HÜDA PAR Genel Başkan Vekili Şahzade Demir: Türkiye'deki siyonistler deşifre edilmeli
TBMM'de gerçekleştirdiği basın toplantısında, iç ve dış gündeme dair değerlendirmelerde bulunan HÜDA PAR Genel Başkan Vekili Şahzade Demir, Türkiye'de bulunan gizli siyonistlerin deşifre edilmesi gerektiğini söyledi.
TBMM'de gerçekleştirdiği basın toplantısında konuşan HÜDA PAR Genel Başkan Vekili Şahzade Demir, iç ve dış gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye'de siyonizm tarafından beyinleri ve vicdanları satın alınmış kimi çevrelerin bulunduğuna işaret eden Demir, soykırımı aklama ve meşrulaştırma çalışmalarını pervasızca yürütenlerin; sürekli siyonizmin çıkarına çalışan, mason localarıyla ve masonik yapılarla ilişki ve irtibatlarının araştırılması gerektiğini söyledi.
Basın toplantısında Demir ayrıca; sapkınlık lobisinin her türlü faaliyet ve propagandasının yasaklanarak suç kapsamına alınması gerektiğini belirtirken, gençlerin umutla beklediği evlilik kredisi ile ilgili beklentileri de dile getirdi.
Konuşmasına, Gazze'de siyonist işgalin gerçekleştirdiği soykırımla başlayan Demir, "Malum Türkiye'de siyonist sevicisi ya da onlara hizmet eden birçok odak var. siyonist vahşetin arttığı bu günlerde bu durum, Türkiye'de daha fazla hissedilir duruma geldi. Türkiye'de onlara destek verenler, onları sevenlerin sayıları her geçen gün artıyor. Bizim bunlara yönelik bir tedbirimiz, bir çalışmamız maalesef yok. siyonizmin Filistin topraklarında teopolitik amaçlarına ulaşmak için yaptıkları çalışmaların herkesçe malum olduğu üzere haddi, hesabı, sınırı, ölçüsü yoktur. Onlar için her türlü yol, yöntem, soykırım, katliam meşrudur. Bunu yapmaktan da çekinmiyorlar.
Geçtiğimiz günlerde bir sabah namazında sivillerin sığındığı bir okula yapılan saldırıda 100'ü aşkın masum insan vahşice katledildi. Yine dün gerçekleştirilen bir saldırıda 35-40 insan aynı şekilde katledildi. Bu katliamlar on ayı aşkın bir süredir devam ediyor. Bu saldırıların boyutunun daha da artacağı görünüyor.
İnsanlığa karşı suçlar kapsamına giren bu tür vahşetlerin önünün alınması için bütün insanlığa bazı vazifeler düşüyor. Yapılan bu soykırımın insanlık suçu olduğu, soykırım olduğu uluslararası birçok platformda tescillendi." ifadelerini kullandı.
"Siyonizm tarafından beyinleri ve vicdanları satın alınmış kimi çevreler, soykırımı meşrulaştırma çalışmalarını pervasızca yürütmektedirler"
Türkiye'de; siyasetçi, gazeteci, akademisyen kimliklerinin ardına saklanarak siyonizme destekte bulunan kişilerin masonik yapılarla ilişki ve irtibatlarının araştırılması gerektiğini belirten Demir, "Göz önünde olan bu hakikate rağmen siyonizm tarafından beyinleri ve vicdanları satın alınmış kimi çevreler soykırımı aklama ve meşrulaştırma çalışmalarını pervasızca yürütmektedirler. Ülkemizde de kimi zaman ırkçı, faşist bir siyasetçi kimliğinin ardına gizlenerek, kimi zaman liberal bir akademisyen kimliğiyle, kimi zaman da kendine sözde bağımsız gazeteci süsü vermiş kişiler siyonizme destek mahiyetinde çalışmalar yapmaktadırlar. siyonizm lehine çalışan bu kişi ve kurumların ülkede faaliyet yürüten, sürekli siyonizmin çıkarına çalışan mason localarıyla ve masonik yapılarla ilişki ve irtibatları ayrıca araştırılması gereken önemli bir husustur." dedi.
