Hayatları Geride Kalanlara Meşale Oldu
Kimi Ramazan arefesinde, kimi baba evinde kimi ise çalıştığı ekmek fırınında teslim etti ruhlarını Rahman’a. Hayatlarını İslam’a feda eden cennet karşılığı dünyalarını satan nadide şehidler, sonraki nesiller için hep birer meşale oldular.
Bu haftaki sayımızda da hayatlarını İslam’a adayan 5 nadide şehidin hayat hikayelerini sizlerle paylaşacağız. Şehadetinin yıl dönümünde Şehid Salim, Şehid Hasan, Şehid Muhyeddin, Şehid İsmail ve Şehid Gaib’i rahmetle yâd ediyoruz
Kimi Ramazan arefesinde, kimi baba evinde kimi ise çalıştığı ekmek fırınında teslim etti ruhlarını Rahman’a. Hayatlarını İslam’a feda eden cennet karşılığı dünyalarını satan nadide şehidler, sonraki nesiller için hep birer meşale oldular.
ŞEHİT SALİM FİDANCI
Şehid Salim 1966 doğumlu olup Silvan’ın Yolaç (Susa) Köyü’ndendir. Susa; camide şehid düşen on Müslümanın yaşadığı köydür. Bu şehidlerden Mekki, Medeni, Said ve Zeki Salim’in amcaoğullarıydı. Salim okumayı çok seven bir çocuktu, yerlerde bulduğu gazete ve takvim yaprakları, kitap gibi bir şey görse eline alıp okurdu. Çobanlık yaptığı yıllarda abisinin getirdiği kitapları bohçasına koyup dağlarda okurdu. Dünya siyasetiyle küçük yaşlarda tanışmaya başlayan Salim, bir radyo alıp dünyada neler olup bittiğini takip eder. Henüz küçük yaşlardayken köy imamının oğlu Masum’un edebi ve ahlakından etkilenerek onunla birlikte İslami mücadeleye başlar. Köyde gençlere sohbetler yaparak onların da İslam’la müşerref olması için gayret sarf eder. Salim zamanın çoğunu okumakla geçiriyor, okuduklarını amellerine yansıtmaya çalışıyordu. Nafile namazları bile kaçırmıyordu. Gece namazlarına kalkıyor ve mümkün mertebe namazlarını camide cemaatle kılmaya gayret ediyordu. Entari ve şaşık (sarık) giymeye çok hevesliydi. Salim, Silvan’da bir dükkân açtı. Köyleri Silvan’a yakın olduğu için gidip geliyordu. Salim 1987 yılında askerliğini bitirerek İstanbul’da çalışmaya başladı. Burada da İslamî çalışmalarından geri durmayan Salim daha sonra memleketine döndü.
ARAMIZDA ÖYLELERİ VAR Kİ…
1990’lı yıllar… PKK bölgenin hâkimi olma iddiasıyla boykot ve kepenk kapatma işlerine girişti. Kendilerine itaat etmeyenlere karşı çeşitli sindirme yollarına başvuran bu örgüt, iş yerlerini yakma ve bazı insanları şehid etmeye başladı. Baskılara boyun eğmeyen Müslümanlar işyerlerini kapatmadı ve koruma tedbirleri aldı. Salim de diğer arkadaşları gibi aktif rol aldı. Bu mübarek insanlardan bazıları örgüte taviz vermediler ve inançları uğruna şehid oldular. Hacı Biçer, Kadir Gecesi’nde şehid oldu. Onun şehadetinden sonra Salim, “Aramızda öyle kardeşlerimiz var ki şehit mertebesindedirler; ancak bunu ne biz biliyoruz, ne de onlar kendilerini tanıyorlar” demişti. Bu sözünden sonra ilk o şehit olmuştu. Salim, her zaman olduğu gibi Ramazan Bayramı’nın arefesinde camiye gitti. İkindi namazından sonra hatim indirme halkası olan Kur’an mukabelesine oturdu. Mukabeleden sonra sanki bayramı görmeyecek gibi hem dava arkadaşları ile hem de camii cemaati ile bayramlaşıp helalleşti. Ramazan ayı süresince düzenli camiye gittiği için Kur’an’ını orada bırakıyordu. Ama Arefe Günü olduğu ve hatmini teslim ettiği için Kur’an’ını alarak eve gitti. Bir işi için evden çıkıp 20-30 metre yürümüşken arkasında öfkeli bir kalabalığın geldiğini görüp alış-veriş yaptığı bakkala girer. PKK’lılar bakkala yönelir ve Salim ile sürtüşürler. Arbede sonucu Salim’i dışarı çıkarıp taşlı sopalı bir şekilde saldırırlar. Salim çevik ve kuvvetli olduğu için onu bir türlü yere düşüremezler. Baş edemeyeceklerini anlayınca kalabalığın içinden silahlı biri, arkadan Salim’in sırtına ateş eder ve Salim bunun üzerine yere düşer. Buna rağmen durmadan bıçak ve taşlarla Salim’e vurmaya devam ederler. Çevredeki esnaflar yaralı olan Salim’i hastaneye kaldırır. Silvan’da müdahale edilmeyince öylece Diyarbakır’a sevk edilir. Salim, yolda Rabbinin rahmetine kavuşur.
