, kepenk kapattırıyor, dükkân yakıyor, dernek yakıyor... Barış, barış istiyorum diyor.
Ya arkadaşlar! Gençler! Yaptığınız şey barış değil, savaşın ta kendisidir. Bunun adını doğru koysanıza! Yoksa size barışı böyle mi tarif etmişler! Yazıktır, günahtır. Bu memleket hepimizin, memleketin iyiliğini, geleceğini düşünmek kesinlikle öyle değil!
Elbette bu memleketin gerçek bir barışa ihtiyacı vardır. Ve mutlaka olmadır. Ancak bunu konuşmadan önce silahlar susmalı değil, susturulmalıdır. PKK'nin silah bırakmasını beklemek safça bir hayaldir. Bırakmaları dahi aptallıktır. PKK enayi midir silah bırakacak! Ortadoğu'da herkes yeni yeni silahlanırken PKK'nin silah bırakması asla beklenemez. Ama onu siz elinden alacaksınız.
Bugün PKKnin elinde etkili üç silah vardır. 1- Kemalist sistemin eline verdiği silah, 2- küresel emperyalizmin ellerine tutuşturduğu silah, 3- Ak parti iktidarının ona bir ikram olarak verdiği silah.
Birincisine gelince; cumhuriyet tarihi boyunca Kemalist sistemin eliyle Kürtlere yapılan gayri insani baskı, zulüm, gelir dağılımı dengesizliği, asimilasyon, ret ve inkâr politikası PKK'nin varlık sebebi olmuştur. Daha açık bir ifadeyle PKK'yi, Kemalizm doğurmuştur. Bugüne kadar PKK'nin kullandığı en güçlü ve en etkili silah Kemalizm'in zulmü olmuştur. Devlet, bir an evvel PKK'nin elinden bu silahı almak zorundadır. Bu silahı almadan diğerlerini asla alamaz. Yani gasp edilmiş bu haklar yeniden bir ihsanmış gibi değil, silah bırakma şartına bağlayıp pazarlık konusu yaparak da değil, şartsız ve derhal verilmelidir.
İkincisi; bugün herkesçe bilinmektedir ki, PKK'nin gerek lobi ve gerek silah gücünün arkasında başta Avrupa devletleri olmak üzere küresel emperyalizm vardır. Bunlar oradan destek gördüğü müddetçe siz onların elinden silahı alamazsınız. Çünkü PKK, bir taşeron örgüttür, taşeronlar kendi başına değiller ki, kendileri karar versinler. Belki bunlar verilmiş kararları sadece uygulamakla görevlidirler. O yüzden PKK'nin silah bırakması ne İmralı'nın ne de Kandil'in elindedir, belki daha derin yerlerle bağlantılıdır. Bu durumda siz iki yolla ancak onları silahsızlandırabilirsiniz; 1- ABD ve Avrupa emperyalizmine boyun eğip –Lozan'da olduğu gibi- isteklerini yerine getireceksiniz ki bu, Türkiye için bir intihardır! 2- Kürt halkının tüm meşru haklarını verip halkı yanınıza çekerek PKK'yi etkisiz hale getireceksiniz. Yani önce birinci silahı ellerinden alacaksınız.
3- Yerel Yönetimleri Güçlendirme Yasası adına büyük şehir belediyeciliği sistemidir. Bunu Ak Parti iktidarı altın tepsi üzerinde bir mükâfat gibi onlara sundu. HDP'nin büyükşehir belediyeleri, bunu çok etkin bir silah gibi kullanmaktadır. Artık tüm köy muhtarları, maaşlarını devletten aldığı halde devletin değil, büyük şehir belediyesinin muhtarlarıdır. Çünkü köylere gidecek yol, su, kanalizasyon gibi tüm yeraltı ve yerüstü hizmetler, büyükşehire bağlanmış, onun eliyle bu hizmetler gitmektedir.
Binaenaleyh muhtarlar bu hizmetleri alabilmek için gidip büyük şehir belediyesinin kapısını çalmak zorundadır. Onlar da tabii olarak bunu oy şartına bağlayacaklar... Şayet köye hizmet gitmişse zaten borcunu ödeyecekler, yok eğer gitmemiş ise oylar gelirse... Hem de firesiz... Eskiden köylüler BDP'ye oy verirken muhtardan çekinirlerdi, şimdi ise oy versinler diye muhtar onlara yalvarıyor.
İşte bu imkânı (bu silahı) Ak Parti iktidarı onlara sağladı. Şimdi Cumhurbaşkanı farkına varmış, muhtarlarla toplantılar yapıyor, ama iş işten geçmiştir. Muhtarlar gider toplantıda ona alkış da çalarlar, ama gelir yine oyları paket halinde HDP'ye gönderir. Çünkü başka çaresi yok! Görünen o ki, bu iş böyle devam etmez. Büyük ihtimalle kısa vadede yerel yönetimler yasası yeniden gözden geçirilecektir. Hayırlısı Allahtan.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.