HÜDA PAR desteklediği Şırnak bağımsız adayı Şehzade Demir ve Şanlıurfa bağımsız adayı Mehmet Yavuz
Hür Dava Partisi'nin (HÜDA PAR) desteklediği Şırnak bağımsız adayı Şehzade Demir ve Şanlıurfa bağımsız adayı Mehmet Yavuz, Gazetemize konuştu. Hür adaylar, seçim çalışmaları kapsamında da haftalardır köy köy gezerek halktan destek istiyorlar. Seçildikleri
HÜR ADAY ŞEHZADE DEMİR
Şimdiye kadar İslami ve insani çalışmalarıyla halkın içinde olan Hür Dava Partisi'nin (HÜDA PAR) desteklediği bağımsız adaylar, seçim çalışmaları kapsamında da haftalardır köy köy gezerek halktan destek istiyorlar. Seçildikleri takdirde halkın sesi olacaklarına dair halka söz veren hür adaylara halk da yoğun ilgi gösteriyor. Halktan gelen bu yoğun ilginin sebebinin ne olduğunu sorduğumuz hür adaylardan, Şırnak'ın tek Bağımsız milletvekili adayı Şehzade Demir, “Bölgede, Ak parti devletin imkânlarıyla seçim çalışmaları yapıyor. HDP ise partisel çalışmalardan ziyade örgütsel faaliyetlerle halkın iradesini ipotek altına almaya çalışıyor. Ancak bizim halka yönelik sadece hizmet sözümüz var.” derken, Şanlıurfa bağımsız milletvekili adayı Mehmet Yavuz ise, “Halkın klasik söylemlerden ziyade, hem dünyasına hem ahiretine fayda getirecek söylemimize kulak kesildiği ve benimsediği için böyle bir teveccüh var.” diye konuştu. İşte kendi ifadeleriyle seçildikleri takdirde mecliste yapacakları çalışmalarla HÜDA PAR'ın desteklediği bağımsız adaylar:
BİRİNİN ARKASINDA DEVLET, DİĞERİNİN ARKASINDA SİLAHLI ÖRGÜT VAR
Seçim çalışmalarının Şırnak, Cizre, Silopi, İdil ve beldelerde aktif şekilde sürdüğünü belirten HÜDA PAR'ın desteklediği bağımsız adaylardan Şırnak bağımsız milletvekili adayı Şehzade Demir, “Gayet verimli ve yoğun bir çalışma içerisindeyiz. Çok iyi bir teveccüh var. Diğer partilere oranla çok geride çalışıyoruz. Hem maddi açıdan hem de diğer hususlarda diğer partilerle aynı şartlar da değiliz. Çünkü bölgedeki iki partiden iktidar partisi devlet imkânları ile çalışmalarını yapıyor, diğer parti (HDP) ise siyasi çalışmaların gerektirdiği normal partisel çalışmalardan ziyade örgütlü bir faaliyet içerisinde seçim çalışmasını yapıyor. Dolayısıyla ikisi de bir şekilde milletin iradesine ipotek koyarak çalışma yapıyor” dedi.
ŞIRNAK'TA DEVLET MEKANİZMASI İŞLEMİYOR
Şırnak'ta devlet kurumlarının halkın yerine siyasi partilere hizmet ettiğini öne ifade eden Demir, “Her şeyden önce devletin Şırnak' ta işleyen mekanizmasını ele almak lazım. Şırnak devlet mekanizması, bütün ülkeden farklı noktadadır. Şırnak'ta çalışan devlet mekanizması yoktur ya da işlemiyor. Hem devletin resmi kurumlarının varlığı anlamında söylüyorum hem de belediye noktasında söylüyorum. Çünkü belediyeler de devletin resmi bir kurumudur. Her ne kadar belediye başkanları siyasi partilerin seçimi ile kazandıkları bir kurum olsa dahi, netice de resmi bir kurumdur. Bunların hiç birisi şu anda işlemiyor. Binası vardır, kurumu vardır, organları vardır ancak sorunlara cevap verme, sorunları aşma, hizmet görme halkın ihtiyaçlarını karşılama noktasında işlev görmüyor. Yandaşlık meselesi çok ön plandadır. Zenginlerin, devlete yakın olanların ya da devlet kurumları ile içli dışlı olan insanların işleri öncelikli olarak görülüyor. Sıradan vatandaşların, fakirlerin, yoksulların işleri en sona atılıyor ya da dosyaları kaybediliyor. Bu nedenle devlet mekanizmasında işleyen bir süreç yok, işleyen bir sistem yok.” diye konuştu.