RÜYASI ONA MÜJDEYDİ
Salim şehid olacağı günün sabahı uykuda gördüğü rüyayı hanımına şöyle anlatır, “Bu gece rüyamda bir havuzun başındaMuhammed Ata ve Hacı Biçer’le oturuyorduk. Ben ikisinin arasındaydım. İkisi avuçları ile o havuzdan bana su içiriyorlardı…Velev ki kapıda bile şehid olsam sakın dışarı çıkmayasın ve ağlamayasın”
Salim, 2 Nisan 1992’de 26 yaşında Ramazan bayramının arifesi ve oruçlu bir halde şehid olup Rabbine kavuştu. İftarını bu şekilde rüyasında gördüğü havuzun başında Ata ve Hacı ile birlikte açmış oldu.
ŞEHİD HASAN SARIAĞAÇ
Diyarbakır şehrinin medar-ı iftiharı olan Sarıağaç ailesi Rablerinin rızasına vasıl olmak için topyekûn tüm içtenlikleriyle kararlılıklarıyla İslam davasında sabır ve sebat etmiş mümtaz ailelerdendir. Bu değerli ailenin değerli bir evladı olan Şehid Hasan 01 Mart 1966 Diyarbakır Alipaşa doğumlu olup, ilkokulu Alipaşa, Orta Okulu Diyarbakır ortaokulunda okudu. Şehid, İslam’dan uzak geçen gençlik dönemlerinde geçimini soğuk demircilik yaparak sağlardı. Cahiliyenin tüm emarelerini taşıyan ortamlarda yetişen şehid böyle insanlarla tanışıklığı olur. Dik duruşu, sıkılı yumruğu ile kabadayılık yapan şehid, belalı biridir. Kendisiyle uzun uzun ilgilenen ve kendisine hakkı anlatan eniştesi Şehid Bedri’nin vesilesiyle İslami dava ile tanışır. Bu günden sonra şehid, cesareti ve fedakârlığıyla son nefesine kadar hak yolda taviz vermeden yürür. Şehid Hasan baktıkça insana huzur ve güven veren heybetli, güçlü, kuvvetli, kıvrak, ideal bir endam ve simaya sahipti. Geçmişin izlerini halen üzerinde taşımakta olsa da, tam manasıyla “Onlar kâfirlere karşı izzetli müminlere karşı alçak gönüllüdürler” fermanının açık sembollerindendir. Cesaretiyle çevresindekilere güven veren bir yapıya sahipti. PKK’nin İslam’a ve Müslümanlara yönelik saldırılarının en şiddetli olduğu dönemlerde dahi dik duruşundan asla taviz vermeyen şehid, dava arkadaşlarına karşı çok mütevazı ve fedakâr bir kişiliğe sahipti.
Kardeşi İbrahim’in 22 Mayıs 1994’te şehid edilmesi başta Hasan olmak üzere tüm Sarıağaç ailesini İslam’a daha çok bağlar.
29 Mart 2001 günü şehid Hasan belki de bir daha hiç göremeyeceği ailesini ziyaret eder ve o gece babasında kalır. Gece çok sayıda polis evi kuşatır. Hiçbir çağrı ve uyarı yapılmadan evin kapısı fünye ile patlatılır. Şehid evin kapısını fünye ile patlatan ve kendilerine doğru ateş edenlere karşılık verir. Eve yağmur gibi kurşun yağdıran polisler Hasan’ı şehid ederler. Şehidin annesi de kurşunlardan nasibini alır ve yaralanır.
