HÜDA PAR, Süryaniler ve Beklentiler
Bir vesileyle geçenlerde Mardin’deydim. Mardin ve ilçesi Midyat’ta yaşayan Süryaniler sizin de malumunuzdur. HÜDA PAR’ın seçim çalışmaları sırasında HÜDA PAR heyetiyle Süryani bir vatandaş arasında gerçekleşen ve bir derece gazetemizin de mevzu bahis old
Bir vesileyle geçenlerde Mardin’deydim. Mardin ve ilçesi Midyat’ta yaşayan Süryaniler sizin de malumunuzdur. HÜDA PAR’ın seçim çalışmaları sırasında HÜDA PAR heyetiyle Süryani bir vatandaş arasında gerçekleşen ve bir derece gazetemizin de mevzu bahis olduğu diyalogu öncelikle anlatmak istiyorum.
Anlatıldığına göre, HÜDA PAR Mardin Teşkilatı, 30 Mart Yerel Seçimleri çerçevesinde esnaf ziyareti gerçekleştiriyorlarmış. Bundan sonrasını arkadaşın diliyle anlatmak istiyorum: “Her yerde olduğu gibi ayrım yok, zikri fikri ne olursa olsun tüm esnafa gidiyorduk. Bir esnaftan diğerine giderken bir dükkâna girdik. İşin açıkçası bir Süryani’nin dükkanına girdiğimizin de farkında değildik. HÜDA PAR’dan geldiğimizi söylemekle birlikte, esnaf masasının altından bir Doğruhaber Gazetesini çıkararak “Biz süryaniler Hüda Par’ı bekliyoruz” dedi. Doğrusu bu bizi ziyadesiyle bizi mesrur etmiş, fakat yükümüzün ne kadar ağır, sorumluluğumuzun ne kadar büyük olduğunu bir daha anlamıştık.
Yine başka bir anekdot: Üyeleri ve tanıdıklarının olmadığı Mardin’in Midyat ilçesinin bir köyüne ilk defa giden HÜDA PAR heyeti, köyden 10-15 kişilik bir heyet tarafından sevgi ve hürmetle karşılanmış. HÜDA PAR’ı öyle bir karşılamışlar ki heyet adeta şoke olmuş. Köylüler “Hep sizi izliyoruz, hep size duacıyız, sizi bekliyoruz” demişler.
...
Evet, bu anekdotlar, bu beklentiler özel veya genel olabilir. Ama öyle görünüyor ki HÜDA PAR’ın gelişi Müslümanlarda da gayri müslim vatandaşlarımızda da bir heyecan oluşturmuştur. Fakat bu yazıda daha çok, Süryani vatandaşlar ve HÜDA PAR beklentisine değineceğim.
Şu bir gerçektir ki İslam’ı referans alan HÜDA PAR’ın gayri müslimlere yönelik yaklaşımının pratiğinin onlarca örneğini İslam tarihinde bulmak mümkündür.
Çünkü İslam onları, yıllardır iştahlarını doyuramadıkları Bizanslı valilerden, günden güne artan ve her gün bir yenisi yürürlüğe konan vergilerden, bin türlü yokluk ve yoksulluk içinde uğradığı haksızlıklardan, sona ermeyen zulümlerden onları kurtarmıştır. İslam, ilahi bir güneş olarak doğmuştu semalarında. İsterse Müslüman olup herkesin sahip olduğu haklara sahip oluyordu. İsterse dininde kalıp cizyesini ödedikten sonra mal, can, namus ve din güvencesini elde ediyordu.
Patrik Sophronius’a Kudüs’ü kendi elleriyle devlet başkanı olan Hz. Ömer (r.a) teslim ettiren bu anlayıştı, bu anlayışın pratiğiydi. Hz. Ömer’in (r.a.) Kudüs şehrinin anahtarlarını aldıktan sonra Hıristiyan ahaliye yaptığı “Ey Ilyalilar, lehimize olan lehinize, aleyhimize olan aleyhinizedir...” diye başlayan konuşmasına ve pratiğine din, dil, renk fark etmeksizin ne kadar da muhtacız.
Biraz yakın tarihe geldiğimizde toplumun kaosa sürüklendiği, dost düşmanın birbirine karıştığı Birinci Dünya Savaşı’nın olduğu yıllarda Mardin’deki Süryaniler, savaşta Osmanlı’nın yanında yer almalarına rağmen isyan eden, işgalcilerle el birlik olan Ermenilerle bir tutulmuşlar. İttihatçılar, 1915’te çıkardıkları tehcir kanunuyla yaş kuru Hıristiyanları beraber yakmak istemiş; her ne kadar sonra çıkış yolu olarak Mardin bölgesindeki tehcir, olaylara karışan Protestan Süryanilerle sınırlandırılmış olsa da uygulamada yine böyle olmamış ve arada birçok masum Ortodoks Süryani ölmüş. Kaos, kargaşa, güvensizlik ve komplolar birbirini takip etmiş. Netice, hayatlarını kurtarmak isteyen Süryaniler Midyat’ın Aynverd köyünde toplanarak toplu savunma hattı oluşturdu. Günlerce süren görüşme ve pazarlıklara rağmen Süryaniler, İttihatçı devlet kuvvetlerine güvenerek teslim olmadı. Süryaniler, ancak Nakşibendi Şeyhi Aynkaflı Şeyh Fethullah Hamidi’nin Aynverd’e gelerek güvence vermesi halinde teslim olabileceklerini söyleyince Şeyh Fethullah Hamidi’nin girişimleri ve ‘Süryanilerin İslam hukukuna göre Müslümanların emanı içinde oldukları, canları, malları, ırzları ve namuslarının Müslümanların teminatı altında olduğu ve bunlara dokunmanın haram olduğu’ yönündeki fetvası Süryanileri hem sürülmekten hem de öldürülmekten kurtarmıştır.
Yine HÜDA PAR programından “İnanç ve İbadet Hürriyeti” başlığı altındaki “Devlet inancın gereğini yaşamanın önündeki her türlü engeli ortadan kaldırmak zorundadır. Devletin kendisi dahi vatandaşın inancına müdahale edemez. Dine ve dindara yönelik zorlama ve baskı olmamalıdır. Devlet, vatandaşının hangi dine nasıl inanacağını, neye inanıp neye inanmayacağını belirleyemez, inancını yaşamasına müdahale edemez. Kimden gelirse gelsin her türlü baskı ve müdahaleyi önlemelidir.” paragrafı dikkat çekicidir.
HÜDA PAR’ın İslam’dan beslenen teorisinden ve İslam tarihindeki zengin pratik örneklerinden dolayı gerek Süryanilerin gerek Müslümanların HÜDA PAR’dan beklentisi haklı ve yerindedir. Bununla beraber teori ve geçmiş pratik ne kadar iyi olursa olsun; bilen, tanıyan ve ulaşılan insanlar için bir anlam ifade eder. Bundan dolayı seçim çalışmalarının sürdüğü bugünlerde büyük laf etme değil, belki de büyük iş çıkarmak gerekir. Daha çok insana ulaşmanın, anlatmanın, kendini ifade etmenin önemi buradan bakıldığından daha iyi anlaşılıyor. Adalet ve hakkaniyet güneşinin insanlığı aydınlatması temennisiyle Allah’a emanetsiniz. (Mustafa Canan/Doğruhaber)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.