Mehmet Zeki ERGİN
HERHALDE ANLATAMIYORUZ!
Bizim hakaretlere karşı ne kadar tepkisel davrandığımızı, psikolojimizi kontrol altına alamadığımızı anlatamıyoruz. Malu mülkümüzün elimizden alınmasına ses çıkarmadığımız halde hakaretler söz konusu olduğunda bizim nasıl da yalın kılıç meydanlara döküldüğümüzü, bunun bedelini bile hesaba katmadığımızı herhalde anlatamıyoruz.
Hele bir de hakarette/saldırıda hedef, Allah Kelamı ise, Allah’ın Resulleri ise, Allah’ın kutsal kıldığı mekânlar ise… Bu durumda bazılarının bizden, bizim medeni(!)tepkilerle yetinmemizi beklememesi gerektiğini… Bizim bir türlü medeni(!) tepkilerle yetinmeyi beceremediğimizi anlatamıyoruz. Anlatamamışız gibi… Belki bu duygu yoğunluğunun gölgesinde gerçekleşen tepkiler/eylemler bize hatta belki de davamıza da zarar veriyor ama toplum olarak bu durumlarda bunları hesaba katmadığımızı anlatamıyoruz galiba…
Belki Hz. Resulullah (s.a.v) tıpkı vahşi ve cahil Mekke müşriklerinin yaptığı saldırıları, Ebu Cehillerin hakaretlerini yüceliğinden sineye çekebilir, ama bunların sineye çekilemeyeceğini Hz. Hamza’dan ve Hz. Ebu Bekir’den ve dahi diğer sahabelerden öğrendiğimizi bir türlü anlatamadık, anlatamıyoruz herhalde… Ve bu tepkimizi ortaya koyarken ne Ebu Cehil’in aşiretinin gücünü hesaba katamadığımızı ne de bazılarının; “bu sözleri sarf etmek size yakışır mı?” tenkitlerine kulak asamayacağımızı da anlatamadık, anlatamıyoruz herhalde…
Peki, bu tepkilerimiz sadece duygu yoğunluğunun hâkimiyetinden mi kaynaklanıyor. Mesela; “eğer biz bu tepkileri ortaya koymazsak, bu hakaretler karşılıksız kalır, gereken cevaplar verilmez,” endişesi de yatmıyor mu? Yani idarecilerimize duyduğumuz güvensizliğin de bunda rolü yok mu? Libya’da Kaddafi’nin tahtına Müslüman halkın ödediği onca bedelle ancak kurulabilen “zat” ve benzerlerinin halka her türlü hakareti reva görmelerine karşılık bu olaylara sebebiyet verenlere tek kelime etmemesi, ABD’nin artık iki de bir tekrarlanan bu tür provokatif eylem ve söylemlerin önüne geçmesi ve bu tür olayların, çirkin saldırı/hakaretlerin bir daha yaşanmaması için müsebbipleri cezalandırması gerektiği yönünde tek kelime etmeyenlerin hiç rolü yok mu? “Sorumlular işini ihmal ediyorsa kendi işimi kendim görmek zorundayım” düşüncesi hiç rol oynamıyor mu?
Mesela bir Kanuni çıkıp Frenklere ve onların elebaşlarına hadlerini bildirseydi halk bu şekilde davranır mıydı? Eminim ki hayır… Ama halk böyle bir yürekliliği kendi liderlerinde görmediği için bu şekilde davranmaktan başka seçeneğinin olmadığının farkında olduğu için böyle davranıyor.
Maalesef bu konuda tek tepki Mısır’ın daha yeni, ama buna rağmen büyük umutlar vaad eden Başkanı Mursi’den geldi. İslam ümmetinin liderliğine/hilafet makamına göz dikenler dâhil olmak üzere belki saymakla bitiremeyeceğimiz bu kadar lider koltuğunda oturan “kelle”lerden tek bir tepki gelmedi. En azından şu ana kadar… Yoksa bu liderler hakaret edilen o yüce Zat’a karşı kendilerini sorumlu görmüyorlar mı?
Belki menfaat ve çıkarları her şeyin önüne koyan bu zatlar Obama’nın; “Amerika bütün mukaddesatlara saldırılmasına karşıdır” açıklamasını yeterli görebilir. Pamuktan bu ipe dört elle sarılıp kendilerinin suskunluğuna mazeret sayabilirler. Ama bizim için çıkar ve menfaat çok şeyden sonra geliyor, en azından mukaddesatımızdan sonra… Ve hiçbir zaman bu provokasyondan birinci derecede mesul olan ABD başkanının bu açıklamalarını yeterli görmemişiz, görmüyoruz. Gerçekten karşı ise ve samimi ise defaatle tekrarlanan bu tür saldırılar için bir önlem alırdı. Bu kadar fitneye sebep olanlara bugüne kadar bir ceza verirdi.
Eğer bu hassasiyetimizi bugüne kadar anlatamamışsak bile eninde sonunda anlayacaklarından eminim… Belki bir Kanuni’den ya da bir Fatih’ten veya bir Salahaddin’den…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.