BELEDİYELER SADECE PARTİYE ÇALIŞIYOR
Belediyelerin yandaşçılık yerine halka eşit şekilde davranması gerektiğini ifade eden Demir, “Belediye noktasında da belediye işlerinden çok siyasi faaliyetler ön plana çıktığı için halka yönelik bir rahatlatma bir iş görme durumu söz konusu değildir. Belediye bütün imkânlarını seferber ederek, bütün araç, kurum ve binalarıyla hangi partinin elinde ise o parti liderine iş görüyor. Dolayısıyla şu anda bölgeyi rahatlatacak düzeyde işleyen bir devlet mekanizması yok. Olmadığı için de hizmetler görülmüyor, ciddi olarak sıkıntı ve mağduriyetler var. Bunların hepsi şuanda bölgenin ciddi sıkıntıları arasındadır” şeklinde konuştu.
ÇÖZÜM SÜRECİ ÇÖZÜMSÜZLÜĞE HİZMET EDİYOR
Çözüm sürecinin şu anki ilerleyişinin halka rahatlık vermek yerine sıkıntı doğurduğunu ifade eden Demir, sürecin ya bitirilmesi ya da acil şekilde çözüme kavuşturulması gerektiğini söyledi. Demir, “Çözüm sürecinin çözüme değil de çözümsüzlüğe hizmet ettiğini bütün kamuoyu biliyor. Eskiden bölge halkı, ‘çözüm süreci bizim bölge şartlarımıza herhangi bir rahatlatma getirmiyor. Aksine sıkıntılarımızı arttırıyor' diyor, fakat kimseye dinletemiyorlardı. Şimdi bütün Türkiye anlamış ki bu çözüm süreci çözüme değil, çözümsüzlüğe hizmet ediyor. Dolayısıyla bu çözüm sürecinin ya bitirilmesi ya da çözüme ulaştırılması gerekiyor. İki tarafta da samimiyetsizlik var. Menfaatleri için kullanıyorlar. Rant meselesine dönüştürmüşler. Bu çözüm sürecinden başlamak lazım. Bundan sonra çözüm noktasında Kürdistan meselesinde bir şey yapılmak isteniyorsa öncelikli olarak iş devlete düşer. Çünkü bu sorunun temelinde devlet var. 90-100 yıldan beri gelen bir süreçtir, sadece bugünün meselesi değildir. Devletin yapması gereken birçok şey var. Daha temelde anayasal nokta da bölgeye yönelik ciddi bir inkâr asimilasyon geliştirildi hala da devam ediyor. Anayasal olarak bu milletin kabul edilmesi ya da anayasanın etnik unsurlarından, laiklik unsurlarından tamamıyla arındırılması lazım. Bu arındırılırsa ilk adım olarak iyi bir açılım olacak ancak bu arındırma olmazsa malum bir açılım beklenemez.” dedi.