Şehidi kurşun yağmuruna tutanlar yaralı anneye dönerek “Canavar gibi çocuk yetiştirmişsin” derler. Annesi ise korkusuzca yüzlerine haykırarak “Onların çocuklarını da onlar gibi yetiştireceğim” der.
ŞEHİD MUHYEDDİN ALTUN
Şehid Muhyeddin, 1976’de Batman’da fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. İlkokul 4. sınıftayken babasının yanında, demirci dükkânında çalışmak zorunda kalışı ve küçük yaşta zorluklarla karşılaşması kendisini çabuk olgunlaştırır. 12 yaşındayken Tek-Van-Do salonunda tanıştığı Müslümanlar aracılığıyla, İslâmi camianın saflarına katılır. İslami ilimleri öğrenmedeki gayreti ve hayatına geçirişi ile başta ailesi olmak üzere birçok kişinin hidayetine vesile olur. Çalışmalarıyla PKK’yi çıldırtan Muhyeddin’in evine atılan bir roketin patlaması, kendisini yıldırtmayıp, onu daha fazla gayretlendiren bir etken olur.
Ancak PKK’nin bir türlü başaramadığını, farklı şer odaklar başarır. 1 Nisan 1994 günü bir arkadaşıyla saldırıya uğrar. Fakat ‘ölüm Muhyeddin’in aradığı sevgilidir, yeter ki İslâm için olsun’ dercesine kendisini arkadaşına feda ederek, ruhunu Rabbine teslim eder.
ŞEHİD İSMAİL YILMAZ
Şehid, 1977 yılında Batman’ın Beşiri ilçesine bağlı bir köyde dünyaya gelir. 1989-90 yıllarında ailesi ile birlikte Batman’a yerleşir.
Henüz 13-14 yaşlarındayken İslami dava ile tanışır. İbadetlerine çok özen gösteren şehid gece namazını sürekli kılardı. Düzenli bir şekilde kitap okur ve son derece itaatkâr idi. Kur’an okumaya çok önem verir, ayet ezberlemeyi çok severdi. Sürekli camiye gider, çocuklara ders verirdi. 1994 yılında tablacılığı bırakarak, bir ekmek fabrikasında çalışmaya başlar. Kendisine verilen sepetli motor ile şehre ekmek dağıtırdı. Şehadetinden önceki gece babasına bir daha çalışmayacağını söyler. Fakat ailesinin ısrarları üzerine, son günü olması şartıyla çalışmaya razı olur. Sabah işyerine gider. 29 Mart 1994 günü ekmekleri sayarken şer odaklar tarafından işyerine ateş açılır. Camları kırılan işyerinden içeri giren iki kişi ateş etmeye devam eder ve İsmail ile Ramazan şehid olurlar. İşyerinde olan birkaç çalışan ise yaralanır.
ŞEHİD GAİB KAHRAMAN
Şehid Gaib Kahraman 1974’te Nusaybin’de doğar. Ailesinin maddi durumunun bozuk olması sebebiyle, daha ilkokulda iken okul hayatını noktalar ve çalışmaya başlar. Seyyar satıcılıkla geçen saatlerin dışında kalan vaktini camilerde geçiren Gaib, küçük yaşta olmasına rağmen İslam’ın esaslarına bağlı kalmaya özen gösterir. 1988 yılında İslami hizmetlerine başlayan ve kendisini yetiştirme gayretlerine hız veren Gaib, mücadele hayatına atılır. Aynı zamanda henüz çocuk yaşta olmasına rağmen İslami davayı omuzlanmanın her türlü zorluğuna maruz kalır. Gerek ailesi gerekse PKK’li çevreler her türlü baskı ve zulmü reva görürler.
Öyle ki ailesi, mücadele hayatından uzak durur düşüncesiyle kendisini Midyat’a sürgün eder. Daha sonra Nusaybin’de 23 Mart 1992’de birkaç arkadaşıyla birlikte PKK’lilere karşı girdikleri bir çatışma sonrasında yaralı bir halde polis tarafından gözaltına alınır. Akıl almaz işkencelerin yapıldığı şehid Gaib gözaltındayken kafasına ateş edilmek suretiyle vahşi bir şekilde şehid edilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.