Mirza ARAS
Herkes, birileri, hiç kimse
Ağustos ayı, lise son sınıfa geçen öğrencilerin eylül gelmeden, okullar açılmadan YGS konularını bitirme çabalarına işaret eder. Bu bağlamda aralarında kızımın da olduğu birkaç öğrenciyle dil bilgisi konularını bitirmeye çalışıyoruz. Geçen gün zamirleri anlattım, bu konuyu işlerken Türkçedeki en yaygın belgisiz zamirler olan “herkes, birileri, hiç kimse” zamirlerinin sık geçtiği aşağıdaki anekdotu gençlere verip konuyu daha ilginç, daha kalıcı hale getirmeye çalıştım:
“Sözcük Türleri Kurumunda üç zamir yaşarmış. Bunlar herkes, hiç kimse ve birileri imiş. Bir gün yapılması gereken çok önemli bir iş, kuruma havale edilmiş. Herkes, birilerinin bu işi yapacağını düşünmüş, ama hiç kimse işi üstlenmemiş. Birileri bu duruma çok kızmış, çünkü iş herkesin işiymiş. Ama herkes birilerinin bu işi yapacağı yanılgısına düşmüş, fakat hiç kimse herkesin işi yapmama ihtimalini düşünmemiş. Sonunda birilerinin yapabileceği bir işi, hiç kimse yapmadığı için herkes birbirini suçlamış.”
Bu çok sevdiğim Sözcük Türleri Kurumu(STK) hikâyesi, belgisiz zamirler konusunu pekiştirmeme yardımcı olurken aynı zamanda kısaltmasının çağrıştırması ve muhtevası nedeniyle ülkemizdeki Sivil Toplum Kurumları konusunda da beni düşünmeye sevk etti. Farklı STK bünyelerinde çalışmalarımız oldu, pek çoğunun da faaliyetlerini yakından müşahede ettik.
Üzülerek ifade edeyim ki pek çok yerde, pek çok STK'da iş yükü birkaç fedakâr insanın omuzlarında. Bazı STK'larda yüzlerce, belki binlerce gönüllü olduğu halde elini taşın altına koyan, iş varsa ben de varım, diyen insan sayısı bazen iki elin parmak sayısını geçmiyor.
Farklı STK yöneticileri ile bu konuda fikir teatisinde bulunduğumuz oluyor. Genellikle teşhis koyma noktasında sıkıntı yaşamıyoruz, ancak iş tedaviye, hal çaresine geldiğinde bocalıyoruz.
Yine hafta içerisinde bu konuda kıymetli birkaç hocamızla değerlendirme yaparken konunun iki boyutu olduğunu ifade ettim: STK gönüllüleri boyutu ve STK yöneticileri boyutu.
Bir sivil toplum çalışmasında yer alan her gönüllünün zamirler anekdotunda geçtiği şekliyle, herkesin kendisini bir muhasebeye tabi tutması gerekir. Hiç kimsenin ben olmasam da birileri bu işleri yapar zaten demeye hakkı olmasa gerek.
Yine STK çalışmalarında yanıldığımız diğer bir nokta da gönüllülük meselesi. Gönüllülük bir işi canım istediğinde yaparım, istemediğinde yapmam anlamına gelmemeli kesinlikle. Evet, bir işi kabul edip etmemek noktasında, başlangıçta gönüllülük aranabilir, ancak sivil toplum bünyesinde bir işi üzerimize aldığımızda artık gönüllülük yerini sorumluluğa, yükümlülüğe bırakır.
Sözgelimi şahsımın da dâhil olduğu bazı gazete yazarlarımızın telif ücreti almadan, gönüllü yazıyor olması, onlarda serbestiyete sebep olmamalı. Yazıp yazmamak konusunda gönüllülük olabilir, fakat yazmaya karar verdikten sonra gönüllülük biter, sorumluluk başlar. Her yazar kendisine tevdi edilen günde artık okurları ile köşesinde buluşmak zorundadır.
Gelelim işin diğer boyutuna, STK yöneticileri yönüne. Büyük bir hastanede yüzlerce doktor, hemşire, hizmetli, teknisyen, herkesin bir arı kovanındaymışçasına harıl harıl çalıştığını görürsünüz. Müthiş bir koordinasyon… Bu durum kanaatimce çalışanlardan çok hastane yönetiminin başarısıdır. Emin olun, yönetim bir zafiyet gösterirse bu, hastane işleyişine de akseder.
Kanaatimce STK'lardaki en büyük sıkıntı, koordinasyon eksikliği. Birçoğunda yüzlerce gönüllü olmasına rağmen kimin ne yapacağı, hangi işle vazifeli olduğu tam olarak belli olmadığından bu durum sivil toplumu çoğu zaman yığınlara dönüştürüyor, oysaki sivil toplum; örgütlü, eşgüdümlü bir güç olduğunda anlam kazanır.
Diğer bir durum da STK'ların bünyelerindeki bireyleri yeteneklerine göre istihdam edememe problemi. Devletin farklı yeteneklere aynı ÖSYM eleğini dayatması gibi STK'lar da çoğu zaman her gönüllüsünden aynı hizmeti beklemektedir. Oysaki her bireyin ilgisi, yeteneği, arzusu farklıdır. Yöneticilere düşen bunları keşfetmek ve uygun alanlarda hizmet vermelerini sağlamaktır.
Zamirlerle başladık madem, isterseniz konuyu zamirlerle bağlayalım: Herkes işlerin yürütülmesini birilerinden beklememeli. Hiç kimse iş yapmak istemezse dâr-ı bekada herkes bundan mesul olur, farz-ı kifaye misali. STK yöneticilerine düşen ise, hiç kimseyi ihmal etmeden herkesi ilgi ve yeteneklerine göre çalışmalara dâhil etmek ve birleri koordinasyonla fonksiyonel bir güç haline getirmektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.