TÜRKİYE'DE DİL MESELESİ VARDIR
Türkiye'de bir dil problemi olduğunu ve devletin bu sorunu görmezden geldiğini söyleyen Demir, “Bu milletin öteden beri inkâr edilen bir dili var. Bir türlü de kabullenemeyen devlet mekanizması, devlet mağduru olarak kabul görülmek istenmeyen bir dil meselesi var. Türkiye'nin resmi dil noktasında sadece Türkçe üstünde ısrar edilmesi, diğer halkları görme ve kabul etme noktasında çok ciddi bir sıkıntı. Sadece Kürtler açısından söylemiyorum bunu, ancak çoğunluk Kürt halkı olduğu için bu noktada en büyük mağduriyet ve sıkıntıyı Kürtler yaşıyor. Bir halkın var olması demek bütün inancı, geleneği, kültürü ve diliyle var olması demektir. Eğer bir millet varsa bunların hepsi ile vardır. Ancak bu millet görmezden geliniyor. İsmi şu anda ne kadar söylenmesi kabul edilse dahi anayasal düzeyde hala kabul edilmemiş ve hala inkâr söz konusudur. Sadece dil de değil, inanç, gelenek, kültür de kabul edilmesi gereken bir durumdur. Bu da yasal mevzuat noktasında düzletilmesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
ASİMİLASYONA KARŞI ÇIKAN PARTİ ASİMİLASYON YAPIYOR
Bölge halkının asimilasyonun yok edilmesine karşı mücadele ettiğini iddia eden bir partinin kendisi dışında bölgede siyaset yapmak isteyenlere karşı asimilasyon politikaları üretmesinin büyük bir çelişki olduğuna dikkat çeken Demir, “HDP geleneğinden gelen siyasi anlayış malum 30-40 yıldır bu bölgede ilk günden beri kendileri dışında hiçbir siyasal yapılanmayı kabul etmedi, kabule yanaşmamışlar. Çok garip bir şeydir. HDP mantığı da şu anda aynı durumda aynı şekilde yapıyor. Kendileri dışında hiçbir siyasi anlayışı kabul etmiyor. Ancak her iki tarafın da dayatmaları bizi bağlamıyor. Neticede bölgede inkâr edilemeyen bir siyasi hareket olan HÜDA PAR var. Bu hareket her ne kadar ağırlık noktasında Kürt bölgelerinde ise de Tüm Türkiye' de teşekkül eden bir yapıdır. Gelenek, kültür, inancıyla halkımızı tam anlamıyla kapsayan bir harekettir. İnkâr ve tahammülsüzlük bu güne kadar önünü almadı ve alamayacak. Yolumuza devam ediyoruz.” diye konuştu.
İSLAMİ BİR DURUŞ SERGİLEYECEĞİZ
TBMM'de iktidar ve muhalefet partilerinin yetersizliğinden bahseden Demir, “Mecliste ciddi bir İslami muhalefet sıkıntısı var, Türkiye'nin belki en önemli sorunu odur. Herkes iktidar ve muhalefetten şikâyetçidir. İktidar kendi partisel anlayışını uygulamaya çalışıyor. Başkası karşı gelse dahi, kabul etmese dahi ya da sorunlara çözüm olmasa dahi kendi mantığını yasal olarak uygulamaya çalışan bir anlayıştır. Muhalefet tarafında da aynı durum söz konusudur. Şu anda Türkiye'de ve TBMM' de ciddi olarak bir İslami muhalefet sorunu var. Bu boşluğu dolduracak hiç kimse de yok. Dolayısıyla onları o noktada frenleyecek, İslami açıdan sıkıntılıdır diyebilecek bir kimse yoktur. Ya da ‘sizin bu kanununuz toplumun inancına zarar veriyor, tahribat yapıyor. Ve maneviyat noktasında uçuruma sürüklüyor, aile yapısını parçalıyor.' gibi şeyleri söylemeye çalışacak bir anlayış yok. Dolayısıyla aile yapısı diye bir şey kalmamıştır. Ciddi bir tahribat, manevi çöküntü ve İslami noktada hem bölgede hem de ülke genelinde ciddi yapılması gereken şeyler var. Biz bu açığı kapatacağımızı düşünüyoruz ve Allah'ın izniyle meclise gittiğimizde İslam'a aykırı ve İslam geleneğine aykırı yasaların çıkarılmama noktasında elimizden geleni yapacağız.” dedi.