"Basın, yayın, kültür ve sanatta siyonizmin dezenformasyonu da engellenmeli"
"Yakın zaman da soykırım suçuna iştirak eden Türkiye vatandaşlarının tespiti ve bunların cezalandırılmasıyla alakalı kanun teklifimizin Genel Kurul'da görüşülmesi kabul edilmişti." diye belirten Demir, şunları kaydetti:
"Bu kanun teklifinin yasalaşması bu anlamda önemlidir. Ancak unutulmamalıdır ki bu atılacak adımlardan sadece bir tanesidir. siyonizmin küresel ölçekte bir tehdit olduğu ayan beyan ortadayken açıktan destek veren, vahşeti meşrulaştırmaya çalışan her kim ise arkasındaki mason yapılanmasıyla beraber, bağlantıları, faaliyetleri, ilişkileri deşifre edilmeli ve buna yönelik tedbir alınmalıdır. Manevi değerlerimizi hedef alan birçok ifsat faaliyetinin ardında bu zihniyetin olduğu gerçeğinden yola çıkarak siyonizmin toplum için barındırdığı tehlikeleri en başta okullarda anlatarak evlatlarımıza 'siyonizm karşıtı' bir şuur kazandırmalıyız. Ayrıca basın, yayın, kültür ve sanatta siyonizmin dezenformasyonu da engellenmelidir."
"Sapkınlık lobisinin propagandası yasaklanmalı"
siyonist sermayeli organizasyon ve platformların, geniş bir yelpazede oluşturdukları tekelle sapkınlığın propagandasını yaygınlaştırmaya çalıştıklarının altını çizen Demir, "Bulgaristan Parlamentosu, okullarda 'LGBT' denilen cinsel sapkınlığın propagandasını yasaklayan yasal düzenlemeyi kabul etti. Kanun değişikliğiyle, okullarda söz konusu sapkınlığın propagandasının yapılması ve 'biyolojik olmayan cinsel yönelim' konusunun işlenmesi yasaklandı. Bu tutum Türkiye için de örnek olmalıdır. Aile kurumunu çökertip gençliği ifsat ederek toplumları esir almak isteyen küresel şer odakları, sistematik ve örgütlü bir şekilde nikâhsız, ailesiz, cinsiyetsiz ve soyu kesik bir toplum modeli dayatmaktadır. Özellikle siyonist sermayeli organizasyon ve platformlar; spordan siyasete, kültür ve sanattan sinemaya kadar geniş bir yelpazede oluşturdukları tekelle söz konusu sapkınlığın propagandasını yaparak sapkınlığı yaygınlaştırmaya çalışmaktadır." dedi.
"Türkiye, geç kalmadan gereken tedbirleri almalıdır"
Sapkınlık lobisinin her türlü faaliyet ve propagandasının yasaklanıp suç sayılması gerektiğini söyleyen Demir, "Sapkınlık lobisinin sözde sivil toplum kuruluşu hüviyetine bürünerek örgütlenmesi, faaliyetleri ve her türlü propagandası yasaklanarak suç kapsamına alınmalıdır. 2023 Mayıs seçimlerinden önce hükümetin açıklayıp vaatte bulunduğu, 'ailenin korunması' ile ilgili Anayasanın 41'inci maddesinde değişiklik öngören düzenleme bir an önce yapılarak hayata geçirilmelidir. Başta devlet olmak üzere bir bütün olarak siyaset kurumu, medya, akademi ve sivil toplum kuruluşları; ailenin, gençliğin ve toplumun her türlü sapkın ve zararlı akımlardan korunması konusunda sorumludur ve bu sorumluğunun gereğini yerine getirmelidir." ifadelerini kullandı.
"Evlilik kredisi desteği sadece deprem bölgesinden başlaması ve diğer bölgeler için henüz uygulanmaması, birçok gencimizin hayallerini suya düşürdü"
Açıklamalarının devamında evlilik kredisi desteğini umutla bekleyen binlerce gencin hayallerinin suya düştüğünü söyleyen Demir, "Sayın Cumhurbaşkanı seçim öncesinde, ilk defa evlenen gençlere yönelik olarak iki yıl geri ödemesiz ve toplamda dört yıl faizsiz, 150 bin TL evlilik kredisi verileceğini taahhüt etmişti. Bu taahhüt, Aile ve Gençlik Fonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi'nin TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilmesiyle yasalaştı. Evlilik kredisi desteği, pilot uygulama olarak 6 Şubat depremlerinden etkilenen illerde başlayacak ve sonrasında Türkiye genelinde yaygınlaştırılacaktı. Seçimden bu yana evlenmek isteyen gençlerimiz, bu kredi desteğini umutla beklemekteydi. Ancak, desteğin sadece deprem bölgesinden başlaması ve diğer bölgeler için henüz uygulanmaması, birçok gencimizin hayallerini suya düşürdü. Bu durum, çoğu gencin evlilik planlarını ertelemek zorunda kalmasına yol açtı. Ne yazık ki maddi imkânsızlıklar nedeniyle evliliklerini erteleyen gençlerin sayısı artmakta ve evlenme yaşı her yıl yükselmektedir." şeklinde konuştu.
