HÜDA PAR'dan BM'nin skandal "aile ve kadın" raporuna tepki
HÜDA PAR, Birleşmiş Milletler Kadın Birimi'nin yıllık olarak hazırladığı Dünya Kadın İlerleme Raporu'nun, aile kurumunu direk olarak hedef almasına sert tepki gösterdi.
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan dış gündem değerlendirmesinde, 25 Haziran'da BM Kadın Birimi tarafından yıllık olarak hazırlanan ve bu seneki başlığı 'Değişen Dünyada Aile' olan Dünya Kadın İlerleme Raporu'nun aile kurumunu direk olarak hedef aldığına dikkat çekildi.
Değerlendirmede, Batı'nın bu saldırılarına karşı İslam toplumlarının üzerine düşen görevlerinin, aile kurumunu çok daha muhkem hale getirmek olduğu çağrısında bulundu.
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan haftalık dış gündem değerlendirmesinde; Manama'da gerçekleştiren Bahreyn Çalıştayı ile başlayan ihanet süreci, ABD, Rusya ve siyonist rejimin katılımıyla Kudüs'te gerçekleşen üçlü zirve, İdlib gerilimi ile Türkiye'nin bölgedeki gözlem noktalarına yönelik yapılan saldırılar ve BM'nin skandal "kadın" raporu konuları ele alındı.
Bahreyn çalıştayı ile ihanet süreci resmen başladı
Manama'da gerçekleştirilen ve "Yüzyılın Anlaşması" olarak adlandırılan ihanet planı kapsamındaki Bahreyn Çalıştayı'na değinilen değerlendirmede, "Yüzyılın anlaşması olarak adlandırılan ihanet planı kapsamındaki ilk organizasyon, Bahreyn Çalıştayı ismiyle Manama'da gerçekleştirildi. ABD öncülüğünde yapılan çalıştaya Filistinliler katılmayarak boykot etti. Filistin halkının tüm haklarının yok sayıldığı bu organizasyona Arap ülkelerinin dâhil olması, Filistin ve diğer Müslüman halklar tarafından ihanet olarak kabul edildi. Zira ilk toplantı olmasına rağmen Bahreyn Dışişleri Bakanı Al Halife, Arap ülkelerinin işgal rejimini tanımaları ve normal bir devlet muamelesi yapmaları çağrısında bulundu. İşgal rejimini normal göstermeye matuf bu adıma karşılık ne acıdır ki Müslüman kamuoyu etkin bir tepki ortaya koyamamıştır." denildi.
Bütün duyarlı dünya ülkelerine, "Yüzyılın Anlaşması" olan ihanet planının akim bırakılması çağrısında bulunulan değerlendirmede, "Yüzyılın ihaneti olan bu plan, Theodor Herzl'ın torunu damat Khushner tarafından hazırlanmıştır. Bu plana göre Filistinlilerin bütün hakları ellerinden alınarak silahsızlandırılmakta ve topraklarından sürülerek Lübnan, Ürdün, Sina Yarımadası ve Suriye'ye yerleştirilmeleri öngörülmektedir. Bunun karşılığında ise Filistin halkına on yıl içerisinde 50 milyar dolar vaat edilmektedir. Filistin davası ve topraklarının, satılmış bir kaç sözde lider tarafından siyonizme peşkeş çekilmesi asla kabul edilecek bir şey değildir. Bahreyn Çalıştayı, antlaşmanın ekonomik rüşveti olması açısından son derece önemlidir. Bu nedenle hem Bahreyn Çalıştayı, hem bu çalıştay ile resmen başlayan Yüzyılın Anlaşmasının alt yapısının oluşturulması süreci, öncelikle bütün Müslüman halklar, sonra da duyarlı bütün dünya ülkeleri tarafından mahkûm edilmeli ve akim bırakılmalıdır." ifadelerine yer verildi.
Değerlendirmenin devamında şu ifadeler kullanıldı: "Aynı zamanda bu ihanet projesine karşı Filistin yönetiminin uluslararası konferans düzenleme talebi, bütün dünya Müslümanları tarafından desteklenmelidir. İhanetin ortağı olan kimi rejimlere karşı Filistin davasını sahiplenen tüm oluşumların, mezhepsel ve etnik farklılıkları aşarak bir araya gelmesi ve ortak bir direniş stratejisi belirlemesi elzemdir. Zira İslam ümmeti açısından bunun ötesi yoktur."