HALKIN VE HAKKIN KAZANMASINI İSTİYORUZ
Seçim barajı hakkında ise Demir şunları söyledi: “Siyasi bir parti ve hareket olarak seçimlere girdiğimiz zaman şu parti aşacak bu parti aşmayacak gibi bir kıyasla seçime girmiyoruz. Mantık olarak bizim böyle bir endişemiz yok. Siyasi bir parti ve hareket isek, her türlü seçime girmek gerektiğini düşünüyoruz. Neticede bizim temsil ettiğimiz siyasi anlayış bölgenin bir hakikatidir, Türkiye'nin bir hakikatidir. Çok ciddi bir açığı kapatıyoruz. Biz her seçim de olmak zorundayız. Alanda, sahada olmak zorundayız ki bu açığı kapatalım, toplumumuza yön verebilelim. Kazasız, belasız, gerginliğin olmadığı bir seçim sürecinin geçmesini istiyoruz. Çünkü her türlü gerginlikler partilerden ziyade halka zarar veriyor. Bu seçimin en az zarar gördüğü ya da hiç zarar görmediği bir seçim olmasını istiyoruz. Bununla beraber halkın ve hakkın kazanmasını, iyiliğin ve güzelliğin kazanmasını istiyoruz.”
HALKIMIZIN SÖZCÜSÜ OLACAĞIZ
HÜR ADAY MEHMET YAVUZ:
Hür Dava Partisi'nin desteklediği Şanlıurfa bağımsız milletvekili adayı Mehmet Yavuz ise, “Seçmenler üzerindeki çalışmalarımızı salt oy endeksli görmeyip aynı zamanda tebliğ-irşad ve ibadet kapsamında gördüğümüz için ‘Ne kadar çok kişiye ulaşırsak o kadar iyi olur' anlayışı üzerine oturtuyoruz.” dedi.
DAVAMIZ KİTLELER NEZDİNDE YAYGINLIK KAZANDI
Bağımsız aday Yavuz, “Evet, hedefimiz elbette on binlerin, yüz binlerin hatta milyonların oylarını almak, ama uğruna dünyaya geldiğimiz, korumak ve yaşatmak zorunda olduğumuz değerlerimizi yaygınlaştırmak, geniş halk tabanlarına ulaştırmaktır. Bu doğrultuda “teveccüh” kelimesi ile ifade ettiğimiz bir sonuca el'an ulaştığımızı, Hür Davamızın kitleler nezdinde yaygınlık kazandığını ve bunun da Rabbimizin bize olan lütfu ve fazlı olduğunu çok rahat söyleyebilirim. Halkın klasik söylemlerden ziyade hem dünyasına hem ahretine fayda getirecek söylemimize kulak kesildiği ve benimsediğini söylemek mümkün. Fıtratının sesini dinleyen herkes söylemlerimizi çok beğendiğini ifade ediyor.” diye konuştu.
HESAP VEREBİLİR BİR ANLAYIŞIMIZ VARDIR
“Şanlıurfa'nın bağımsız milletvekili adayı olarak seçmenlerimize kendilerinin sözcüleri olacağımızı vaad ediyoruz.” diyen hür aday Mehmet Yavuz, “Halkımızın her türlü haklı talebini, istek ve şikâyetini meydanlarda, ekranlarda ve nasip olursa da mecliste dile getirerek, takipçisi olarak ve sürekli gündemde tutarak etkili ve yetkililer nezdinde sorunların çözülmesini sağlamayı hedefliyoruz. Bir diğer önemli husus da takip ettiğimiz bu sorunlarla alakalı ne yaptığımızı sürekli halkla paylaşmak ve halkı bilgilendirmek. Bir diğer ifade ile ‘hesap verilebilir' olmayı sağlamaktır. “Halka hesap veremeyen Hakk'a da hesap veremez” anlayışından hareketle herkes ‘hesap verilebilirlik' noktasında bilhassa da idareci ve siyasetçilerin hayatlarının bir parçası olmalıdır.” dedi.
