M. Emin ÖZMEN
Havyar ya da muz
Yeryüzünün sahip olduğu besin kaynakları ile bu günkü nüfusun çok çok üzerinde insanın beslenebileceği muhakkaktır. Ancak insanoğlunun bencilliği, gelir dağılımında adaletsizliklere sebebiyet vermekte ve neticede bir tarafta havyarlı, muzlu yaşamlar var iken, diğer tarafta gıdasızlıktan ölen insanları görüyoruz.
Eski solcular “Havyarı” zenginlerin yemeği olarak anlatır ve bu besin üzerinden kapitalizmin adaletsizliğini dile getirirlerdi. Bu arada her ne kadar görmediysem de, internetten öğrenebildiğim kadarıyla havyar balık yumurtasıdır ve pahalı bir yiyecektir. Görmediğime göre tadına bakmam elbette mümkün değildir. Onun için bizdeki zengin yiyeceği farklıydı: “Muz.”
Günümüzde tüketilmesi olağanlaşan muz, bizim dünyamızın ulaşılmaz yiyeceklerinden biri idi. Bu durum doksanlı yıllarda dahi geçerliydi. Ama üretimi artıp, fiyatı da nispeten düşünce, artık muz bir zengin yiyeceği olmaktan çıktı. Yoksa misafirlikte dahi önümüze konduğunda, görgüsüzlük olmasın diye elimizi muza uzatmaya çekiniyorduk. Almanya’ya giden vatandaşlarımızın, masanın üzerine konulan meyve tabağında bulunan muzları göstere göstere fotoğraf çekmeleri ve bu resimleri yakınlarına göndermeleri bir zamanlar modaydı.
Geçenlerde haber sitelerine bir muzun 120 bin dolara satıldığı haberi düştü. Manavdan alınan bir muz İtalyan sanatçı Maurizio Catellan tarafından koli bandıyla duvara yapıştırıldı ve tam olarak 120 bin dolara satıldı.
Ben şahsen bu kadar doların kaç lira ettiğini dahi bilmiyorum. Ancak bir gün sonra çürüyecek olan koli bantlı bir muza, 120 bin dolar verebilecek kafa yapısında insanların var olması, kapitalizmin insanı ne hale getirdiğine dair en iyi göstergedir.
Sanatçılar, konu hakkında belki onlarca makale yazacaklardır. Yazdıkları makalelerde bu akımı “Ready made”, yani “Hazır nesne” olarak tanımlayacak ve bu akımla aslında insanoğlunun Yaratıcının yaptıklarına ulaşamadığını, dolayısıyla Yaratılan yapısının aynısını kullanmak zorunda kaldıklarını belirteceklerdir.
Tabi bu makaleler saygın sanat dergilerinde yayımlanacak, cafelerde oturan sakallı-sakalsız sanatseverler tarafından okunacak, sonra kritiği yapılacak, bir gün sonra çürüyecek muza olmadık anlamlar yükleyeceklerdir. Hem dergi sahipleri de para kazanmak zorunda değil mi? Bu arada cafelerin sahiplerini de unutmamak lazım. Onların da bu pastadan pay kapmaları gerekiyor.
Muzun akıbetini merak ettiniz değil mi? Yine haber sitelerinden bakalım. “Dünya çapında gündem olan ve Art Basel Miami’de 120 bin dolara satılan “Duvara bantlanmış muz” eseri kameralar önünde yenildi.” Meğer aç sanatçı rolü için bu kez performans sanatçısı David Datuno devreye girmiş ve kameralar önünde muzu alarak yemiş. David Datuno muzu yediği sırada, sergi alanında büyük bir kalabalık oluşmuş. Sonra yenilenin yerine başka bir muz konmuş. Ha bir de muzu korumak üzere bir güvenlik personeli görevlendirilmiş.
Bütün bunlar şaka değil. Zibil gibi paraya sahip olanların ne tür çılgınlıklar yapabileceklerine dair bir örnek. Sonra bu insanlar, Afrika’da besinsizlikten ölenlerin fotoğraflarını bir sanat eseri olarak sergilemeyi de ihmal etmezler. Gıdasızlıktan kemikleri dışarı fırlayan ve iri gözleri ile çevreden gelebilecek bir somun ekmeği gözetleyen aç insanlar, bahsettiğimiz çevreler için birer sanat materyalidir.
Çivisi çıkan şu dünyada İslam’a ne kadar da muhtacız. Kapitalist dünya, yukarıda yazıldığı gibi kişileri aptallaştıracak kadar adaletsiz. Komünist dünya ise ayakları havada bir ütopyadan başka bir şey değil.
Geriye zekât sistemiyle gelir dağılımını en adilane şekilde gerçekleştirecek yegâne sistem kalıyor: İslam.
Aslında İslam’ın bize değil, bizim İslam’a ihtiyacımız var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.