Kudüs'te üçlü zirve
ABD, Rusya ve siyonist rejimin katılımıyla Kudüs'te gerçekleştirilen üçlü güvenlik zirvesinde, İran'ın Suriye'deki varlığı ve Suriye krizinin ele alındığı belirtilen değerlendirmede, Zirve'nin Tel Aviv yerine Kudüs'te düzenlenmiş olmasının tüm dünya için verilmiş bir mesaj olduğu vurgulandı.
İran'la stratejik müttefik olan Rusya'nın, ABD ve siyonist rejim ile gerçekleştirdiği zirvede İran'a karşı rol aldığına dikkat çekilen değerlendirmede, "siyonist rejimin bölgedeki yayılmacı politikalarına karşı en büyük tehdit olarak kabul edilen İran'a karşı, Rus yetkilinin, 'israil'in güvenliğine önem veriyoruz.' açıklaması, önümüzdeki günlerde İran'a karşı atılacak adımlarda Rusya'nın rolünü sorgulatmaktadır. ABD ile İran'ın neredeyse sıcak savaş noktasına geldiği süreçte, İran'ın sözde müttefiki olan Rusya'nın ABD ve siyonist rejim ile gerçekleştirdiği zirve, tüm bölge ülkelerine ders niteliğindedir." ifadelerine dikkat çekildi.
Bölgesel meselelerin çözümünün artık ABD ve Rusya'nın uzlaşısında aranmaması gerektiğine dikkat çekilen değerlendirmede, "Düzenlenen güvenlik zirvesiyle birlikte İslam ülkelerindeki savaşın ve bölge ülkelerinin faaliyetlerinin emperyalist güçler tarafından müzakere edildiği, savaşın başlangıç ve bitiminin yine bu güçlerin kontrolünde olduğu anlaşılmıştır. Siyonist rejimin güvenliği noktasında ABD ve Rusya'nın aynı safta olmasının anlaşılması noktasında bu zirve önemli bir gösterge olmuştur. Bölgedeki krizin kontrollü olarak devam ettirilmesini öngören zirve, Rusya'nın da hiçbir İslam ülkesinin dostu olmadığını ispatlar niteliktedir. Bu realite karşısında ihtilaflı bölgelerdeki Müslüman ülkelerin bir araya gelmeleri, hayati bir ihtiyaçtır. Bu nedenle emperyalist güçlerin çıkarları doğrultusunda yürütülen vekâlet savaşı sona erdirilmeli, bölgesel meselelerin çözümü artık ABD ve Rusya'nın uzlaşısında aranmamalıdır." denildi.
İdlib gerilimi
"İdlib Mutabakatı"nın son çatışmalarla birlikte tehdit altında olduğuna işaret edilen dış gündem değerlendirmesinde, "Rusya ve Suriye rejiminin hava saldırılarının sürdüğü Gerginliği Azaltma Bölgesi İdlib'te, Suriye ordusunun kontrolündeki alandan Türkiye'nin gözlem noktasına birden fazla saldırı yapıldı. Saldırıların kasıtlı yapıldığı ancak Rusya'nın arabuluculuğuyla ateşkesin sağlandığı bildirildi. Siyasi çözüm umudunun azaldığı Suriye'de, Gerginliği Azaltma Bölgesindeki okullar, hastaneler, pazar yerleri bombalanıyor. Alan hâkimiyeti ve siyasi üstünlüğü hedefleyen çatışmalar, bölgedeki 3 milyon insanın yaşamını tehdit ediyor. Gerilimi Azaltma Bölgesi olarak ilan edilen ve silahlı gruplardan temizlenmesini öngören 'İdlib Mutabakatı'nın son çatışmalarla birlikte tehdit altında olduğu görülüyor. Türkiye'nin bölgedeki gözlem noktalarına yönelik son zamanlarda artan saldırılar, Türkiye'nin İdlib politikasının başarısızlığa uğratılmasını hedefliyor." ifadeleri kullanıldı.