"Evliliği teşvik edecek destekler ve projeler hızla hayata geçirilmelidir"
"Hayat pahalılığının arttığı ve alım gücünün iyice düştüğü bu dönemde, evlenmek isteyip de imkân bulamayan gençlerimize bu destekler acilen sunulmalıdır." diyen Demir, "Türk lirasının değer kaybettiği, ev kiralarının ve ev eşyalarının fiyatlarının hızla arttığı bir ortamda, verilen 150 bin TL kredi, gençlerin ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Kredinin miktarı artırılmalı ve gençlerimize hibe olarak sunulmalıdır. TÜİK'in 2023-2100 nüfus projeksiyonları, genç nüfusun azaldığını ve 2100'lü yıllarda toplumun yarısının 60 yaşın üzerinde olacağını göstermektedir. Bu riskler göz önünde bulundurularak, evliliği teşvik edecek destekler ve projeler hızla hayata geçirilmelidir." ifadelerini kullandı.
"Bangladeş'te gerçekleştirilen halk devriminin, sinsi planlarla ve entrikalarla çalınma girişimlerine karşı dikkatli olunmalı"
Dış gündemde yer alan Bangladeş'te Hasina hükümetinin devrilmesi sonrası yaşanan gelişmeler ile ilgilide değerlendirmelerde bulunan Demir, şunları söyledi:
"Awami Partisi Lideri Hasina Vecid, 16 yıllık iktidarı sürecinde Bangladeş'i insan hakları ihlallerinin merkezi haline getirmişti. Cemaat-i İslami Hareketi'nin lider ve mensuplarından birçok kişiyi idam ederken binlercesini de zindanlarda tutan Hasina diktası, başarısız yönetiminin sorumluluğunu siyasi rakiplerine yükleyip siyasi muhaliflerini bastırmak için her türlü yönteme başvurdu. En son kamuda yüzde 56 kontenjan uygulamasının geri getirilmesi neticesinde öğrenci toplulukları protestolara başladı ve Hasina Bangladeş'i terk edip Hindistan'a kaçmak zorunda kaldı.
Bangladeş'te diktatör Hasina'nın devrilmesi sonrası geçici hükümetin kurulmuş olması, baskıların ortadan kalkması ve birçok siyasi tutuklunun serbest bırakılması sevindirici bir durumdur. Yeni dönemde, öncesinde olduğu gibi Hindistan, Çin ve ABD gibi ülkelerin Bangladeş üzerinde etki kurma, emeğini sömürme planlarına karşı dikkatli olunmalı, halkın menfaatleri doğrultusunda bir siyaset izlenmelidir. Zulüm ve haksızlıklar karşısında öğrenci topluluklarının öncülüğünde gerçekleştirilen halk devriminin, sinsi planlarla ve entrikalarla çalınma girişimlerine karşı dikkatli olunmalıdır.
Bangladeş'te adaletin, güvenliğin ve istikrarın tesis edildiği; insanların, inançlarını ve kültürlerini özgürce yaşayabileceği ve kendisini daha iyi ifade edebileceği bir ortamın oluşmasını temenni ediyoruz."
"Köylerin kalkındırılması, tarım ve hayvancılığın güçlendirilmesi olmazsa olmaz bir ihtiyaç haline gelmiştir"
Demir, basın toplantısının son bölümünde, Şırnak'ta ki bazı sorun ve sıkıntıları dile getirdi.
Şırnak ilinin merkezini, ilçe ve köylerini gezdiğini ve ortak bazı sorunların ön plana çıktığını belirten Demir, bu sorunların ivedi bir şekilde çözüme kavuşturulup kırsal yaşamın güçlendirilmesi için çalışmaların yapılaması gerektiği çağrısında bulundu.
Son olarak Demir, "Köylerin özellikle su, kanalizasyon, yol sorunu ve çöplerin toplanıp atılmaması gibi birçok konuda ciddi sorunlar var. Diğer illerle kıyas yaptığımız zaman Doğu ve Güneydoğu'da bu tür sorunların çok çok daha fazla bir şekilde ön plana çıktığını müşahede ediyoruz. Köylerin kalkındırılması, tarım ve hayvancılığın güçlendirilmesi ve kırsal alanda hayatını güçlendirilmesi olmazsa olmaz bir ihtiyaç haline gelmiştir. Özellikle son dönemde bütün dünyada kırsal yaşamın ön plana çıktığı, doğal yaşamın daha zorunlu hale geldiği bir süreçte Türkiye'de özellikle Doğu ve Güneydoğu'da hele hele Şırnak'ta bu tür sorunların halen ciddi anlamda çözülememiş olması Türkiye'nin bir ayıbı ve olmaması gereken bir durumdur. Yetkililerin bu sorunlara el atarak kırsal yaşantıyı güçlendirmesi ve bu sorunları ivedi bir şekilde muhakkak çözmesi gerekir." şeklinde konuştu. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.