Hacer Sara ARSLAN
Her çarşaflı iffetli mi?
Geçtiğimiz haftalarda çarşaf konusuna değinmiştim. Çarşafı iffetle özdeşleştirmiştim. Akıllara şöyle bir soru gelebilir: Her çarşaflı iffetli mi? Bu sorunun cevabını yazımızın geri kalan kısmında âcizane anlatmaya çalışalım… Kararı siz verin.
Namaz kılmanın nefsine çok ağır geldiği bir kişinin, kendini temize çıkarmak adına “nice namaz kılan insanlar biliyorum ki, faiz yiyor, ahlakı kötü, başı açık” vs… diye yakınıyor. Amelin kendisine değil, amel sahibine bakıyor. Hâlbuki amelin kendisine baksa, ondaki derinliği, güzelliği ve kurtuluş yollarını görse; bu düşüncesinden vazgeçecek. İhlaslı yapmaya çalışıp, iman ve amel bütünlüğünü koruyup, asıl olması gereken tavrı sergileyip, Müslümanları eleştirmeyi ve vicdanını güya temize çıkarmayı bırakacak.
Çarşaf da bunun gibi… “Ben öyle çarşaflılar biliyorum ki şöyle şöyle…” diye başlayan, ta başından şer kokan bu cümleyi sarf eden bayanlar, ne olur ki tesettürün en güzelini kuşanıp, ona da yaraşır bir şekilde yaşayıp “asıl olması gerekeni” gösterseler! Bu bir nevi kaçış ve kendini temize çıkarmaya çalışmaktan öteye geçmez.
Çarşaf giyip de iffetine halel getirenler yok mu? Sayıları çok az olsa da vardır. Fakat Allah’ın hazinesi ve affı genişse, nasihatten öte bu kardeşlerimiz için söyleyeceğimiz bir şey kalmaz. Çarşaf giymeyip de Meryem’ce bir ahlaka sahip bacılarımız öyle çok ki! Allah hepsinden razı olsun.
İffetten ne anladığımız da önemlidir. Tabi iffet denince akla ilk Hz. Meryem geliyor. Onun iffetinin sadece erkeklere karşı olduğunu söyleyebilir miyiz? Rabbine ve O’nun emirlerine olan itaat ve bağlılığı, yine emirlerine karşı sergilediği edep, çevresindeki baskılara karşı gösterdiği dik duruş, yalnızca Rabbine güvenip ondan yardım istemesi vs… Ancak böylelikle İsa’lara anne olunur ve ancak böylesi adar insan kendi benliğini… Rabbe karşı sınırsız edep ve iffetle!
Eğer her iki türlü iffeti de taşımıyorsak, amellerimizin -Allah muhafaza- göstermelik olmasından korkmalıyız. Bu da Allah’ın katında geçersiz olacaktır.
Birçok kardeşimiz, çarşaf giymeyi hak etmediğini, ağır bir yük olduğunu ve eğer giyiyorsa onu hakkıyla taşıması gerektiğini düşünüyor ve bu yüzden istediği halde bu hayırdan yoksun kalıyor.
Elbette daha sonra sıkılıp çıkarmaktansa, yine tesettüre uygun giyinip belli bir zamanın gelmesini beklemek de uygundur, diyebiliriz. Fakat bu bizde tembelliğe, tesettürün niteliğini daha da gerilere götürmeye sevk etmemeli. İnsan her gün kendini biraz daha geliştirmeli, toparlamalı, ileriye gitmek için çareler aramalı ki, sözünde durabilsin…
Çarşafa layık değilim, deyip çıkaran ve ilerleyen zamanlarda pantolon dahi giyen kardeşlerimizi biliyoruz. Bunlar doğru değildir. Madem iki günümüzün aynı olmaması gerekir, o halde layık olmak için de çabalamak elzemdir.
Allah-u Teâla birçok ayet-i kerimenin sonunda “takva” yı hatırlatır. Elbette takva elbisesi hepsinden güzel ve hayırlıdır. Takva elbisesini giydikten sonra, üzerine takvamızı üşütmemek ve hasta etmemek için yeni elbiseler (tesettür) giymek zorundayız. Aksi halde takva, sözden ibaret kalır ve yavaş yavaş sönmeye başlar.
Her ikisinin de (iman ve amel) elinden aynı anda tutup, aynı anda varacağı menzile götürmeliyiz. İman etmek belki kolaydır fakat onu muhafaza etmek daha zordur. Sabır, sebatsız anlatılamaz. Sebat olmazsa ve ameller yeni doğmuş bir bebeğin beslenilip, büyütüldüğü gibi beslenmezse, hastalıkların pençesinde kıvranacak ve her hangi bir gelişme göstermeyecektir.
Hâsıl-ı kelam çarşaf giysek de giymesek de iffetli olmak zorundayız. Tesettür ve diğer amelleri niçin işlediğimizin şuurunda ve bilincinde olursak ve de sebat edersek, Allah’ın istediği kulluk makamına erişebiliriz.
Rabbim hayâ ve iffetimizi her dem korumayı nasip etsin!
Vesselam, veddua…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.