BOZULDUĞU YERDEN DÜZELTMEK İÇİN HAREKETE GEÇTİK
Mehmet Yavuz konuşmasını şöyle sürdürdü: “Korku imparatorluğu üzerine kurulan 90 yıl boyunca Müslümanlar sistemin gadrine uğramamak için çok farklı söylem ve eylem biçimleri geliştirdiler. Bunlardan biri de ‘Kamuflaj kelimeler' kullanmak. Elbette bunları kınamıyoruz, ama asli kavramlarımızı kullanmaya kullanmaya, ne derdimizi tam olarak tanımlayabildik ne de bunun için gereken dermanı bulabildik. Bir diğer önemli ve ciddi sorun da yeni yetişen nesillerin bunları gerçekmiş gibi algılamaları oldu. Hal böyle olunca bu doğrultuda siyaset yapan aktörler halkın inanç ve değerlerine, sosyal dokusuna uymayan; sorununun kaynağı olan Batı'dan devşirilen çözümler geliştirmeye çalıştılar. Bu da asıl çözümden sürekli uzaklaşılmasına ve halkın gerçek gündeminden sapılarak belli ideolojik, elit bir kesimi memnun etme üzerine politika dizaynlarına sebebiyet verdi. Sonuç ise tam bir felaket. Şu anki en büyük felaket, gayr-ı İslami kanunlarla idare ediliyor olmaktır. Bundan daha tehlikeli olanı da ne idare edenlerin ne de edilenlerin artık bundan şikâyet etmiyor olmaları. Onun için ‘Tam zamanı!' dedik ve bozulduğu yerden düzeltmek için harekete geçtik. Çıkarılacak hiçbir kanun İslam'a aykırı olmamalıdır.”
HÜKÜMET İLE HDP'NİN TAVRI DÜRÜSTLÜKLE BAĞDAŞMIYOR
Çözüm süreciyle ilgili olarak Mehmet Yavuz, “Çözüm süreci fiilen rafa kalkmış durumdadır. Ortaya çıkan tablo bizlere hükümetin, silahlı örgütün ve politik uzantısı partinin meseleyi çözmekten ziyade ‘parti, grup ve örgüt çıkarları' ekseninde ele aldıklarını göstermiştir. Dün tozpembe tablolar çizen hükümet ve HDP sözcülerinin bugün birbirlerine olmadık sözleri sarf etmeleri elbette dürüstlükle bağdaşmamaktadır. Özellikle milliyetçi kesimler nezdinde oy kaybı yaşadığına inanan hükümet kanadı ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın oy endeksli söylem değişikliği doğru bir yaklaşım değildir.
Kürt meselesi ile ilgili çözüm önerilerimizde de ‘İslami Muhalefet' anlayışı ile hareket ediyoruz. Bu mesele bizce bir örgüte silah bıraktırma meselesi değil, yüz yıllık bir sistem meselesidir ve çözümü de güvenlik esaslı değil, siyasidir. Bu kapsamda sözü hiç uzatmadan diyoruz ki, Kürtlerin varlığı anayasal olarak tanınmalı ve Kürtler kurucu iki halktan biri olarak kabul edilmelidir. Ancak bu şekilde sorun nihai ve kalıcı bir şekilde çözüme kavuşur.” tespitini yaptı.
6-8 EKİMDE HALK HDPKK'NİN ÖZERKLİK ANLAYIŞINI YAKINDAN GÖRDÜ
Çözüm sürecinin bir tarafı olan HDP'nin 6-8 Ekim olaylarında ortaya koyduğu vahşet tablosuna da değinen Mehmet Yavuz, “6-8 Ekim, tarihe HDPKK'nin küresel güçler nezdinde akredite olma adına muhaliflerini yok etmek için başlattığı bir katliam girişimi olarak geçmiştir. Esasen Kürt halkı, muhtemel bir özerkliğin bu kesimlerce hayata geçirilmesinin ne olduğunu yakından gözlemleme fırsatı buldu. Ellerine fırsat geçirdikleri takdirde halka ne yapacaklarını ağır bir bedel ödeyerek anladı. Elbette ciddi bir kırılma yaşandı. Sadece Kürt kamuoyu değil, bütün Türkiye toplumu Yasin Börü ve arkadaşlarını sahiplendi, katilleri, azmettirenleri ve teşvik edenleri de vicdanlarında mahkûm etti” şeklinde konuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.