Suriye'de başta yeni anayasa olmak üzere birçok konuda garantör ülkelere önemli çağrılarda bulunulan değerlendirmede şu ifadeler kaydedildi:
"Bugün sivil yaşam alanlarının hedef alındığı İdlib'e yönelik askeri bir harekât, yeni bir katliam silsilesine dönüşecektir. Alan hâkimiyeti ve ideoloji savaşının bedelinin yeniden masum insanlara ödetilmemesi için İdlib Mutabakatı'nın yeniden yürürlüğe konulması, garantör ülkelerin mutabakatta daha aktif rol üstlenmeleri ve bölgenin silahtan tamamen arındırılarak askeri harekâtın engellenmesi gerekmektedir. Akabinde siyasi bir süreç başlatılarak ülkenin yeniden inşasına başlanmalı ve ülkenin tüm bileşenlerinin dâhil edildiği yeni anayasa oluşturma süreci başlatılmalıdır. Rusya ve ABD'nin tarafları sıcak çatışmaya sürükleyen politikalarına karşı, çatışma bölgelerindeki problemleri müzakere yoluyla çözüme kavuşturan yeni bir politika üretmek gereklidir. Hiçbir devlet, emperyalist güçlerin silahlı askeri konumunda olmamalıdır."
"Birleşmiş Milletlerin yeni hedefi Müslüman ailedir"
BM Kadın Birimi tarafından yıllık olarak hazırlanan Dünya Kadın İlerleme Raporu'na da değinilen değerlendirmede, "Raporda, kadınlar için en tehlikeli yerlerden birinin kendi evleri olduğu belirtildi. Eşler arasındaki meşru münasebetin evlilik içi tecavüz suçu olduğu ve buna karşı hukuki yaptırım çağrısında bulunulan raporda, aile kurumu direk olarak hedef alınmıştır. BM, kadınlara evin alternatifi olarak dış dünyayı sunmaktadır. Oysa kadın, kendi evi dışındaki dış dünyada, cinsel bir meta olarak görülmekte ve her türlü suiistimali yaşamaktadır. Dünyanın birçok yeri, savaşlar nedeniyle kan gölüne dönmüşken, Suriye, Yemen, Filistin gibi yerlerde öldürülen insanların yarısına yakınını kadınlar oluşturduğu halde harekete geçmeyen BM, bu rapor ile misyonunu ciddi olarak tartışılır hale getirmiştir." denildi.
BM'nin son yayınladığı raporun sorunları körüklediğine dikkat çekilen değerlendirmede, "Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri ve tecavüzün temel sebepleri; ahlaki ve kültürel dezenformasyon ile beraber, aile kurumunun her geçen gün daha da zayıflamasıdır. Normalleştirilmeye çalışılan ensest ilişkiler, evlilik dışı ve eşcinsel birliktelikler, aile kurumunu bitirme noktasına getirmiştir. Bireyin ahlaki gelişiminin tamamlandığı 'aile kurumu'nun zayıflaması, toplumun manevi sağlığını doğrudan etkilemekte ve suç oranlarını arttırmaktadır. Toplumda kadınlara yönelik muamelenin sebep ve sonucunun ev ile özdeşleştirilmesi yerine, tahribatın önlenmesi ve aile kurumunun güçlendirilmesi adına önlemler alınmalıdır. Bireyler, evden uzaklaştırma yerine ev içerisinde uyumlu birlikteliğe yönlendirilmelidir. BM'nin son yayınladığı rapor, şiddetin ve kötü muamelenin önüne geçecek bir tedbir sunmamakta, aksine sorunları körükleyici bir tespitte bulunmaktadır." ifadeleri kullanıldı.
Batı'nın bu saldırılarına karşı İslam toplumlarının üzerlerine düşen vazifeyi yerine getirme çağrısında bulunulan değerlendirmede, "Avrupa Birliğinin özellikle aday ülkelere dayattığı, aile kurumunu bitiren evlilik dışı ve yoz ilişkileri yaygınlaştırma önceliğini, BM'nin bu çalışmaları ile yan yana koyduğumuzda Batı'nın aile değerlerimizden ne denli rahatsız olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu durum, aslında aile kurumumuzun onları ne kadar rahatsız ettiğini göstermekle beraber aile mefhumunun toplumsal değerlerimizi muhafaza eden en sağlam kale olduğunu da ortaya koymaktadır. İslam toplumlarının üzerine düşen şey de Batı'nın bu saldırılarına karşı aile kurumunu çok daha muhkem hale getirmek olmalıdır." denildi.
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.