Helalleşmek
İnsanların birbirleri üzerindeki haklarını karşılıklı olarak helâl etmeleri; o hakkı bir diğerine bağışlamaları, haktan vazgeçmiş olduklarını bildirmeleri...
Borcun ödenmesi, yükten kurtulmak, düğümü çözmek gibi anlamları taşıyan helâl kelimesinden türetilmiş olan (istihlâl) helalleşme, insanın kul borcundan kurtulması yollarından biri olarak Hz. Peygamber (s.a.s) tarafından tavsiye edilmiştir. Nitekim, bu konuda Rasûlullah (s.a.s) “Kimin uhdesinde (bir din) kardeşinin nefsine, yahud malına tecavüzden doğan bir hak bulunursa, dinar ve dirhem bulunmayan (kıyamet gün gelmez)den evvel bugün dünyada mazlumdan o hakkı helâl etmesini istesin (yoksa) zâlimin salih ameli bulunursa o amelden zâlimin zulmü miktarınca alınır (da mazluma verilir). Eğer zâlimin hasenâtı bulunmazsa, mazlumun seyyiâtından alınıp, zâlim olana yükletilir” (Tecridî Sarih Tercümesi, VII, 375, 376,1090 nolu Hadis) buyurarak helalleşmenin önemi ve sonucu üzerinde durmuştur.
Helalleşmenin dünyada yapılmaması durumunda, âhirette gerçekleşeceğini de yine bir Buhârî rivâyetinden öğreniyoruz: «Kıyametle mü’minler Cehennem (üzerindeki sırattan) kurtulduktan sonra Cennet ile Cehennem arasındaki (ikinci bir) köprüde durdurulurlar. Burada, dünyada aralarında bulunan (ufak tefek) mezâlimden bir birlerinin hakkını vererek hesaplaşıp, pâklanarak arındıkları zaman bunların Cennete girmelerine izin verilir” (Tecrid-i Sarîh Tercümesi, VII, 353-354, 1085 nolu Hadis).
“Kıyamet gününde bütün haklar sahiplerine verilecektir. Hatta boynuzsuz koyun için boynuzlu koyundan kısas alınacaktır” (Tirmizi, Sifatu’l Kıyâme, I) haberi de, kul hakkının ve dolayısıyla bundan kurtarıcı helalleşmenin önemini ortaya koyar.
Helalleşme yoluyla gidilecek, çözümlenebilecek kul hakkı öylesine önemlidir ki, Allah Rasûlü “Şehidlerin kul borcundan başka bütün günahları mağfiret olunur” (Tecrîdi Sarih Tercümesi, VII, 349, 1084 nolu Hadis) buyurarak bu önemi haber verir.
Helalleşme ihtiyacı içindeki kimseleri, Allah’ın Rasulü “müflis” olarak niteleyip, bunların durumunu şöylece anlatmıştır: “Benim ümmetimden müflis o kimsedir ki, kıyamet gününde namaz, oruç ve zekât ile gelir. Ama şuna sövmüş, buna iftira etmiş, onun malını yemiş, berikinin kanını akıtmış, ötekiyi dövmüştür de, sevabından bir kısmı şuna, bir kısmı buna verilir. Üzerindeki kul hakları ödenmeden önce hasanât-ı tükenirse, onların günahlarından alınıp, buna yüklenir ve sonra cehenneme atılır” (Buhari, Edeb, 102).
Helalleşme, öteki dünyadaki iflâstan kurtulmak için, bu dünyada insanlardan haklarını helâl etmelerini dileme ve böylece borçtan kurtulma yoludur
BUGÜN DARGINLARIN BARIŞTIĞI GÜNDÜR BUGÜN
Bayram; barışmaktır, görüşmektir, bilişmektir, tanışmaktır, kucaklaşmaktır… Bayram gönülden gönüle giden yolların başlangıcıdır. Bayram gönül köprülerinin kurulmasıdır. Kısacası Yâr (c.c) ile bayramlaşmaktır. O’nun rızasını kazanmak için adanan kurbanların, varılan secdelerin, açılan ellerin, dökülen gözyaşlarının mükâfatıdır bayram. Bayrama kavuşmak, bayrama yetişmek, bayrama ulaşmak bir nimettir anlayana… Hele o kırgınların, dargınların, küslerin barışması…
Bayramda erken kalkmak, gusletmek, misvak kullanmak, güzel koku sürünmek, yeni ve temiz elbise giymek, sevindiğini belli etmek sünnettir.
Bayram günü yüzük takmak, karşılaştığı müminlere güler yüzle selam vermek, fakirlere çok sadaka vermek, İslami davada hizmet edenlere yardım etmek, dargınları barıştırmak, akrabayı, din kardeşlerini ziyaret etmek, onlara hediye götürmek sünnettir.
Dargın olanların, bayramı beklemeyip, hemen barışması gerekir. Allah-u Teâlâ’yı ve Peygamber Efendimiz (s.a.v)’i seven kimse, insanların kusurlarına bakmaz, hoşgörülü olur. İyi insan, yani mümin, herkesle iyi geçinir. Başkalarına sıkıntı vermediği gibi, onlardan gelecek eziyetlere de katlanır. Bir kusurundan dolayı kimseye darılmamak gerekir.
Dargınlık olsa bile üç günden fazla sürmemelidir. Şayet bayrama kadar süren bir dargınlık olduysa, daha fazla gecikmeden barışmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki;
“Birbirinizle münasebeti kesmeyin! Birbirinize arka çevirmeyin! Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Ey Allah’ın kulları kardeş olun! Bir Müslümanın diğer kardeşine darılarak üç günden çok uzaklaşması helal değildir.” (Buhari)
“Birbirine dargın iki kimseden, hangisi önce selam verirse, günahları affolunur. Verilen selamı öteki almazsa, bu selamı melekler alır. Selam almayan kimseye de şeytan, sevinerek iltifatta bulunur.” (İbni Ebi Şeybe)
“Müminin kardeşine üç günden çok dargın durması caiz değildir. Üç gün sonra, ona selam verip hatırını sormalıdır. Onun selamını alırsa, birlikte sevaba ortak olurlar. Selamını almazsa günaha girer. Selam veren de küs durma mesuliyetinden kurtulmuş olur.” (Ebu Davud)
GELIN ŞEYTANA BAYRAM YAPTIRMAYALIM!
Bu bayram bizim bayramımız olsun, Şeytana bayram yaptırmayalım! Peki, şeytana bayram yaptırmak ne demektir? İyice düşündüğünüzde hemen bulur çıkarırsınız. Bayramı Müslümanca kutlayamadığımız takdirde Şeytan’a bayram yaptırmış olursunuz…
En başta, velayetimiz altında bulunan bayanların durumuna Allah için dikkat edelim.
Bayramı bahane ederek edep ve hayâ çizgilerini aşan kıyafetlerle orta yere salacağımız kızlarımız ve yakınlarımızdan dolayı Şeytan’ın bayram edeceğini unutmayalım.
Haremlik selamlık çizgimizi çiğnemek suretiyle, daha da tehlikelisi, kendilerine haram olanlarla tokalaşma ve iç içe olmak suretiyle de Şeytan’a bayram yaptıracağımızı unutmayalım.
Yine, bayramı bahane ederek yapacağımız israf ve savurganlık, sılayı rahmi terk etmek veya sınırlı tutmak suretiyle de Şeytan’ı sevindireceğimizi unutmayalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.