Abdullah KAVAN
Hendekler ve “harakiri” siyaseti
Kürtçe Kurmanci
Herkes “hendek siyasetinin ne kadar süreceği” sorusunu merak ediyor. Bu soruya net bir cevap vermek ve kesin olarak ne zaman biteceğini söylemek mümkün değildir. Ancak bu hendeklerin dış devletlerden bağımsız değerlendirilmesi düşünülemez. Türkiye'yi içerden kuşatmak isteyen devletler, PKK kozunu sonuna kadar kullanacaklar. Ne kadar Kürt öldürülürse o kadar siyasi malzeme elde edecekler. Bunun için de PKK, siyasetini değiştirerek silahlı unsurları dağlardan şehirlere çekerek “daha çok sivil ölsün” mantığıyla yola çıkmışlar. “Siviller öldürülüyor” sloganlarıyla dış devletleri işin başına çağırma peşindeler. Fakat hesaplar tutmadı gibi gözüküyor. Zira PKK, Türkiye açısından bir “harakiri” hamlesiyle hendeklere yönelmiş durumdadır. Hesapladıkları “iç savaş” ve “dış destek” projesi askıda kalmış; kendilerine söz verenlere veryansın etmekteler. Bunun için de siyasi temsilcileri Selhattin Demirtaş bir ABD'ye koşuyor bir Rusya'ya… Suriye'yi, Türkiye'ye taşıma hesapları yapılırken uluslararası güçleri davet etme yollarından vaz geçmiş değiller. Bu kapının kapanmaması için bütün kozlarını kullanmaktalar. Siteler üzerinden “sivillerin katledildiğini” servis ediyorlar. Bu söylemlerinin daha fazla etki etmesi için bir adım daha öteye gidebilirler. Zira PKK sivilleri katledip bunu “siviller katlediliyor” tezine malzeme yapabilir. Cizre'de vurulan torununu hastaneye götürmek isteyen dedesinin de vurulması ve ikisinin de öldürülmesi, bu yolun tercih edilebileceği tezini güçlendiriyor. Avrupa'ya servis edilen haberlerin gerçekliğini teyit etmek adına bazı devletler, kendi ajanlarını muhabir kılığında sokağa çıkma yasağı olan bölgeye gönderdiklerini görüyoruz. En son Sur'a girmek isteyen İngiliz bayan ajana şahit olmuştuk…
Kendisine verilen söz karşılığında bir “harakiri” savaşına giren PKK'nın siyasi kolu olan HDP'nin de Türkiye içerisinde marjinalleştiğini görüyoruz. HDP için “güzellemeler” yapan Medya'nın da bu çizgilerini değiştirmek zorunda kaldığını görüyoruz. Özellikle Doğan Medya grubu, istemeseler de çizgilerini değiştirmek zorunda kalmışlar. Daha önce HDP'nin, PKK'den ayrı olduğu tezini savunan kalemler de bugünlerde sus-pus olmuş durumdalar. Çünkü artık HDP, Kandil'in sözcülüğünü etmekten başka bir söylem geliştirmiyor. Kendisine verilen talimatları aynen uyguluyor. Daha da ileri giderek hendeklerin haklı bir siyaset olduğunu ve bunu yaygınlaştırmak gerektiğini söylüyorlar. Bu söylem HDP içinde bir “harakiri” hamlesidir. Siyasi misyonunu kaybetmiş bir pozisyonla karşı karşıyadır. HDP güzellemelerini seçim üzerinden yapıp “barış güvercini” rolünü yükleyenler, 1 Kasım seçimlerinden sonra çıkan tabloyla bu sefer de kandil yolunda “şahin rolünü” yüklemişler. Halkın mağduriyetlerini dile getireceklerine bu mağduriyetlerin yaygınlaştırılması için tellallık ediyorlar. Başbakanın randevu taleplerine “kaçak çay içer gider” gibi bir siyaset yolunu sürdüren HDP, tam manasıyla marjinalleşiyor. Kendileri hakkında hazırlanmış dosyaların farkındalar. Hendek siyasetinin başarısızlığı halinde kendi sonlarının ne olacağını tahmin ediyorlar. Bunun için de son umut olarak uluslararası güçleri hendekler üzerinden Türkiye'ye davet etme yoluna girmişler.
Bu bağlamda şunu diyebiliriz ki, Türkiye'nin tehlikesi, içerden daha çok dışarıdandır. Türkiye de bunun farkındadır. Türkiye'yi ayak oyunlarına getirmek isteyen ülkelere karşı son derece temkinli ve kararlı bir siyaset yürütme peşindedir. Bu günlerde konuşulan Türkiye'nin “kırmızıçizgi” olarak gördüğü, PYD Fırat'ın batısına geçti mi? Geçmedi mi? tartışmaları sürerken; Türkiye'nin bir gözü hep bu bölge üzerinde olmuştur. Netice olarak bölgede kazılan hendeklerin dış devletlerden bağımsız olmadığı kesindir. Dışarıdan Türkiye'yi sıkıştırmak isteyen devletlerin, içerde PKK' ye verdikleri vaatlerle sonuna kadar onu kullanacakları kesindir. PKK' de kendisine verilen bu söz için bir “harakiri” hamlesiyle intihar yolunu seçmiş bir pozisyondadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.