Abdulhakim SONKAYA
Heyecan dönemi, ruhun asrı
Heyecan: Sevinç, korku, kızgınlık, kıskançlık vb. sebeplerle ortaya çıkan güçlü ve geçici duygu durumudur.
Bu çağda insanlar ya çok heyecanlı ya da heyecanlarını yitirmiş vaziyetteler.
Ve her iki durum da şikâyet sebebi oluyor.
Bazılarına göre heyecanın yitirilmesi coşkuyu ve isteği söndürmektedir; soğutmaktadır.
Peki, işin hakikati böyle midir?
Hayır, hakikate göre heyecan pek de iyi bir şey değildir.
Çünkü hakikat nazarında heyecan kurumak ve sararmaktır. “Üzerine yağmur inmiş olan bitkinin sonra heyecanlanıp sarardığını görürsün”(Hadid/20) ayeti bunu açıkça ifade ediyor.
Çünkü heyecanlı kimsede şu haller meydana gelir;
*Düşünme hızında yavaşlama olur. Bu da hal ve tavırlarının refleks şeklinde olmasına yol açar. Ani hareketlerde bulunur. Fakat sonra enerjisi hızla düşer.
*Kalp, hızlı ya da yavaş atar. Bu nedenle ya hemen galeyana gelir ya da vurdumduymaz olur. Harekete geçince durdurmak, durunca da onu harekete geçirmek kolay değildir.
*Nefes kesilir. Heyecan nefesi kestiği için uzun soluklu çalışmaya imkân vermez.
*Terleme olur. Bu da kendi içinde sürekli bir bunalım ve sıkıntı meydana getirerek sağlıklı düşünce üretmeye ve tavır ortaya koymaya engel olur.
*Tükürük salgılaması yavaşlar. Bu da ağzın kurumasına ve yutkunmaya sebep olur. Düşüncesini, meramını anlatmakta zorlanır.
*Gözbebekleri büyür. Bu da bazı nesneleri ayrıntılarıyla görmesine engel olur. İyi bir görüş için daha fazla enerji harcaması gerekir. Bu ayrıca odaklanamama sorununa yol açar.
Görüldüğü üzere heyecanın böyle çok olumsuz yönleri vardır.
Sürdürülebilir, istikrarlı bir gayret ve çalışma için heyecan değil RUH gerekir.
İdeal yetişme tarzı heyecanla değildir.
Çünkü heyecan hiçtir.
Hiç: Boş gereksiz ve değersiz şeydir. Ve hiçin aslı heyecandır.
Nefesin düzenli ve sürekli olması şarttır. Heyecanla ilgili bütün haller neredeyse olumsuzdur. Bu nedenle heyecan aslında çok sürdürülebilir bir durum değildir.
Dert sahibi kimseler gençlerin heyecanlarını yitirmelerinin büyük sorun olduğunu düşünüyorlar. Bu nedenle onlara göre heyecanın diri olması, idealin canlı olmasını beraberinde getiriyor.
Öyle de bunun yeterliliği yoktur.
Peki, bunun yerine ikame edilecek olan nedir?
“Öyle bir ekin ki filiz vermiştir. Güçlenmiş, kalınlaşmıştır. Kendi ayakları üzerinde durmuştur.”(Fetih:29) İşte bu ayeti kerimede yukarıdaki ayetten farklı olarak heyecandan söz edilmez.
Bu çağda insanlar hep heyecan peşindedir.
Fakat heyecan sarartır; kurutur.
Bu açıktır. Çünkü bu bir esintidir. Bir üfleme veya bir ruh değildir.
Gençler, büyükler ve küçükler ayakları üzerinde duracak ruha sahip olurlarsa kendileri hareket etmese de insanlar onların gölgesine gelecek. Yerlerinde sabit ve sağlam durmaları bir atalet değil bir istikamet nişanı olacak.
Heyecanla oturup kalkan birçok kimse hiç olup giderken onlar yerlerinden hiç olmayacaklar. Diğerleri dönemsel olarak beğenilse de asıl kâfir ve nankörleri öfkelendirecek olanlar bunlardır.
Onlar hiçten şeylere değil, dolu şeylere taliptir.
Hâsılı bu son dönemde heyecanın kaybolması çok sorun değildir.
Hatta hayra alamettir.
Ve böylece
HEYECAN DÖNEMİ BİTER DE
RUHUN ASRI BAŞLAR…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.